Gözyaşı ve gülümseme

Bir dakikanın lafı mı olurdu ki! Sahte ile gerçek, gerçek ile sezgisel, belirsiz ile görünen nasıl da iç içe geçiyordu hayatımızda. Bizse duyguların o geçiş sınırında ehliyetsiz ve o oranda iradesiz birer bekçiler olmaktan başka bir işe yaramıyorduk.

CAFER YILDIRIM

Ağlayışını gösteriye dönüştürenler, ağlama sesine bir başka ses ekleyenler, gözyaşlarını kendini paralayarak çoğaltanlar bana daima itici gelmiştir.

Onlara her zaman bir gösteri aktörü olarak bakmışımdır.

Sahnelerini bulmuşlardır ya da kendilerine bir sahne açmak istiyorlardır.

Öyle inanırım; bunların birtakım tasarıları, planları, amaçları ve hedefleri vardır.

Oysa bir damlacık gözyaşı bütün iç yangınların azametini, yaşanan acının şiddetini göstermeye yeter de artar bile.

Sükûnet içinde yanaktan süzülüp akan o bir damlada akıtılacak bütün gözyaşları aslında birikmiştir. Bu nedenledir ki ondan sonrası artık yoktur. En halis duygunun ve duyumsayışın yegâne tercümanı odur.

Böylesi bir damlacık ağlamalar dokunur bana. İçtenliğin ve masumiyetin o nemli gözlerini puslu uzaklıklar içinde de olsa bütün yalınlığıyla görür ve hissederim.

***

Küçücük bir gülümsemenin ise yaşamımda bambaşka anlamları vardır. Mesela şöyle bir anlamı vardır:

Baharın ilk filizlerini süren, ilk endamını kuşanmış bir parkın gül fideleri, ıhlamur kokuları ve toprağın kokusunu yayan havası içinde huzur ve rahatlık duygusuyla bir bankta otururken hiç aşina olamadığım bir sesle irkildim, diyeyim. Beni irkilten ses de aslında sıradan bir cümlenin toplamından ibarettir:

-Bir dakikanızı rica edebilir miyim?

Bu, beni kendi ruh haletimden çıkaran dışsal müdahaleye sinirlenmediğimi söylersem yalan söylemiş olurum. İnsanın kırk yılda bir kurabildiği kendisine ait bir duygu bahçesinin çitlerinin destursuzca geçilmesi karşısında hangi sabır ehli tepkisiz kalabilir ki!

Neyse ki kendimi toparlamam uzun sürmedi.

O, anlık süre içinde aklıma bütün bir hayatımın film kareleri düştü. Artık başka bir düşünce aritmetiği içindeydim:

Konuşursam iyi görüneceğimi sandığım için saatlerce konuştuğum,

sevimli görünmek için palyaço şenliği sunduğum,

bazıları sıkılmasın diye Temel-Dursun fıkraları anımsamaya çabaladığım,

mutlu bir görüntü vermek adına olur olmaz gülümsediğim,

sakin olmak adına belleğimdeki bütün küfürleri sildiğim,

en mutlu günümde yüzüme saatlerce yas maskeleri takındığım,

kalbim kanarken coşkudan gökkuşakları edindiğim,

en uçarı duygular içindeyken en olgun tanıdıklarımı taklit ettiğim,

el amanların sarkaçlarında gidip geldiğim

ama asla kendim olmadığım o zamanları düşündüm.

Bir dakikanın lafı mı olurdu ki! Sahte ile gerçek, gerçek ile sezgisel, belirsiz ile görünen nasıl da iç içe geçiyordu hayatımızda. Bizse duyguların o geçiş sınırında ehliyetsiz ve o oranda iradesiz birer bekçiler olmaktan başka bir işe yaramıyorduk.

Bütün bunlar bir anda aklıma geldi. İşte bunun için gülümsedim. Bu nedenle “tabii” diye üstelik birkaç kez evetle cevapladım o meçhul şahsın sorusunu.

Dedi ki bana: “Bugün hava ne kadar berrak değil mi?”

Ne diyebilirdim ki ona!

“Evet” dedim, “doğrusu bu kadarını beklemiyordum.”

PAYLAŞMAK İÇİN