Sevip de kavuşamayanların içindeki uçurum

Zaman su gibi aktı. Zeynep ne Murat’a ne de topunu kaçıran kişiye yar olmadı. Törenin çift ağızlı bıçağını kınında susturmuştu ama kendi yüreğindeki yanardağın külü kaldı o şehirde.

 FATMA ARAS

Türküler, ulusal kültürümüzün önemli bir parçası. Tarih boyunca insanların yaşadığı ya da tanıklık ettiği olaylara olgulara türküler yakılmış. Türküler günümüze kadar gelen çeşitli hikayeleri de beraberinde getirmişler. Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve İran’da çok sevilen “Sarı Gelin” türküsü farklı dillerde farklı sözlere sahip olsa da melodisi aynıdır. Söyleme biçimlerinde farklılık var. Bizde birçok sanatçının okuduğu bu türkü, sevip kavuşamayanların içindeki bir uçurum.

bir genç kızın kırılan sesi

Bu türkünün hikayesinde de çeşitli rivayetler var. Bunlar çok yazıldı çizildi. Hatta romanı yayımlandı. Günümüze kadar yaşatılan, anonim olan bu türkü birçok ülke tarafından sahipleniliyor. Hangi ülke sahiplenirse sahiplensin hep tutkulu bir aşkı barındırıyor. Tıpkı  Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı’nın aşkı gibi…

Ne yazık ki bu paylaşılamayan miras, rivayetlerde geçen o kutsal aşkı gölgede bırakıyor. “Sarı Gelin” eskimeyen bir türkü, bugünü de içine alıyor. Sevip sevilenler tarih boyunca öteki gözlerde bir denge tartısına oturtuldu hep. Oysa gönül denge tanımıyor, sınırlamalara, yasaklamalara önem vermiyor. Bu türkü ulaşılmayan sevdaların önünde acı bir ırmak gibi hüzünleri çağdan çağa taşır. Onların baharı yoktur çiçekleri hep solgundur.

“Saçın ucun hörməzlər,

Gülü qönçə dərməzlər,

Sarı gəlin.”

çocukluğu elinden alınan genç kızlar

Azerbaycan Türkçesiyle söylenen bu türkü, doğup büyüdüğüm coğrafyada bazı olayları anımsattı bana…

Bir genç kızın kırılan sesini paylaşmak geldi içimden.

Bizim zamanımızda, bir kızın güzelliği biraz baş belası gibiydi. Talibi çok olurdu. O kızın gönlünü kazanmayacağını anlayan bir genç, suya giderken, okula giderken veya bir düğünde, kızın önüne geçer başörtüsünü, tokasını, kolyesini gözüne ne çarptıysa alır kaçarsa kızı kaçırmış sayılırdı.

Bir kızın üstünden alınan bir nesne kızla eş anlam içeriyordu. O kıza el değdi, lekelendi, kirlendi gibi kirli düşünceler hüküm sürüyordu.

O kızın hayalleri, umudu, çocukluğu elinden alınırdı. Kalbine pranga takılmış gibi başkasını sevmeye hakkı yoktu. Olsa bile, yastıkla kendi arasında bir sır olarak kalırdı. Aradan yıllar da geçse o genç başkasıyla evlenene kadar kızı kimse sevemez ve evlenemezdi. Cinayete kadar varan bir törel inanç hüküm sürüyordu.

bir aşk ki dünyanın sarhoşluğu

Yakın arkadaşım Zeynep henüz çocuk denecek bir yaşta sokakta top oynarken bir delikanlı onun elindeki topu kaçırmış. Köye Zeynep kaçırıldı lafı yayılırken, abisi gencin babasını kahveye çağırmış; “Senin çocuk bacımın topunu çalmış, ederi bu kadar” diye onun parasını almış ve kahvenin önündeki ayakkabı boyacısına vermiş. Bu davranış töreyi, geleneği yok sayıyorum anlamı taşıdığı için iki aile uzun zaman küs kaldılar.

Zeynep abisine dağ gibi yaslanmış ve özgür.

Aradan yıllar akar…

Murat diye bir gençle tanışır ve bir sevda başlar aralarında. Öyle bir aşk ki dünyanın sarhoşluğu gibi…

Bunu duyan eski top hırsızı genç, bir akşam çarşıdan dönen kızı yolda sıkıştırıp kaçırmaya çalışır ama etraftakilerin tepkisiyle başarıya ulaşamaz. Kalabalıktan canını zor kurtarır.

Olaydan haberdar olan Murat’ın canı yanar ve ertesi gün annesini, kızı istetmek için elçi (dünür) gönderme kararı alır.

Anne: “Aman oğlum seni öldürürler!”

Murat: ”Bu yolda ölüme razıyım” diyerek annesini ikna eder.

Töreye göre kaçıran çocuk evlenmeden kızlarını evlendirmenin söz konusu olamayacağını nazik bir dille ona anlatır Zeynep’in ailesi.

Artık Zeynep’in önüne uzun bir yol koyulmuştur. Başka şehirde yaşayan diğer ağabeyinin yanına gönderilecek ve okuluna orada devam edecektir.

yanardağın külü

O gece mahallede bir kargaşa yaşandı. Komşu kadınlar akın akın Muratların evine dolup boşalıyordu. Murat güzel saz çalardı. Sabaha karşı “Sarı Gelin” türküsü yakın evleri uyandırmıştı. Zeynep’i bu türküye uğurlayan Murat’ın sazı ağlıyordu;

“Saçın ucun hörməzlər,

Gülü qönçə dərməzlər,

Sarı gəlin.

 

Bu sevda nə sevdadır?

Səni mənə verməzlər…”

Zaman su gibi aktı. Zeynep ne Murat’a ne de topunu kaçıran kişiye yar olmadı. Törenin çift ağızlı bıçağını kınında susturmuştu ama kendi yüreğindeki yanardağın külü kaldı o şehirde.

Şimdi Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, İran sahipleniyor bu türküyü. Acılı çağların sevenlerinden kalan bu öykü bu çağın da çizgisini gösteriyor.

“Kültürün milliyeti olmaz” diye güzel bir söz var. Kız Ermeni’dir, kız Gürcü’dür, yok esmer, yeşil gözlüdür söylemlerini bir yana çekip sözlerin özüne bakmak lazım.

Hangi ülkede olursa olsun yanık bir aşkın kokusunu veriyor bu türkü.

 

Anadolu Türkçesi:

 “Erzurum çarşı pazar

Leylim aman aman leylim aman aman

Leylim aman aman sarı gelin

 

İçinde bir kız gezer

Hop ninen ölsün sarı gelin aman

Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

 

Elinde divit kalem

Leylim aman aman leylim aman aman

Leylim aman aman sarı gelin

 

Katlime ferman yazar

Hop ninen ölsün sarı gelin aman

Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yârim”

 

Azerbaycan Türkçesi:

 “Saçın ucun hörməzlər,

Gülü qönçə dərməzlər,

Sarı gəlin.

 

Bu sevda nə sevdadır?

Səni mənə verməzlər,

Neynim aman, aman,

Neynim aman, aman,

Sarı gəlin.

 

Bu sevda nə sevdadır?

Səni mənə verməzlər”

PAYLAŞMAK İÇİN