O Bildiğiniz Cumhuriyet Yok Artık

Cumhuriyetin dört niteliği vardı. Önce demokratikliği kayboldu, sonra sosyal devlet ilkesi ortadan kalktı, daha sonra hukuk devleti yok oldu. Şimdi laikliğin de esamesi okunmuyor. Yani ortada esasında bir Cumhuriyet de yok. 23 Nisan anlamsızlaştığı gibi, 29 Ekim de boşa çıktı. Atatürkçülerin elinde bir 10 Kasım kaldı. Ağlayıp dursunlar diye

 

DR. ABDULLAH KÖKTÜRK

Bir süredir totaliterleşmeye doğru giden otoriter bir rejimde yaşıyoruz. Daha entelektüel bir grup bunu uzun süredir söylüyordu ama diğerleri ancak kendi özgürlüklerine dokunulduğunda anlamaya başladılar.

Çevreciler ile doğa savunucuları otoriterliğin yüzünü, Rize ve Artvin yaylalarında, Kaz Dağlarında jandarma jopu ve kalkanında görerek nasıl bir rejimde yaşadıklarını anladılar.

Otoriter yarı-askeri rejimin baskısını sosyalistler ve komünistler de sınıf mücadelelerinde, emeğin baskılandığı süreçte, polis şiddeti ile her gün yaşıyorlardı.

Liberaller Destek Verdikleri Rejimin Yaptıklarına Bakıp Ağlıyor

Bunu son fark edenler, herkesin özgürlüklerini savunan liberaller oldu. Mülkiyet hakkı ve insan hakları onların mottosu olduğundan ve nihayetinde kendilerini özgürlükler üzerinden ifade etmelerinden bu doğal karşılanabilir. Ancak liberallerin en büyük hatası, yobazların da özgürlüklerini savunması, “yaşasın yobazlar için cehennem diyememesi” idi. “Yetmez ama Evet” söylemleri ile baskıcı bir rejim yaratacak anayasa değişikliklerine evet diyerek kullanışlı aptal durumuna düşen liberallerin yobazlar özgürlükleri kısıtlamaya başladığında da ağlamaları çok anlamlı değil.

Yobazların iktidarında, Türkiye’nin, Ramazan ayında alkollü içki satışının rekor kırdığı tek “Müslüman” ülke olması da ayrı bir çelişki. Çevremizden görüyoruz, ancak bir araştırma yapılsa, gençler arasında en çok dinden çıkmanın yaşandığı ülke de Türkiye çıkacaktır. 

Önce Demokrasi Yok Oldu

Otoriterleşmenin önünde demokrasi ile karşı konulabilirdi. Ancak demokrasinin temsilde adalet ilkesi yüzde 10 barajı ile baştan eksikti. Yönetimin denetlenebilir olması ilkesi ise, tek tek çıkarılan yasalar ile kadük hale getirildi. Olmaz ise olmaz ilke olan adil ve özgür seçim yapılma ilkesi, kaybedilen seçimlerin tekrarlandığı, sonuçları inandırıcı olmayan bir şekle dönüştü. Son olarak, iktidarın seçimler sonucu değişebileceğine çoğunluk artık inanmıyor ne yazık ki.

Demokratik bir rejimin göstergesi olan, halkın egemenliğinin temsil edildiği meclis 2016 anayasa oylaması ile etkisizleştirildi. Sembolik bir hal aldı. Soru önergelerinin bile cevaplanmadığı “Salı Günü Meclisi” 600 yüksek maaşlı ‘milletin vekili’ ile bir vergi canavarıdır artık. 

J. J. Rousseau, ‘Toplum Sözleşmesi’nde “Genel irade, egemenliktir ve egemenliğin devri düşünülemez bile. Egemenlik aynı nedenlerden ötürü temsil de edilemez. Dolayısı ile halkın vekilleri onun temsilcisi değillerdir, olsa olsa onun bazı işleri yapmakla görevlendirdiği görevlilerdir. Halk kendine temsilci seçtiği anda köle olur” der. Rousseau, halkın kendine vekil seçitiği bir ülke için söylemiş bunu. Türkiye’de iktidarın milletvekilleri, halkın vekili değil, tek adamın meclisteki vekilleridir. Son durumda onlara bile ihtiyacı yoktur. Ülke KHK Cumhuriyetine dönüşmüştür. Olan vekillerin de en önemli hakları olan dokunulmazlıkları kalmamıştır. Görevleri gereği yaptıkları konuşmalar aleyhlerine kullanılmakta, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kaymakamlar kayyum olarak atanmaktadırlar.

Bu koşullarda Meclisin 101. Kuruluş yıldönümüne iktidar ortakları ve Cumhurbaşkanının katılmamış olması bir gerçeğin tescilidir sadece. Çünkü ortada milletin meclisi ve halkın egemenliği yoktur ki kutlansın.

Cumhuriyetin Hiçbir Niteliği Kalmadı

 Türkiye’de Cumhuriyetin nitelikleri Anayasa’da tanımlanmıştır. Demokratik, sosyal, laik bir hukuk devleti olması gereken Cumhuriyetin demokratik olmadığını yukarda izah ettim.

17 gün boyunca tam kapama kararı alınan ülkede, bu süreçte işsiz kalacaklara hiçbir yardım düşünülmemesi, ucuz ekmek almaya çalışanların dahi bin bir türlü gerekçelerle engellenmesi ve zengin ile fakir arasındaki gelir farkının gittikçe açılması ile ülke sosyal devlet olmaktan uzaklaşmakta.

Anketlerde, iktidara oy verenlerin dahi adalet sistemine güven duymadığının tespit edilmesi, siyasi davalarda üst mahkemelerin bile tarafsız olmadığının ortaya çıkması, Cumhuriyetin hukuk devleti niteliğinin yok olduğunu göstermekte.

AKP iktidarında en çok erozyona uğrayan ise, Cumhuriyetin laik devlet niteliği. Neredeyse dini esaslara göre yönetilen bir devlet görüntüsü vermeye başlayan Türkiye’de, iktidar en son pandemi kapanma döneminde içki satışını yasaklayarak laikliğin sınırlarını nereye kadar zorlayacağını gösterdi.

Sonuç olarak ortada artık bildiğimiz bir Cumhuriyet yok. 23 Nisanlarda millet egemenliği değil de Çocuk Bayramı kısmının öne çıkarılması gibi, 29 Ekimlerde de Cumhuriyet değil, yandaş medya tarafından başkan denen Cumhurbaşkanı öne çıkarılmakta. 23 Nisan anlamsızlaştığı gibi, 29 Ekim’de boşa çıkmıştır. Ortada kutlanacak bir Cumhuriyet kalmamıştır.

Atatürkçülerin Ağlayacağı Bir 10 Kasım Kaldı

Cumhuriyet, devleti yönetecek cumhurbaşkanı veya devlet başkanının seçimle göreve geldiği bir yönetim şekli. Demokratik olması gerekmiyor. Demokrasinin yukarda saydığımız özelliklerine baktığımızda, krallıkla yönetilen bir çok Avrupa ülkesi dünyanın en demokratik ülkeleri. Adı cumhuriyet olan çok sayıda Asya ve Afrika ülkesi ise otoriter veya totaliter rejimler.

Türkiye’de cumhuriyet ve demokrasi arasındaki farkı bilmeden, hatta ikisini aynı şey sanan, kendini Atatürkçü olarak tanımlayan büyük bir laik kitle var esasında. Ancak bunlar, her yönüyle çağdaş bir demokrasi talep edeceklerine, 23 Nisan’da egemenlikten çok tören kısmına takılıyorlar. 29 Ekim’lerde de Cumhuriyeti bayrakları ile caddeleri doldurarak koruyacaklarını sanıyorlar. Nihayetinde cumhuriyetin içinin boşaldığını ve meclisin etkisizleştiğini farkedince, ellerinde ağlayabilecekleri bir 10 Kasım’ın kaldığını görecekler.

PAYLAŞMAK İSTERSENİZ