32 Kısım Tekmili Birden… Beyefendi ve Kahraman Abdülcanbaz’ın Maceraları

Abdülcanbaz’ı ilk kez 1957 yılında Milliyet Gazetesi’nde çizmiş Turhan Selçuk. O dönem pek çok yabancı çizgi roman yayımlanmaktaymış. Gazetenin genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi Türk sanatçıların da benzer çalışmaları olsun istemiş. İş Turhan Selçuk’a düşmüş. Çizerim ama yazamam demiş Selçuk. Böyle olunca yazma işini, aynı zamanda Abdülcanbaz’ın isim babası da olan Aziz Nesin üstlenmiş. Böylece, Abdülcanbaz, “Turist Rehberi” adlı ilk macerası ile hayatına başlamış.

LEYLA TUNÇ YELTİN

Günümüzde yaygın ve baskın Hollywood sinemasının, dijital televizyon platformlarının tamamına yakını süper kahraman filmleri ile dolu. Öyleyse gelin bugün bizden bir kahramanı tanıyalım. Hem de yaratıcısının 100. doğum yılı olan 2022’nin sonuna yetiştiremediğimiz yazıyı, hiç değilse 2023’ün başına yetiştirmiş olalım.

 

İnsanüstü bir tarafı, bir “süper”liği yoktur ama -her iddiasına varım ki- Hollywood’un tüm süper kahramanlarını hem aklı ve nezaketi, hem de meşhur Osmanlı tokadı ile alt edebilecek kadar güçlüdür Abdülcanbaz. Adına pul basılmış, maceralarından tiyatro oyunu yazılıp sahnelenmiş bir kahramandır.

Konumuz Abdülcanbaz ve “32 kısım tekmili birden” maceraları. Ama önce yaratıcısı olan karikatürist Turhan Selçuk’tan (1922-2010) bahsetmek lazım. Turhan Selçuk, siyasi karikatürleri, dik duruşu, ödünsüzlüğü ile ayrı bir yazı konusudur. O nedenle burada sadece Abdülcanbaz’ın babası olarak değineceğiz.

Turhan Selçuk

Turhan Selçuk Muğla, Milas doğumlu. Sonra ailece Adana’ya gitmişler. Baba asker olduğu için gezgin bir aile. Liseyi Adana’da okumuş. İlk karikatürü 1941’de, kendisi henüz 19 yaşındayken yayımlanmış.

1943’te İstanbul’a gelmiş; önce biraz diş hekimliği, sonra biraz sanat tarihi okumuş. Dönemin önemli gazete ve dergilerinde güncel siyasi ve sosyal olayları konu alan karikatürler çizmiş, dünya karikatürünü çalışmış, incelemiş ve “grafik mizah” konusunda bilgi ve birikim sahibi olmuş.

Bu tarzı geliştirip, kendine göre bir hale getirmiş. Bir dönem İtalyan karikatür dergisi Il Travaso’nun kadrosuna girmiş. Avrupa Konseyi 1992 yılında kitap okuma kampanyasında bir karikatürünü kullanmış.

Yeni İstanbul, Yeni Gazete, Akşam, Milliyet’in yanı sıra en son, kardeşi İlhan Selçuk’un başyazar olduğu Cumhuriyet Gazetesi’nde, ayrıca sayısız dergide çizmiş.

Ödüller, kitaplar, sergiler, Milas Belediyesi tarafından adına her yıl düzenlenen karikatür yarışması ve Turhan Selçuk Karikatür Evi… kısaca, ulusal ve uluslararası büyük bir başarı kazanmış. Ve Abdülcanbaz’a babalık etmiş. Hem yaratmış, hem büyütüp; ezilenlere, mazlumlara faydalı bir adam haline getirmiş.

Abdülcanbaz’ın doğumu

Abdülcanbaz’ı ilk kez 1957 yılında Milliyet Gazetesi’nde çizmiş Turhan Selçuk. O dönem pek çok yabancı çizgi roman yayımlanmaktaymış. Gazetenin genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi Türk sanatçıların da benzer çalışmaları olsun istemiş. İş Turhan Selçuk’a düşmüş. Çizerim ama yazamam demiş Selçuk. Böyle olunca yazma işini, aynı zamanda Abdülcanbaz’ın isim babası da olan Aziz Nesin üstlenmiş. Böylece, Abdülcanbaz, “Turist Rehberi” adlı ilk macerası ile hayatına başlamış.

İlk maceradan bir iki ay sonra Aziz Nesin Abdülcanbaz’ı yazmayı bırakmış, Rıfaz Ilgaz devralmış. Ilgaz da beş altı ay içinde Abdülcanbaz’ı bırakınca, yazma çizme tamamen Turhan Selçuk’a kalmış. Selçuk’un ifadesine göre, Nesin de Ilgaz da o dönem “sakıncalı” olduğundan isimlerini kullanamıyorlarmış. Hem o nedenle, hem de işlerinin yoğunluğundan bırakmışlar

Diyor ki Selçuk “İsim babası Aziz Nesin’di, onu değiştirmedim, ama karakteri değiştirdim.” Hem çok, hem de çok güzel değiştirmiş.

Abdülcanbaz’ın Karakteri

İlk hikâyelerinde Abdülcanbaz, sonradan edineceği kişilikten uzak; kurnaz ve üçkâğıtçı bir kişiymiş. İş bütünüyle Turhan Selçuk’a kalınca, o da Abdülcanbaz’ın karakterini kişisel doğruları ve ilkelerine göre değiştirip, adeta bir alter-ego yaratmış. Sistemin kendisini ezdiğini düşünen, aşağılanan, ötekileştirilen, haksızlığa uğrayan herkesin, yanında olmasını isteyeceği bir dosta, bir büyük kahramana dönüştürmüş.

Kahraman dediysek; pırıltılı giysili, pelerinli, uçan kaçan bir kişiden bahsetmiyoruz. Normal bir insan. Sakin, sessiz, hatta içe dönük bir karakter.

Abdülcanbaz hem akıllı ve mantıklı hem de güçlüdür. Bir nevi Platon’un “filozof kralı” gibi, etrafında meydana gelen olaylara karışmak istediği için değil, yapılması gerekeni en iyi o yapabilecek olduğu için maceralara atılır. Ya kendisinden yardım istenir ya da şartlar Abdülcanbaz’ı işe karışmaya mecbur eder.

Haksızlığa hiç tahammül edemez. Çatışmaya girmek istemez ama girmekten kaçınmaz. Yenildiği görülmemiştir. İyi yürekli, akıllı, bilgili bir entelektüeldir. Bilime büyük saygı duyar, hurafelere inanmaz. Çok okur, çok dinler, konuştuğu zaman da kendini dinletir. Tam bir “İstanbul beyefendisi”dir. Zalimin, hırsızın, arsızın karşısındadır. Sömüren insan da olsa, devlet de olsa karşısındadır.

Turhan Selçuk’un dediği gibi “halkını seven her dürüst ve namuslu kişide az çok Abdülcanbazlık vardır”… ya da olsun ister (diye ekleyeyim ben de).

Üstün niteliklerini sayarken bir noktayı atlamamak lazım: Gücü (hele de Osmanlı tokadı) olağanüstü olmasına rağmen, meseleleri çoğunlukla aklıyla çözer.

Keskin köşeleri olan, sert, uzun çizgileri ile daima tetikte ve dikkatlidir.

Abdülcanbaz’ın Arkadaşları

Abdülcanbaz bazen yalnız, bazen arkadaşları ile birliktedir. En yakınında Karanfil Hoca vardır. Doğu’nun yetiştirdiği en büyük ilim insanıdır. Fizik, kimya, astronomi, keşifler, buluşlar… Çabuk sinirlenir, çevresi üstün zekâsına ve düşünme hızına yetişemeyince öfkelenir. Yatıştırma ve arabuluculuk Abdülcanbaz’a düşer. İyi kalpli, dürüst ve merttir.

Fettah vardır bir de. Geveze, şıpsevdi, sevimli ve iyi yüreklidir. Biraz da çizgi romanın komedi unsuru olarak yer alır maceralarda. Hayatı hafife alması nedeniyle sık sık Karanfil Hoca’yı kızdırır. Grubun daimi üyelerinden bir diğeri de Cihanyandı Saliha’dır. Yoksul bir ailenin kızı olan Saliha, inanılmaz ve dayanılmaz bir güzeldir. Hayat koşulları önünde pek çok yanlış yol açmasına karşın onlara asla tenezzül etmemiştir. Zeki, dürüst ve sağduyuludur.

Grubun başka bir üyesi olan Tarzan, olağanüstü güce sahiptir. Eğitim fırsatı bulamamış, sağduyulu ve iyi yürekli bir dosttur. Güven verici, tutarlıdır. Derviş Fayrabi ise Abdülcanbaz ile İran’ın Şiraz kentinde tanışmış ve yanından ayrılmamıştır. Az yer, inceciktir. Gözbağcılık yetenekleri vardır.

Abdülcanbaz çoğu hikâyede bekârdır. Evli olduğu maceralarda ise eşi Ruhsar’dır. Ruhsar iyi bir aileye mensup, akıllı, eğitimli, kültürlü ve güzeldir (Abdülcanbaz öykülerindeki kadın sorunsalına yazının sonlarına doğru değineceğiz).

Dostları olduğu gibi düşmanları da vardır tabii. En başta, her devrin adamı, siyasi rüzgâr nereden eserse fırıldak gibi o yöne dönen Gözlüklü Sami bulunur. Selçuk’un ifadesiyle “aşağılık, çıkarcı, düzenbaz, gününü gün etme heveslisi (…) yuvarlanır ama gitmez, çekilmez, hinoğluhin bir kişiliği vardır”. Yardımcısı ve yaltakçısı yine kendisine benzeyen “evet efendim sepet efendim”ci Sürmegöz İhsan’dır.

Abdülcanbaz’ın Zamanı ve Mekanı

Abdülcanbaz’ın zamanı yoktur. Her zamanda olabilir. Bazen Osmanlı İmparatorluğu döneminde, bazen İstiklal Savaşı sırasında, bazen Cumhuriyet döneminde, bazen binlerce yıl gelecekte dolaşır Abdülcanbaz.

Çoğunlukla İstanbul’da, bazen de uzayda yaşar. Benim bildiğim iki defa tüm evreni kat etmiş ve çok merak edilen “sonsuz sandığımız uzayın sonunda ne var” sorusunun cevabını öğrenmiştir. Bizimle paylaşmamış; sadece, şaşırtıcı ve bilgelik dolu basit bir izahı olduğunu söylemekle yetinmiştir. Bazen kuzey kutbunda, bazen Mezopotamya’da, bazen okyanusların en derin yerlerinde, bazen farklı gezegenlerde, Londra’da, Şiraz’da, Paris’te ve başka pek çok yerdedir. Abdülcanbaz’ın mekânı da yoktur. Zamansız ve mekânsız bir kahramandır.

Abdülcanbaz gazetecidir. Bazen de başına gelenleri, dostlarından duyduğu gerçek olayları hikayeleştirerek Turhan Selçuk’a çizmesi için götüren bir yazardır. Hatta “Volga Volga 2101” adlı öyküde android (mekanik/üstün insan) olmuşluğu da vardır.

Abdülcanbaz’ı dram, macera, polisiye, bilim kurgu ve fantastik türlerinde öyküler içinde görürüz. Her öyküde okuyucunun yüzüne parmak sallamadan aktarılan bir insanlık dersi bulunur. Abdülcanbaz, yaşadığı tüm zamanlarda toplumcu, devrimci ve mazlum dostudur. Davranışlarından çıkarabileceğimiz en büyük öğüdü ama’sız dürüstlük ve doğruluk olsa gerektir.

Turhan Selçuk’un söylediği gibi “Abdülcanbaz halktan bir kişidir. Değerlerini, cevherlerini yitirmemiş bir kişi… İyiden, doğrudan, halktan, haktan yana olduğu için güçlüdür. Bizim insanımızdır o.

Ve Gelelim Meşhur Osmanlı Tokadına

Öncelikle tekrar edelim. Abdülcanbaz bir beyefendidir. Mecbur kalmadıkça kavgaya karışmaz. Meseleleri zekasıyla, muhakeme gücüyle çözer. Ama bazen kavga şarttır. O zaman da ortaya dayanıklılığı ve soğukkanlı mücadelesi çıkar. Ve tabii müthiş Osmanlı tokadı.

Osmanlı tokadı kavgayı bitiren hamledir. O nedenle Abdülcanbaz bu silahı kolay kolay kullanmaz. Çünkü hasımların hemen hepsi tek tokatta yere serilir. Çok ender de olsa, “Buzul İnsanları” adlı macerada insanüstü güce sahip bir uzaylı ile giriştiği mücadelede olduğu gibi birden fazla tokat gerekebilir.

“Ramona Karatecinin Aşkı” adlı macerada Osmanlı tokadı şöyle anlatılıyor:
Abdülcanbaz, yay gibi ayakları üzerinde dengeliydi. Bir buçuk saatten beri sabırla beklediği fırsatı kaçırmadı. Ünlü Osmanlı tokadını Nakayama’nın suratına indirdi. Osmanlı tokadının haşmeti seyircilerin hep birden ayağa fırlamasına neden oldu. Meydan tezahürattan inliyordu. Nakayama’nın ayakları göğe doğru yükseldi, üç metre öteye düştü, sonra bir takla attı. Düştü, bir takla daha attı, devrildi.” İşte böyle.

Abdülcanbaz’ın Maceraları

32 kısım tekmili birden! Tamamı, hepsi birden anlamında kullanılan bir terim. Kısa kısa tefrika edilen bir yazının veya arkası yarın şeklinde oynanan bir oyunun bir defada toptan yayımlanması, gösterilmesi gibi bir anlamı var. Abdülcanbaz’ın maceraları gazetede tefrika edildikten sonra dergileştirilince bu ifade ile yayımlanmış ve artık bu terim (en azından benim aklımda) Abdülcanbaz ile özdeşleşmiştir.

Abdülcanbaz’ı bilen ve zaman zaman bir iki macerasını gazeteden okumuş bir insanken, eşimin iki sayı eksikle Milliyet Yayınları’ndan çıkan dergilere sahip olduğunu fark edip bir çırpıda hepsini okudum. Çok beğendim, tekrar tekrar okudum. Az tanıdığım Abdülcanbaz’la böyle dost oldum.

Maceralarından bazısı dramdır. Esnaf Raziye, Bir Köpeğin Anıları gibi. Okur, hayatın gerçeklerini görür, kendi türünün çok sıradanlaşmış ve belki de bu nedenle en can acıtan kötülüğü ile yüzleşir.

Bazısı polisiye maceradır. Allahabad Elması gibi. Bu macerada ünlü Allahabad elmasını çalacağını duyuran Arsen Lupen’e karşı uluslararası bir polis gücü oluşturulur. Aralarında Sherlock Holmes ve Abdülcanbaz da vardır. Doğulu olduğu için kimse Abdülcanbaz’ı önemsemez, o da bu durumu lehine kullanır. Ve herkesi alt ederek Arsen Lupen’in elması çalmasını engeller.

Abdülcanbaz’ın bir android olarak yer aldığı “Volga Volga 2101” adlı macera gelecekte geçer. İyi bir bilim kurgudur. Yapay zekânın keşfi ve androidlerin (Selçuk’un ifadesiyle mekanik/üstün insan) duygu sahibi olması ile gelişen hikâyede Abdülcanbaz’ı eşitlik ve doğruluktan yana olan bir mekanik/üstün insan olarak görürüz. Macera, insan türünün kendisinden farklı olana duyduğu korku ve nefret, kölelik, eşitlik gibi konuları ele alır.

Yine bir bilim kurgu macera olan Dipkus Gezegeni adlı öyküde; tohumdan üreyen akıllı bitki insanlarla tanışırız. Ergenliğe kadar kökleriyle toprağa bağlı olan ayak tabanları delikli Dipkuslular, daha sonra ancak acıktıklarında kök salarak beslenen, iki ayak üstünde yaşayan savaş ve fitne bilmeyen, gelişmiş ve barışçı bir ırktır.

Gözlüklü Sami’nin kışkırtmasıyla bu gezegende düzen bozulur. Abdülcanbaz işleri yoluna koyar ama artık zarar verilmiş; barışçı ve sakin Dipkus halkı, öfkeyi ve çatışmayı öğrenmiştir. Yazıldığı dönemin koşulları da göz önünde bulundurulduğunda, siyasetten uzak toprakla haşır neşir köylere oy için akın eden siyasetçilere bir eleştiri geliyor akla.

Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz serisinde kadın erkek ilişkilerinde bir dengesizlik yaratan unsurlar bulunur. Bence genelde kadınları edilgen olarak resmetmiş Selçuk. Hem kadın hem erkek karakterler arasındaki iyi/kötü, namuslu/namussuz dengesi yerinde. Burada bir sorun yok. Ama kadın karakterler çoğunlukla erkeklerin ve çevrenin isteklerine boyun eğer durumda. İstediğini elde eden kadınların da bunu entrikalarla, manipülatif oyunlarla yaptığını görüyoruz.

Bir Kafenin Bahçesindeki Heykel ve Abdülcanbaz

Yavaş yavaş yazının sonuna geliyoruz. Bu mecrada yazdığım yazılarda bir iki defa Abdülcanbaz öykülerine değinmiştim. Ama doğrusu böyle bir yazı fikri yoktu aklımda. Sonra bir kafenin bahçesinde çok güzel bir köpek heykeli gördüm. Kırmızı bir doberman. Kocaman. CraftColic diye bir firmanın üretimiymiş.

Heykelin fotoğrafını facebookta paylaştım ve dedim ki “Kırmızı köpeği çok beğenmemin sebebi sanırım Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz serisinde yer alan ‘Bir Köpeğin Anıları’ adlı öyküdeki köpeğe benzetmem. Selçuk’un kendine has keskin çizgilerini heykelde de gördüm.”

Söz konusu öykü bir dramdır. Abdülcanbaz serisinde yer alır ama içinde Abdülcanbaz yoktur. Olsaydı sanırım öykünün bir noktasında köpeği sahiplenir, ömürlük yuvası olurdu. Safkan bir Alman çoban köpeği olan Kirşen (sonradan Prens) çok akıllıdır. Kendi kendine okuma yazma öğrenir. İnsan olmaya özenir. Fakat tüm zekâsına ve bilgisine rağmen çevresindeki kötü insanların kötülüklerini anlayamayacak kadar da köpektir. Lüks bir oyuncak gibi alınır satılır. Sahipten sahibe geçer. Hırpalanır, dövüştürülür, sonunda sokağa düşer ve sokak ona göre değildir.

Bu paylaşımım üstüne sevgili Haldun Çubukçu, böyle bir yazı yazsan nasıl olur dedi. Ben de çok güzel olur dedim. Hatta niye daha önce düşünmedim diye hayıflandım. Ve işte artık sonuna geldiğimiz yazı böyle doğdu.

2022 Yılında Turhan Selçuk 100 Yaşında

Baba Zula grubunun solisti Murat Ertel, Turhan Selçuk’un yeğeniymiş. Selçuk’un 100. doğum günü anısına 2022 Aralık ayında bir konser düzenlemişler. Konserde bildiğimiz ve sevdiğimiz Baba Zula şarkılarının yanı sıra, Ertel, doğaçlama performansı ile Selçuk’un eserlerini de anlatmış.

Anma etkinliğindeki konuşmacılardan biri de Cumhuriyet Gazetesi yazarı Zülal Kalkandelen olmuş. Ben de bu etkinliği Cumhuriyet Gazetesi’ndeki haberden ve Kalkandelen’in köşe yazısından öğrendim.

Kalkandelen, Selçuk ile ilgili olarak diyor ki: “Anti-emperyalist yurtsever bir kuşaktandı Turhan Selçuk. Ödün vermez bir aydın, sağlam bir Atatürkçüydü. 1960 sonrası sosyalizmi benimsemiş bir karikatürcü olarak, ölümüne değin halkın sanatçısı oldu.

Aynı ifadeleri Abdülcanbaz için de söyleyebiliriz. Turhan Selçuk 2010 yılında aramızdan ayrıldı ama Abdülcanbaz yaşıyor. Yeni macerası yazılıp çizilmeyecek olsa bile, tüm mevcut maceralarında capcanlı yaşamaya devam ediyor.

Böyle harika eserler yaratıp da, içine karakter olarak kendine benzettiği kahramanlar koyarak hem okurların sevgisini hem de ölümsüzlüğü yakalayan sanatçılara ne mutlu.

Umarım yeniden basımlarla her kuşak Abdülcanbaz ile tanışır.

Sağlıklı ve kitap dolu bir yıl diliyorum. Çizgi romanı da ihmal etmeyelim lütfen.

 


Kaynakça:

  • Zühal Arınık “Türkiye’de Çizgi Roman ve Turhan Selçuk’un Abdülcanbazı”, İstanbul Üniversitesi, 1972
  • Zülal Kalkandelen “Çizginin Piri 100 Yaşında” Cumhuriyet Gazetesi, 25 Aralık 2022
  • Çetin Girgin “Hacı Bektaş’ın Torunu Turhan Selçuk” odatv.com
  • Abdülcanbaz Külliyatı, Milliyet Yayınları
  • abdulcanbaz.biz