Nazi yıllarında Türk karikatürü

Hem Yunus Nadi hem çizer Cemal Nadir, uzun süre Yahudi karşıtlığını ticari rekabetin gereği gördü ve bu anlayışla yayın yaptı. Ne zaman ki Hitler, Polonya ve Rusya’yı işgale kalkıştı, Yahudileri kitleler halinde öldürmeye başlayıp gerçek yüzünü gösterdi, o zaman ülkemizin devlet kadrosu, gazeteci, yazar ve çizer takımı Nazilere karşı açık tavır almaya başladı.

 

KÖKSAL ÇİFTÇİ

30 Kasım 2019’da Cumhuriyet Gazetesi’nin mizah sayfasında durup dururken “Cumhuriyet Arşivinden” başlığıyla ünlü karikatür ustası Cemal Nadir’in 1945’te çizdiği Yahudi karşıtı bir karikatürü yayımlandı. O zamanlar “Manşetlik Karikatürler” başlığı altında bir dijital sayfa yönetiyordum, görselini kullanarak şu içerikle yayın yaptım: “Bu neyin kafası, Cumhuriyet Gazetesi’nde antisemitist bir karikatür!”

Kısa sürede birçok kişi ve yayıncı benimkine benzer tepkiler verdi. Hatta Yahudi Cemaati’nin yayın organı Şalom Gazetesi, aynı günlerde Avukat Murat Ruben eliyle Basın Konseyi’ne şikayette bulundu. Toplanan konsey, Basın Meslek İlkeleri’nin “Kişi ve kuruluşlar, eleştiri sınırının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.” maddesi gereği başvuruyu haklı buldu ve Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya’ya uyarı cezası gönderdi.

Solda Der Stürmer’de yayımlanan karikatürcü Philip Rupprecht’in, ortada şikayete de konu olan Cemal Nadir’in karikatürü. Sağda ise Sururi Gümen çizimiyle Cemal Nadir.

HİTLER’İN BIYIĞI

Buradan hareketle düz mantık kurup Cumhuriyet Gazetesi’ni ve Cemal Nadir’i ırkçılıkla, Yahudi düşmanlığıyla suçlanmak uygun davranış olmaz. Doğrudur, arşive bakınca hepimiz görüyoruz, Nazi Partisi’nin Almanya’da yükselişe geçtiği yıllarda sahibi ve yayın yönetmeni olduğu Cumhuriyet’te Yunus Nadi, Hitler hakkında övgü dolu baş yazılar yazmış, Cemal Nadir de antisemitist görünümlü karikatürler çizmiştir. İşin aslı şu ki o dönem hemen her gazeteci, her karikatürcü şu veya bu oranda bu tür yayınlar yapmış, karikatürler çizmiştir. Cazibeye kapılanlar yalnızca gazeteciler ve karikatürcüler midir? Cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, birbiriyle kanlı bıçaklı parti liderleri başta olmak üzere ülkemizin hemen her erkek yurttaşı Hitler bıyığı ile ortalıkta dolaşmaktaydı. Yaşım tutuyor, net anımsıyorum, bırakın kentlileri, köy erkeklerinin de üst dudağında aynı bıyık vardı. Onun için düz mantık yürüterek gazeteyi ve çizerini ırkçılıkla yaftalamak, akılcı ve insaflı bir tutum olmaz diyorum.

Konuya ilişkin derin tahlili uzmanlarına, tarihçilere bırakarak karikatrcü sıfatıyla gözlemlerime dayalı kişisel görüşlerimi söyleme hakkımı kulanmak istiyorum. Şunu da söyleyeyim, Cemal Nadir gibi büyük bir değerin -kadı kızında da olur türünden- kusurlu yanını yazı konusu yapmak inanın can yakıcı. Öte yandan, dikkatli ve donanımlı olmazsak politik figürlerin bizi nasıl kolayca propagandalarına alet edebileceklerine dair çarpıcı örnektir de bu, onun için yazılmalıdır, diye düşünüyor ve yazmaya devam ediyorum.

CUMHURİYET’İN NAZİ TARAFTARLIĞI YILLARI

Belki anımsayanınız vardır, Yakup Kadri’nin bir romanında geçer olay; Yunanlılar Sakarya’ya yaklaşmıştır, Ankara kırsalında bir köydeki öğretmen gelişmeyi umursamayan köylülere “Türk değil misiniz, neden harekete geçmiyorsunuz?” türünden bir soru yöneltir. Köylüler de ona şu yanıtı verir: “Biz Müslümanız beyim, senin o dediğin insanlar Haymana’dan ötede yaşarlar!” Bununla şunu demek istiyorum: Batılı ülkelerin yaklaşık yüz yıl önce tamamlamış olduğu uluslaşma sürecini biz 1940’larda hâlâ oturtmaya çalışıyorduk. O yıllarda kendini Türk’ten çok Müslüman sayanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. Okullarda genç nesle yurttaşlık eğitimi veriliyor ve bu bilinç aşılanmaya çalışılıyordu. Bu bağlamda, yani ulusalcılık bağlamında ülke seferberlik halindeydi. Hitler çıkıp Almanya’da ulusal seferberlik ilan edince ülkemiz aydınları hedeflerde ortaklık olduğu kanısına kapıldılar. Çünkü Nazi programında henüz ırkçılık ve soykırım alenen yer almıyordu. Öyle ki o yıllarda Yahudi milyonerler İtalya’da Mussolini’yle, Almanya’da da Hitler’le yakın temas içindeydiler. Başlarda ülkelerin yerli girişimcilerinin Yahudi karşıtlığı ticari rekabetle sınırlıydı. Ne zaman ki Naziler askeri harekatla komşu ülkeleri işgale başladılar, o zaman gerçek yüzlerini gösterdiler, ırkçılığı ve antisemitist anlayışı eyleme döktüler. İşte o an pek çok ülke aydını gibi ülkemiz aydınlarında da şafak attı, Hitler’in masum ulusalcı değil faşist biri olduğunu gördüler.

Cumhuriyet Gazetesi’nde ve Cemal Nadir’de de olan bence budur. Hem gazetenin sahibi ve yayın yönetmeni Yunus Nadi, hem de çizeri Cemal Nadir, uzun süre Yahudi karşıtlığını ticari rekabetin kuralı olarak gördüler ve bu anlayışla yayın yaptılar. Yahudilerle dalga geçmek eğlenceliydi ve okur nezdinde de karşılık buluyordu.

Hitler, Polonya ve Rusya gibi ülkeleri işgale kalkışarak ve Yahudileri kamplara toplayıp kitleler halinde öldürmeye başlayarak gerçek yüzünü gösterdiği anda ülkemizin hem devlet kadrosu hem de gazeteci, yazar ve çizerlerinin tamamına yakını Nazilere karşı açık tavır aldılar. Politikacılar bıyıklarını normale çevirirken Cumhuriyet Gazetesi de köklü bir kadro değişikliğine gitti. Yeni kadroyu Atatürkçülerden, laiklerden, aydınlanmacılardan oluşturdu, kuruluş yıllarındaki gibi ırkçılık karşıtı ama ulusalcı yayın yapmaya başladı.

ATSIZ’IN, NECİP FAZIL’IN, EYGİ’NİN, ÜZMEZ’İN ARKASINDAKİ KİŞİ

Fakat o yıllarda basında -marjinal kalsalar da- bilerek Nazi propagandası yapan ırkçı ve antisemitist bir kadro vardı. Cevat Rifat Atilhan’ın başını çektiği bu kadronun üyeleri diğer aydınlar gibi değişim geçirmediler, Hitler’in kanlı politikalarına sonuna kadar destek için yayınlarını ara vermeksizin sürdürdüler. Kısa süreliğine de olsa Cemal Nadir ve benzeri karikatürcülerin Yahudiler konusunda aklını çelen bu kadroydu.

Kim bilir belki Bülent Oran’ın babası, Oktay Rifat’ın amcası, İstiklal Marşı’mızın ilk bestecisi Ali Rifat Bey’in ve Samin Rifat’ın kardeşi olması nedeniyle aydın kesim bilinçli olarak Cevat Rifat Atilhan adını öne çıkarmaz, sürekli onun öğrencisi sayılacak olan Atsız, Necip Fazıl, Mehmet Şevket Eygi, hatta o kesimin tetikçisi Hüseyin Üzmez adını anarlar. Fakat ben o kadar incelikli davranamayacak, ele aldığım konunun kaçınılmaz gereği olarak onu tanıtacak ve yaptığı işlerden ayrıntıyla söz edeceğim.

Cevat Rifat Atilhan; Balkan, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na katılmış, Kanal Harekatı’nda Cemal Paşa’nın yaveri olmuş, liyakat nişanı sahibi, yüzbaşı rütbeli bir eski asker. Atilhan’ın Yahudilerle ilk teması, 8. Kolordu’nun Harekat Şubesi Başkanı’yken 1916’da Yahudilerin Filistin’de bağımsız bir devlet kurma girişimi sırasında oluşturdukları Nili adlı casusluk örgütünü çökertirken oldu. Bu deneyim onda “Yahudiler dünyanın en tehlikeli insanları, kökleri kazınmalı” fikrini sabit hale getirdi. Birçok devlet görevi üstlenip bazı nedenlerle idam edilmek üzere Bekirağa Bölüğü’ne gönderilmesinin, dönemin Harbiye Nazırı Cemal Paşa tarafından kurtarılmasının, İstanbul’un işgalinden sonra Anadolu’ya geçip Mustafa Kemal’ın emrine girerek başarılı görevler üstlenmesinin ardından 1925’te kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

Askerlik sonrasında ayakkabıcılık, inşaat ve servis işletmeciliği yaptı, hatırı sayılır bir servetle İstanbul’un en seçkin iş adamı oldu. Ne var ki damarlarındaki Yahudi düşmanlığı yeniden kabardı, Alber Saltiel adlı Yahudi kökenli iş adamıyla finansal bir çatışmaya girdi. Tahmin edileceği gibi çekirdekten ticaret adamı olan Alber Saltiel onu silindir gibi ezdi geçti, iflasa sürükledi. Bunun üzerine Cevat Rifat Atilhan yayıncılığa başladı ve tüm enerjisini rakiplerini aşağılamaya verdi. 1930’larda II. Dünya Savaşı da kapıya dayanmıştı. Hitler’in sahne alması, Yahudi karşıtı eylemlerde bulunması, elini fazlasıyla güçlendirmişti.

Solda Der Stürmer’in Almanya’da çıkan bir sayısının, ortada ise aynı karikatür klişesini kullanmış olan Milli İnkılap dergisinin kapağı. Sağda Milli İnkılap’ın sahibi ve yönetmeni Cevat Rifat Atilhan.

MİLLİ iNKİLAP: NAZİ DERGİSİNİN KOPYASI

1933’ün son aylarında bir altın fırsat yakaladı. Nazilerin finanse ettiği antisemitist Alman yayıncısı Julius Steicher’den davet aldı. Steicher, kapağında neredeyse yarım sayfa büyüklüğünde karikatürcü Philip Rupprecht’in çizdiği antisemitist içerikli karikatürler kullandığı “Der Stürmer” adlı bir dergi çıkarıyordu. Steicher pek çok desteğin yanında bir de dergisinde kullandığı karikatürlerin klişelerini verdi. Atilhan geri döndüğünde bu klişeleri kendi dergisi Milli İnkılap’ta kullanacaktı.

Söylenti odur ki Atilhan, Almanya gezisi sırasında Nazi üst düzey yöneticileriyle görüşmenin yollarını aramış, bazılarıyla buluşmayı başarmış. Hatta Hitler’le bile görüşmüş de Hitler’in yazdığı bol sıfırlı çeki onuruna yediremediği için reddetmiş.

Neyin ne kadar doğru olduğunun önemi yok. Gerçek olan, Cevat Rifat Atilhan’ın 1933’ten itibaren kendi dergisi “Milli İnkılap”ı Alman antisemitist dergi Der Stürmer’in kopyası yapmış, adeta Nazilerin Türkiye şubesi gibi çalışmaya başlamış olmasıdır.

Cemal Nadir ile Cevat Rifat Atilhan’ın yollarını kesiştiren işte bu dergidir. Bu iki insan gerçekte de yüz yüze gelip görüşmüşler midir bilemiyoruz. Ama Cemal Nadir’in Milli İnkılap dergisinde yayımlanan Der Stürmer çizeri Philip Rupprecht’e ait karikatürlerden beslendiği açıktır. Bunu iki nedenle söylüyoruz. Birincisi, en başarılı antisemitist karikatürler Der Stürmer’de yayımlanıyordu ve her ulusun usta çizerleri gibi Cemal Nadir de onların tasarladığı Yahudi tiplemesini kullanmaktaydı. İkincisi, Der Stürmer çizerlerinin genel insan, eşya çizimleri ve kompozisyon anlayışı Cemal Nadir’in çizim tekniğiyle neredeyse fotokopi gibi aynıdır. Bir farkla ki Milli İnkılap, Der Stürmer’in çizimlerini, getirttiği klişeler marifetiyle olduğu gibi kullanmaktaydı, Cemal Nadir ise olasılıkla -ki ülkemizde bu düzeyde ve kalitede yapılan başka karikatür yayını yoktu- o karikatürlerden hareketle özgün espriler bulup çizmekteydi.

TABELACILIKTAN KARİKATÜRE

Neden böyle düşünüyorum? Çünkü Cemal Nadir’in ilişkileri ve gelir düzeyi bu tür yabancı karikatür dergilerini temin etmeye uygun değildi. Üstelik dil de bilmiyordu.

Çünkü o Bulgaristan göçmeni orta halli bir ailenin 1902 Bursa doğumlu çocuğuydu. Öyle ki mühendislik eğitimi hakkı kazandığı halde Almanya’ya gidememişti. Babası hattattı, o ressam olmak istiyordu. Sanayi-i Nefise Mektebi sınavını kazandı ama bilmediğimiz bir nedenle onu okula almadılar. Geçimini sağlamak için önce bir kasnakçının, sonra bir makine tamircisinin yanına çırak olarak girdi. Aklında resim vardı, önce tabelacılığa başladı, sonra da ilkokullarda resim öğretmenliği yaptı. Dönemin mizah ve karikatür dergilerinden esinlenerek karikatür çizmeye yöneldi. İlk çizdiği karikatürü Sedat Simavi 1920’de dergisi Diken’de yayımladı. Çok yetenekliydi, işin peşini bırakmadı, sürekli çizdi ve dergilerde yayımlanmasını sağladı. Bu yayınlar Akşam Gazetesi’nin yayın yönetmeni Necmettin Sadak’ın dikkatini çekti, günlük politik karikatür çizmesi için onu 1920’de Bursa’dan İstanbul’a getirtti. 1943’e dek bu gazetede çalıştı. II. Dünya Savaşı patlak verdiği yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’ne geçti. Yukarıda sözü edilen antisemitist karikatürler, ağırlıklı olarak bu yılların ürünüdür.

Batı Avrupa ülkelerinde Almanya’nın başını çektiği Yahudi karşıtlığı almış başını gitmişti. Antisemitist karikatür çizen sanatçılar mizah dergilerinde hemen iş bulur olmuşlardı. Bu salgın kısa sürede ülkemize de sıçradı. Hem mizah dergileri hem de gazeteler sayfalarını antisemitist çizimlere daha bir açtılar. Gazetelerin başını Cumhuriyet Gazetesi çekiyordu. Teknik olarak hemen her karikatürcü Milli İnkılap’tan yararlanıyordu. Ama Cemal Nadir açık ara öndeydi.

Solda ve ortada Der Stürmer dergisinda yayımlanmış iki Philip Rupprecht karikatürü. Biricisinde insanların ölümü Yahudileri daha da zengin ediyor, ikincisinde para kazanma hırsına kapılmış bir Yahudi aile, insan sağlığını hiçe sayıyor. Sağda Der Stürmer’in yayıncısı Julius Steicher ve karikatürcüsü Philip Rupprecht.

Cemal Nadir 1947’de, daha 45 yaşındayken öldü. Yukarıda da belirttik, yinelemekte yarar var, bu kadar kısa bir ömre binlerce karikatür sığdıran ve mesleğimizin değerli öncülerinden olan bu çizerin antisemitist çizimleri, görkemli kariyerinin çok küçük bir bölümüdür, esas olarak da II. Dünya Savaşı süresini kapsar.

Saklamanın, görmezden gelmenin yararı yok, maalesef Cemal Nadir’imizin kariyerinde böyle talihsiz bir dönemi de olmuştu.

CUMHURİYET’İN YENİ KADROSUNUN CİDDİYET’İ

Sonuç olarak şunu söylemek isterim:

Cumhuriyet Gazetesi, yukarıda da değindiğim gibi yayına başladığı günden bu yana inişli çıkışlı bir yol izledi ama en görkemli yıllarını İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Melih Cevdet, Ali Sirmen gibi aydınlanmacı, laik ve Atatürkçü kadro döneminde yaşadı. Bu kadronun sicilinde kusurlu davranışa neredeyse hiç rastlanmaz. Ama giden o kadronun yerini dolduran günümüz kadrosunun çapı sanki onlarla eş değil. Örneğin, bir önceki kadro bizi de bu yazıyı yazmaya mecbur eden Cemal Nadir’in yukarıdaki antisemitist karikatürünün yayımlanmasını gözden kaçırır mıydı? Hiç sanmıyorum. Onlar gerçek bir gazete yönetimi oluşturmuşlardı ve sistem liyakat üzerinden işliyordu. Şu an Ciddiyet sayfasını yöneten şahsın ne doğru dürüst karikatürcülük ve ne de gazetecilik geçmişi var. Arşivden çıkarttırdığı, şikayete konu edilen karikatürün antisemitist yapıda olduğunu bile algıladığından kuşkuluyum. Gazetedeki yeni yönetimin mizah sayfasını böyle ilgisiz bir şahsa emanet etmiş olması, bilemiyorum neyle açıklanabilir!

PAYLAŞMAK İÇİN