Köy Enstitüleri… Yarım kalan köklü dönüşüm

Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 81. Yılında, bu konuda üç kitap ve sayısız makale yazan Mustafa Gazalcı’yla “21 Köy Enstitüsü/Çınarlar Anlatıyor” adlı son kitabı, Köy Enstitüleri ve eğitim üzerine konuştuk. Gazalcı’nın üç önerisi var: 17 Nisan Eğitim Bayramı olarak kutlanmalı, özerk bir “Köy Enstitüleri’ni Araştırma Enstitüsü” kurulmalı ve ülke çapında bir “Köy Enstitüleri Müzesi”açılmalı.

BEYAZIT KAHRAMAN

Köy Enstitüleri 81 yıl önce açılmıştı. Eğitim tarihimizde ve toplumsal yapımızda derin izler bırakan Köy Enstitüleri konusunda yaklaşık olarak 300 kitap yayımlanmıştır. Önceki dönem milletvekillerimizden, ünlü eğitimcimiz Mustafa Gazalcı’nın Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanan “21 Köy Enstitüsü/Çınarlar Anlatıyor” adlı kitabı bunların en yenisi. Açılışının 81. yılında, Köy Enstitüleri’nden yetişen ve bugün onları “ulu çınarlar” olarak niteleyebileceğimiz 81 eğitimcimizle konuşan Mustafa Gazalcı; onların görüşlerini, deneyimlerini özenle saptamış. Kitapta Gazalcı’nın kendi görüş, gözlem ve değerlendirmeleri de var. Kuşkusuz, bizim de bu gözlem ve deneyimlerden çıkaracağımız dersler… Gençlerimizin ve eğitimcilerimizin bu kitaptan çok yararlanacağından eminim. Çocuklarının eğitimini önemseyen anne babalar da geçmişteki ve günümüzdeki eğitim uygulamalarını bu kitap vasıtasıyla daha somut olarak karşılaştırma olanağını bulacaklardır. Eğitim tarihimizde “yarım kalmış köklü bir dönüşüm” olarak gördüğüm Köy Enstitüleri konusunda, yazarımızla, özellikle son kitabını temel alarak ayrıntılı bir konuşma yaptık.

Musatafa Gazalcı

-Sayın Gazalcı, eğitim alanında daha önce de çok önemli yapıtlarınız yayımlandı. Sizi tanıyanlar, verimli ve üretken bir yazar olduğunuzu biliyorlar. Bu kez, Köy Enstitüleri’nden yetişen eğitimcilerimizle yaptığınız görüşmeler, konuşmalardan sonra ortaya çıkan bir yapıtla karşımızdasınız. Böyle bir çalışma düşüncesi nasıl doğdu sizde ve nasıl başardınız?

-Teşekkür ederim. Bu kitap, benim Köy Enstitüleri üzerine üçüncü çalışmam. İlki 2015’te enstitülerde okuyan 165 kişiye uygulanan sormacadan oluşan “Köy Enstitüleri Sistemi/Mezunları Üzerine Bir Araştırma”, ikincisi 2019’da başlangıcından günümüze tutanaklara dayanarak hazırladığım “Köy Enstitüleri’nin Meclis Süreci” adıyla yayımlandı. Üçüncüsü “21 Köy Enstitüsü/Çınarlar Anlatıyor” adından da anlaşıldığı gibi 21 Köy Enstitüsü’nün kuruluş tarihçesi ve 81 eğitim çınarıyla söyleşilerden oluşuyor. Üç çalışma da yıllar süren bir hazırlığın sonucudur. Kitapların birbirini bütünlediğini sanıyorum. Gerçek değerlendirme elbette okurundur.

-Köy Enstitüleri’ni kurma düşüncesi kime aittir? Bu proje bize özgü müdür? Toplumsal yapımıza uygun mudur yoksa başka bir ülkede daha önce benzerleri kurulmuş, uygulanmış mıydı?

BİZE ÖZGÜ, TOPLUMSAL YAPIMIZA EN UYGUN EĞİTİM DİZGESİ

-Köy Enstitüleri’nin kuramcısı ve uygulayıcısı büyük eğitimcimiz İsmail Hakkı Tonguç’tur. Tonguç, iş eğitimine dayanan bu sistemi kurarken yerli ve yabancı bütün eğitimcilerin görüşlerinden yararlanmıştır. Sistem bize özgüdür.

17 Nisan 1940’ta kuruluş yasası çıkarken milletvekilleri sorarlar, “Bu sistemi nereden aldınız?” diye. Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel; “Bu sistem bize özgüdür, hiçbir yerden almadık, onlar bizden alsınlar” demiştir. Sistem uzun inceleme ve araştırmalar sonucunda toplum yapımıza uygun olarak kurulmuştur. İsviçre’deki Eğitim Ansiklopedisi’ne Türkiye’den giren tek konu başlığı “Tonguç ve Köy Enstitüleri”dir.

-Köy Enstitüleri’nin kurulma aşamalarında neler yaşandı, nasıl gelişti?

-Köy Enstitüleri birdenbire kurulmadı. 1935 yılına gelindiğinde Cumhuriyet’i kuranlar 1924’te Öğretim Birliği, 1928’de Harf Devrimi, eğitim seferberlikleri gibi önemli adımlar attılar. Buna karşın, o dönemde yüzde 80’i köylerde yaşayan insanımıza eğitimin ışığı, Cumhuriyet’in hizmetleri yeterince götürülemedi. O yüzden bir arayışa girildi. Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, Almanya’da iş eğitimi almış İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirir.  Atatürk’ün de önerisiyle 1936’da, ezberci eğitimden ayrı, yaşama dönük “Eğitmen Kursları” açılır. Askerde onbaşı-çavuş olanlara 6-7 ay kurs verilerek üç sınıflı küçük köylere eğitmen olarak gönderilirler. Uygulama başarılı olur. 1948’e değin sürer. Sekiz binin üzerinde köy eğitmeni köylerde görev alır. Deneme başarılı olunca 1936’da yine iş eğitimi ilkesine dayanan “Köy Öğretmen Okulları” açılır. Bu denemelerden sonra 17 Nisan 1940’ta “Köy Enstitüleri” yasası çıkarılır.       

-Köy Enstitülerine alınan öğrenciler nasıl seçildiler? Neden özellikle köy çocukları seçildi?

-Yasada, 5 sınıflı ilkokulu bitiren köy çocuklarının alınacağı yazılıydı. Bu tartışıldı. Kasaba ve kent çocuklarının da alınmasını istediler. Hatta TBMM’de “Sınıf ayrımı mı yaratılıyor?” diye eleştirenler oldu. Ancak ödün verilmedi. 1950’den sonra yasa değiştirilerek enstitülere kent çocukları da alınır. Okula kayıtta köy ilkokulu diploması, yüklenme senedi istendi. Sonradan başvuru çok olunca giriş sınav yapıldı.

-Öğretmen yetiştirme yöntemi ve anlayışı bakımından, Köy Enstitüleri’nin kapatılışından sonraki öğretmen yetiştiren kurumlardan, bu kurumlardaki uygulamalardan farkı nedir? Özellikle klasik eğitim anlayışıyla ve medreselerdeki uygulamalarla karşılaştırırsak…

İŞ İÇİNDE İŞ ARACILIĞIYLA EĞİTİM

-Köy Enstitüleri’nin “iş içinde iş aracılığıyla iş eğitimi” ilkesi, Hasan Âli Yücel’in, Tonguç ve arkadaşlarının görevden alınması sonucunda değişti. Özgün ilkeler budandı. 1947’de Köy Enstitüleri’ne öğretmen yetiştiren Hasanoğlan Köy Enstitüleri kapatıldı. 1954’te de bütün enstitüler temelli kapatıldı.  Kitapta sorunuzun karşılığı veriliyor. Kitapta, Köy Enstitüleri ve sonra onların yerine açılan “öğretmen okulu sistemi” her iki okulda okuyanlara anlattırılıyor.

Örneğin, Köy Enstitüleri’nde üretim içinde özgür, demokratik, eleştirel, sanat ağırlıklı bir eğitim varken öğretmen okullarında alışılmış ezberci bir eğitime geçiliyor. Özgür okuma kalkıyor. Her şeye karşın Köy Enstitüleri’nin yerinde süren Öğretmen Okullarında Köy Enstitüleri’nin olumlu izleri sürüyor. Her iki kurumda görev yapan öğretmenlerin bunda etkisi oluyor.

Bugün birliği, niteliği medrese gibi okulları görünce bırakın Köy Enstitüleri’ni, öğretmen okullarını bile arıyoruz. Çünkü 1974’te bu okullar da kapatıldı. En son 2015’te eğitim fakültelerine ek puanla öğrenci veren “Anadolu Öğretmen Liseleri”ni de kapattılar. Köy Enstitüleri’nin yerine açılan okulların orta bölümü bile sürerken öğretmen okullarının kapatılması çok acıdır. Dinsel eğitimin verildiği, bugün kaçak köçek hortlatılmaya çalışılan medreselerin her iki okulla da karşılaştırılması bile üzücüdür.

Çifteler Köy Enstitüsü’nde Harmandali zeybeği oynayan öğrenciler.

NİTELİKLİ İNSAN YETİŞTİRME UYGULAMASI

-Köy Enstitüleri’nde nitelikli ve ahlaklı (etik) insan yetiştirme uygulamasına örnekler verebilir misiniz?

-Köy Enstitüleri programları iş temeline dayanırdı. Kuruldukları yerlere göre esneklik taşırdı. Beşikdüzü’nde, Arifiye’de balıkçılık; Gönen’de bağcılık, gülcülük öne çıkarıldı.  Öğrenciler tek başına, küme olarak iş yapıyorlar, böylece iş içinde ve üretim yaparak eğitiliyorlardı. Okulun yönetimine de katılır, sorumluluk alırlardı. Cumartesi günleri düzenlenen eleştiri toplantılarında yapılan işler, yöneticiler özgürce eleştirilirdi. Her öğrenci bir müzik aleti çalardı. Dünya edebiyatından klasikleri okurlardı. Öğrenciler, okulda edindikleri alışkanlıkları yaşamları boyunca geliştirirlerdi.

-Köy Enstitülerinin sayısı neden 21’de kaldı? Daha fazla açılamaz mıydı?

-Kısa sürede, 1940’tan 1948’e yurt düzeyinde 21 Köy Enstitüsü kuruldu. Her enstitü yurdun her bölgesinde 3-4 ilin ortasında, tarıma uygun geniş bir toprakta açıldı. Tümü, bulunduğu köyün adını aldı. Köy Enstitüleri’nin altında 8 yıllık eğitim veren bölge okulları, 5 yıllık ilkokullar, 3 yıllık eğitmenli okullar; üstünde de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü vardı.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 1942’de toprak reformu yapmak ve buna hazırlık amacıyla, enstitülerin sayısını 60’a çıkarılıp 200 bin tarım teknisyeni yetiştirilmesini istedi. Yücel ve Tonguç konu üzerinde çalışmalarına karşın bunun güçlüklerini de ileri sürdüler. Sonraki yıllarda Tonguç; “Keşke daha çok Köy Enstitüsü açsaydık” diye pişmanlığını belirtmiştir. (Dr. Engin Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç 2007, s:339)

-Köy Enstitüleri’nin eksikleri ya da yetersizlikleri var mıydı?

-Köy Enstitüleri sisteminin artıları yanında günün koşullarından kaynaklanan eksikleri, yetersizlikleri devede kulaktır. Kitapta aynı soruyu buradan yetişenlere sorduk. “Yabancı dil eğitimi, beslenme yetersizdi” diyen çınarlar oldu.  Ancak aradan 81 yıl geçtiği halde bugün hangi okulumuzda yabacı dil gereğince ve istendik bir şekilde öğretilebiliyor? Beslenme sorunu çözüldü mü? Savaş yıllarında kuruldu enstitüler. Giderek eksikliler tamamlanıp gelişecekken yarım kaldı, boğuldu.

ÇAĞDAŞLAŞMAYA KARŞI GÜÇLERİN ENGELLEMESİ

-Köy Enstitüleri’nin kapatılması engellenebilir miydi? Bu aşamada bir yönetim zaafı yaşandı mı?

-İkinci Dünya Savaşı sonucu ülke ve dünyadaki tutucu, ırkçı güçler, toprak ağaları seslerini yükselttiler. Enstitülere en büyük desteği veren İsmet İnönü çok partili düzeni getirmek için sessiz kaldı. Türkiye, Amerikan sisteminin başını çektiği blokta yer aldı. Toplum, köylü örgütsüzdü. TBMM’de ve toplumda yeterli karşı çıkma ne yazık ki olmadı. CHP’den Reşat Şemsettin Sirer ve Tahsin Banguoğlu döneminde enstitülerin içi boşaltıldı, ilkeleri budandı. 1950’den sonra bu kurumlar asılsız suçlandı, karalandı. Tevfik İleri zamanında temelli kapatıldı.

Çifteler Köy Enstitüsü’nde ders yapan öğrenciler.

Tonguç, “Köy Enstitülerini içinden çıkanlar savunacaklar” dedi. Gerçekten de öyle oldu; Mahmut Makal’ın “Bizim Köy”le başlayan çıkışı, Fakir Baykurt’la, Talip Apaydın’la, Mehmet Başaran’la 120’nin üzerinde yazar ve şairle sürdü. Bu kitap da 81 çınarın 81 yıl sonra Köy Enstitüleri’ni savunmasıdır.

“KÖYLÜ ÖYLE GÜÇLENMELİ Kİ…”

-Köy Enstitüleri’nin kapatılmasının gerçek nedeni nedir sizce? Bu konuda farklı savlar ileri sürüldü.

-Köylünün, halkın canlanıp bilinçlenmesinden rahatsız olan toprak ağaları, onların işbirlikçileri, egemen çevreler kapattı Köy Enstitüleri’ni. Köy Enstitüleri’nin kurucusu Tonguç; “Köylü öyle bilinçlenmeli ki kimse onu kendi hesabına sömüremesin” der. Yine enstitülerde söylenen Ziraat Marşı’nın bir dizesinde; “Milletin her kazancı milletin kesesine” denir. Bu düşünceden rahatsız olanlar elbirliği yapıp Köy Enstitüleri’ni kapattılar.

-Aradan 81 yıl geçti. Bu arada toplumsal yapımız doğal olarak biraz değişti. Köylerimizde yaşayanların toplam nüfusumuza oranı da… En az 3 hatta 4 kuşak gelmiş geçmiş diyebiliriz. Eğitbilim alanında da yenilikler, gelişmeler var. “Köy Enstitüleri yeniden açılmalıdır” savı hep dile getirilir. Bu gerekli midir ve olanaklı mıdır?

-Doğru, toplum değişti, değişiyor. Ancak Köy Enstitüleri felsefesi, orada uygulanan ilkeler eğitbilime uygun ve bugün de geçerlidir. Elbette günümüz koşullarına göre o eğitim anlayışı uygulanır. Zaten 81 yıl sonra Köy Enstitüleri denmesinin nedeni de budur. Adı önemli değil; anlayışı, ilkeleri önemlidir.

KÖY ENSTİTÜLERİ’Nİ SAVUNAN YÜZLERCE YAZAR VAR

-Köy Enstitüleri’ne karşı çıkanlar da olmuş. Hem de hiç ummadığımız kişiler… Attilâ İlhan ve Kemal Tahir ilk akla gelenler… İtirazları nelerdi? Gerekçeleri haklı mıydı?

-Evet, çok az da olsa soldan da Köy Enstitüleri’ne şaşı bakanlar oldu. O da yeterince o kurumları tanımamak ya da duygusal yaklaşım sonucudur. Attilâ İlhan’ın çocukluğunda, İnönü zamanında uğradığı tutukluluğun, haksızlığın acısıyla davrandığı söylenir. Oysa yukarıda da değindiğimiz gibi Köy Enstitüleri sistemi “Eğitmen Kursları”yla Atatürk zamanında başladı. Kemal Tahir’in de Tahir Alangu’dan aldığı yanlış bilgilerle Bozkırdaki Çekirdek kitabını yazdığı söylenir.

Mustafa Gazalcı Köy Enstitülü Halil Vural, Rıfat Okçobol ve Himmet Çil ile.

Orhan Veli Arifiye’de Köy Enstitüsü müdürüne selam uçurmuş, “Yüzlerinde nur / Ellerinde nasır / Yarına ümitle yürüyenler” demiştir. Ahmet Emin Yalman, Köy Enstitüleri’ni gezdikten sonra; “Yarının Türkiyesine Seyahat” adlı bir kitap yazmıştır. Sabahattin Eyuboğlu; “Köy Enstitüsü hakkında düşünceni söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim” demiş. Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Toprak Çocuklar” diye şiir yazmıştır. Olumsuz bakan bir iki örneğin dışında Köy Enstitüleri’ni savunan yüzlerce, binlerce yazar, çizer vardır.

Köy Enstitüleri Meclis Süreci adlı kitabımı hazırlarken gördüm ki demokrasinin geliştiği sırada Köy Enstitüleri’nin değeri bilinmiş, baskıcı dönemlerde bu kurumlar haksız yere karalanmıştır. Köy Enstitülüleri’nin nesnel değerlendirmesini bu kitapta olduğu gibi yine orada eğitilenler yapmıştır.  

-Genç kuşaklar, özellikle 1980’den sonra doğanlar Köy Enstitüleri’nin önemi konusunda yeterince bilgili ve bilinçli midir?

-Toptancı bir değerlendirme yapmaktan kaçınırım. İlgi duyanlar okuyup biliyorlar. Yeterince kaynak var.  Ancak benim öteden beri Köy Enstitüleri’ni yeni kuşaklara doğru anlatabilmek, o sistemden daha çok yararlanmak için önerilerim şunlar:

1) 17 Nisan Eğitim Bayramı ya da günü olarak kutlanmalıdır.

2) Özerk çalışan bir “Köy Enstitüleri’ni Araştırma Enstitüsü” kurulmalıdır. Bu enstitünün araştırma verileri ülkemizde ve dünyada kullanılmalıdır.

3) Ulusal çapta, donanımlı “Köy Enstitüleri Müzesi” açılmalıdır.

-Köy Enstitüleri kapatılmasaydı günümüzde ülkemiz nasıl olurdu?

-Çağdaş, ileri, kendi ayakları üzerinde duran, üretici, canlı bir ülke;  eğitimden, ekonomiye, sağlıklı insanların oluşturduğu bir toplum olurduk.

PAYLAŞMAK İÇİN