Uyumsuzluk ‘like’ alır mı?

Popülerlik ne yediğimiz, ne içtigimiz,ne kadar abonemiz olduğu ve ne kadar “like” aldığımızla doğru orantılı. Yaptığın şeyi taktir etmeleri için bırak eskisi gibi çiçek göndermeyi, aramayı, o “beğen” tuşuna sadece basmaya bile üşenir dostların

 

HİCRAN AYDOĞDU

Eskiden mahalle esnafları vardı. Borç yapar sonra öderdin. Arada az az öderdin ama kötü zamanını böyle böyle atlatırdın ev eşyasından kıymaya, ekmekten domatese, her şeyi alırdın o an paran olmasa bile. Faiz konmazdı hiç bir şeye. Mahalleli vardı. Kim iyi, kim kötü durumda herkes bilirdi. Bu illet 30 sene önce olsa kimse mağdur olmazdı. Herkesin mutlaka çalacak bir kapısı olurdu.
Son 30 yılda gelen iktidarlar, insanların tüketim çılgınlığı, marka merakı, çalacak kapıları da kapattı. Hala alışveriş merkezi diye yırtınan mahalledeki bakkalı küçümseyen özenti güruh “önden buyrun alışveriş merkezleri açık, sizleri bekliyor” diye bağırasım geliyor.

Şimdi her yer market ya da banka. Paran varsa kapısından içeri girebilirsin. İçeri girdin ama bitmez aşağılama.O bankadaki paran, mevduatın ne kadar çoksa o kadar hızla sıra sana gelir. Bankada o kadar hızla işin görülür. Yanıp sönen numaratör gerçekten numaradır yani. Senin sıra numaranı bankaya giriş zamanın değil cüzdanın belirler . O yüzden işte sen elinde numara sıra beklerken, senden sonra gelen kişinin işleminin senden önce yapılması.

Yani artık giydiğimiz gömlekler insanlığımızı örtüyor.Tüm kavramlar ya cüzdan ya da popülerlik üzerinden değer görüyor. Popülerlik de ne yediğimiz, ne içtigimiz,ne kadar abonemiz olduğu ve ne kadar “like” aldığımızla doğru orantılı. Diyelim ki iyi bir şey yaptın. Yaptığın şeyi taktir etmeleri için bırak eskisi gibi çiçek göndermeyi, aramayı, mesaj atmayı sanal olarak beğenmeye, o “beğen” tuşuna sadece basmaya bile öyle üşenir ki dostların, o tuşa basacak kişileri, takipçileri bile tanımadan
parasını verip satın alırsın.

Ve bir süre sonra öyle sessiz öyle usulca örtülüyor ki vicdanımızın üstü onarmanın, onarılmanın, onore etmenin, insan olmanın o muhteşem huzurunu unutuyoruz. İncelikten merhametten akıldan mantıktan gittikçe uzaklaşıyoruz. Önümüze ilk gelenden çıkarıyoruz hayatın, yaşadıklarımızın hıncını…Ve sonra yavaş yavaş ölüyor ruhumuz….
Kimse aldığı borcu ödemiyor, kimse kimseye borç da vermiyor. Bu yüzden borç veren aptal keriz yerine konuluyor.
Kimse kimseye el uzatmaz, kimse kimseyi dinlemez hale geliyor.

Bir işin varsa şanslısın tabii ama hemen bir gülümseme yayılmasın yüzüne, o kadar kolay değil çünkü, sırada işini ne kadar iyi yaptığınla değil reklamını ne kadar iyi yaptığınla sınanmak var. Yaptığın işle ilgili yüzlerce binlerce övgü alabilirsin ama ünlü biri yaptığın işi instagram sayfasında paylaşmaya görsün tüm ülke, değerini bir çırpıda anlayıverir. Satışların patlar süreci iyi yönetecek kadar akıllı isen arkana aldığın bu rüzgar seni yıllarca götürür.

Çağın yangını bu. Ne kadar sürer? Biter mi? Bittiğinde geriye gerçekten insan kalabilen kaç insan kalır hiç bir fikrim yok.

Yaşlılar aksi ve huysuz gelir ya herkese sanırım aksilik ve huysuzluk değil uyumsuzlukmuş onların da yaşadığı. İlerleyen çağa, kaybolan zarafete, üstü örtülen vicdana, yavaş yavaş başka bir boyuta geçen dünyaya tepkiymiş huysuzluk dediğimiz…

 

PAYLAŞMANIZ İÇİN