Bu Ülkede Demokrasinin Anlamı Demir Kırat Kadardır

Demokratik olmayan bir cumhuriyette, çoğunluk, kafalarına doğru gelen demir ökçeyi görmeden, bir mafya babasının iktidarın bakanından hesap sormasını keyifle izlemekte

 

 

DR. ABDULLAH KÖKTÜRK

Türkiye’de  son günlerde yaşananlar biz sosyal bilimcilere muhteşem imkanlar sunuyor. Önermelerimizi hipotez haline getirip sınıyor, neredeyse her gün yanlışlanmaktan uslanmıyoruz. En korktuğumuz soru “Ne Yapmalı?”. Tamam hiçbirimiz Lenin değil, ancak “Nasıl Yapmalı?” sorusuna cevapları olan Çernişevski’leriz hepimiz. Gecenin sonunda, “Ne olacak bu memleketin hali?” diyerek masadan kalkıyoruz.

Türk aydınının halktan kopukluğu ne kadar doğru ise, Türk halkının demokrasiden uzaklığı da o kadar gerçek. En “demokrat” olanlar ailede, kurumda veya toplumda kararların oylama ile alınmasının demokrasi olduğuna inanıyorlar.

Demokrasi, Denetlenebilir Bir İktidarın Olduğu Yerde Vardır

Oysa ki, demokrasinin en önemli kuralı, yönetimin denetlenmesidir. Çağdaş demokrasilerde iktidarlar medya ile denetlenirler. Ülkemizde ise mafya iktidara soru soruyor, en güçlü görülen gazeteciler bile bir bakana soru sormaya korkar durumda. Medyanın çoğu bir havuzda toplanmış, iktidardan gelen paralar ile yayın yaparken, propaganda bakanlığı gibi çalışan İletişim Başkanlığı manşetleri belirler durumda.

Başka bir denetleme mekanizması yüksek mahkemeler ve diğer kurumlardır. Danıştay, iktidarın idari olarak yaptıklarını denetlerken, Sayıştay mali olarak denetler. Anayasa mahkemesi ise kanunların hukuka uygunluğunu denetler. Ancak, bugün bu kurum ve mahkemelerin nasıl içinin boşaltıldığını, referandumda bu durumun oluşmasına evet diyerek yol açanların çoğunun neye evet dediğini bilmediklerini en azından biz akademisyenler biliyoruz.

Demokrasinin Önemli Bir Kuralı da Temsilde Adalettir

Demokrasilerde seçim, iktidarın meşruiyeti için bir zorunluluktur. Ancak oy verenler, verdikleri oyun sonucunu mecliste görmek isterler. Partiler için getirilen yüksek barajlar, birçok sınıf ve grubun meclise milletvekili göndermesini imkânsız hale getirir. Bu durum demokrasinin “temsilde adalet” ilkesini boşa çıkarır.

Türkiye’de seçimlerde uygulanan yüzde 10 baraj, diğer partiler baraj altı kalır ise, bir partinin yüzde 10.01 oy oranı ile tüm milletvekillerini çıkarmasını teorik olarak mümkün kılmaktadır.  Bu durumun demokrasi ile bağdaşmadığı çok açıktır.

Temsilde adalet, aynı zamanda tüm mesleklerin ve çalışan temsilcilerinin de toplumdaki sayılarına göre temsilini gerekli kılar. Seçimler sonucu oluşan mecliste milletvekili dağılımı 1920’den beri hiçbir zaman buna uygun olmamıştır. Örneğin, avukatların sayısı ülke nüfusunun binde biri kadar olmasına rağmen milletvekillerinin beşte biri avukattır. Buna rağmen ülkenin en büyük sorunu hukukun işlemesi ve adalettir. Yine milyonlarca çalışan işçiden biri bile mecliste temsil edilmez. Seçilmiş birkaç temsilci ise sendika başkanlarından ibarettir.

Çağdaş demokrasilerin diğer gerekleri seçimlerin temiz ve adil yapılması, oy verenlerin seçim sonuçlarına güvenmesi ve iktidarın seçimler yoluyla değişebileceğine inanmalarıdır. İktidarın Yüksek Seçim Kurulunu ele geçirmek için her gün plan yaptığı ülkede, çoğu muhalif, iktidarın kaybedeceği bir seçime gitmeyeceğini, hatta seçimi kaybetse bile iktidarı bırakmamak için direneceğini düşünüyor.

Liberal Demokrasinin Olmazsa Olmazı Serbest Piyasadır

 

Demokrasi derken, konuştuğumuz, “Batı Tipi” demokrasi veya “Çağdaş” demokrasidir. Bu demokrasi tipi ayrıca “Liberal” demokrasi olarak da bilinir. Liberal demokrasi için muhakkak gerekli olan, işleyen bir serbest piyasadır.  Serbest piyasanın veya daha açık olarak “kapitalizmin” demokrasiye ihtiyacı yoktur. Ancak liberal demokrasinin olmaz ise olmazı serbest piyasadır. Bugün demokrasi endekslerinde demokrasi ile yönetilen ülkelerin tamamı işleyen bir serbest piyasaya sahiptir.

Özerk olması gereken Merkez Bankasının işlerini görmek için Cumhur Başkanlığından talimat beklediği, kamu ihalelerinde şeffaflığın kalmadığı, neredeyse tüm ihalelerin aynı 5 müteahhite verildiği ülkede serbest piyasanın işlediği söylenemez.

Türkiye’de Demokrasinin Ekonomik ve Tarihsel Temelleri Yoktur

Türkiye’de demokrasi tarihi Mayıs 1950 seçimleri ile başlatılır. Çünkü o tarihte, tek parti iktidarı yerine, başka bir parti iktidara gelmiştir. Yani seçimi kazanmıştır. Seçim ile iktidar değişmiştir. Bu sebeple ülkeye demokrasi de gelmiştir kabul edilir. Oysa ki, 1950 mayısında yukarda saydığımız genel kriterlerin hiçbiri yoktur.

1950 seçiminde bürokrasi ile ticaret sermayesi kozlarını paylaşmış, ticaret sermayesi, büyük toprak sahiplerinin de yardımı ile seçimden galip ayrılmıştır. Seçimi kazanan partinin adı Demokrat Parti’dir. Ancak Yunancadan, İngilizceye oradan Türkçeye geçmiş bu terimin okunması bile zor olduğundan, çoğunluk bu terimi demirkırat diye telaffuz etmiştir. Bu terim o kadar çok yaygınlaşmıştır ki, Demokrat Parti’nin 27 Mayıs müdahalesinden sonra kapatılması sonucu bu siyasi miras üzerine kurulan Adalet Parti’si beyaz bir atı amblem olarak almıştır.

1923’te kurulan Cumhuriyet, Osmanlı’dan ekonomik ve kültürel olarak yukarda saydığımız kriterlere uygun bir demokrasi mirası teslim almamıştır. Cumhuriyetin, demokratik olması gereği, anayasada sayılan diğer üç niteliği gibi içi boşaltılmış olarak durmaktadır.

Demokratik olmayan bir cumhuriyette, çoğunluk, mafya babasının iktidarın bakanından hesap sormasını keyifle izlemekte. Yine bu çoğunluk, gerçek demokrasilerde bu hesap sormanın oldukça fazla yolu olduğunun da farkında değil. Ayrıca bu sefer yanlarında demir kırat da yok. Sadece başlarını eğdirmeye çalışan demir bir ökçe var.

PAYLAŞMAK İÇİN