Ege’de sokak muhabbetleri… Her zaman daha iri delikli bir çuvaldız vardır nasılsa!

Yaşın kemale ermesinin hafifliğine sığınan yaşlı kadınlar, dilin kemiksizliğini de gayet fütursuzca kullanıyorlar.  Koskoca bir hayat geçmiş üzerlerinden kim takar iğneye geçmeyen ipliğin çatallaşmasını…

 

AŞÇI FOK

NURDAN ÇAKIR TEZGİN

 

Kasabanın sokakları

Şenliklidir kadınları

İki sokak öteden

Duyarsın kahkahaları…  

Sabahın erkeninde nereden bulurlar bunca muhabbeti! İkisi de yetmişini çoktan aşmış her dem taze, dirayetli kadınlar. Her ne kadar ağrı ve sızıları had safhada olsa da iki ayakları üzerinde durabilen güçlü komşu hanımlar onlar. Yaşları gereği kulakları ağır duyduğundan muhabbetlerini bütün mahalle dinliyoruz. Ben hiç rahatsız değilim, aksine bazı anlatılarından epeyce ilham alıyorum. Bana ulaşan sesler yaşamın tüm coşkusunu haykırmasından öte güne başlamamı kolaylaştırıyor. Hoşlanıyorum bu seslerden.

Tıkırdatmak dediysem ocağa da kuru fasulye koydum bugün

Böyle muhabbetçi hanımlarla dolu bir dünyada yaşamasam Ege’nin Sokak Kültürü üzerine yazmak aklıma gelmeyebilirdi! Yıllardır yaşlı insanların iletişim biçimlerinden etkilenmemin bir nedeni de kendimi onların yaşanmışlıklarına yakın hissetmem olabilir.

Sokak ile dip dibe olan bahçelerde kahkahalar her daim çınlayarak coşuyor.

Bazen kapı önlerinde üç, dört, beş kişi oluyorlar. Şu dönem pandemiyle cebelleştiğimiz için güya kalabalık toplanmamaya çalışsalar da kahve bahanesiyle her gün mutlaka birinin kapı önü ya da bahçesinde toplaşıveriyorlar. Ege’nin kış güneşi de romatizmalara iyi geldiğinden yaz kış hiç aksatmadılar sabah bahçe kahvelerini. Bu satırları onların muhabbetlerine teşne bir ruh haliyle tıkırdatıyorum.

Tıkırdatmak dediysem ocağa da kuru fasulye koydum bugün, o da kısık ateşte hafiften tıkırdıyor. Bazen öyle güzel yemek tarifleri anlatıyorlar ki hemen kalkıp pişiresim geliyor. Dün taze soğanlı, domatesli ve yeşilbiberli kuru fasulyeden söz etmişlerdi benden kaçar mı bugün aynısı benim mutfağımda!

Yaşlılar her ölüm anonsuna kulak kesilip kısa bir sessizliğe gömülüyorlar

Sokak ile dip dibe olan bahçelerde kahkahalar her daim çınlayarak coşuyor. Elbet ara sıra hüzünler de dalgalanıp geçiyor fakat hiçbir hüzün uzunca oyalanmıyor, ta ki kasabalı tanıdık birine bir şey olmuşsa o başka…

Kasabalarda yaşayanlar bilir, belediye hoparlörü her gün belirli anonslar yapar. Kimi gün elektrik ve suyun kesileceği saatleri söyler, kimi gün kasabalı ölen birinin adını ve defin saatini… Ölümlerin çoğaldığı bu pandemi döneminde ne çok ölen insanımız oldu. Yaşlılar her ölüm anonsuna kulak kesilip kısa bir sessizliğe gömülüyorlar. İşte o anlar kişinin kendi ölümüyle yüzleştiği kısa anlar. Vakit azaldı kaygısı bütün cephelerde ön safhadadır; kimse kimsenin acısı ve hüznüyle fazla ilgili değilse de ölümün karşısındaki tefekkür kaçınılmaz, herkesi çekim alanında bir süre oyalıyor.

Melisanın sokağı parfümleyen kokusuna devşiriliyor tüm hüzünler.

Televizyonda izledikleri savaş, hastalık, afet, kadın cinayetleri gibi can pazarı insan vahşetleri sanki sinema filminde izlenmişçesine ah vah edilip hemen konu değiştiriliyor. Sarmaşık güllerin canlılığına, melisanın sokağı parfümleyen kokusuna devşiriliyor tüm hüzünler. İğde ağacını fazla budamışlar diyor biri, diğeri de çok eğilmişti yerlere kadar diyor ve haklısın bak bu yıl doğru düzgün çiçeklenmedi bile. Şimdi bu bahar günlerinde böyle mi olurdu sokağın köşesinden duyardık kokusunu. Diğer tombulca komşunun sakalımız yok ki çok söyledik derken kaşını gözünü oynattığını cümle âlem görüyor. Dut ağacının dutları çok sinek yapıyordu diyor daha genç olan yeşil terlikli hanım, diğerleri konuyu suskunluklarıyla geçiştiriyor, şimdi etrafa bakınma faslı.

Yaşlılar her ölüm anonsuna kulak kesilip kısa bir sessizliğe gömülüyorlar.

Yaşın kemale ermesinin hafifliğine sığınan yaşlı kadınlar, dilin kemiksizliğini de gayet fütursuzca kullanıyorlar. Koskoca bir hayat geçmiş üzerlerinden kim takar iğneye geçmeyen ipliğin çatallaşmasını. Her zaman daha iri delikli bir çuvaldız vardır nasılsa!

PAYLAŞMAK İÇİN