Dünya Düzenindeki Evrilmenin İpuçları

‘Uluslararası toplumun “sıfır toplamlı oyunu” terk ederek, hegemonyacılığa ve güç politikalarına ortaklaşa karşı çıkması; karşılıklı saygı, adalet, işbirliği ve ortak kazanca dayalı yeni tip uluslararası ilişkileri oluşturup, refah ve kader ortaklığı anlayışı içinde barışın ışığıyla dünyayı aydınlatması gerekir.’

 

 

ERSİN DEDEKOCA

Geçtiğimiz hafta ABD Merkez Bankası (FED), Amerikan bankalarını fonlamak için kullandığı “politika faizini” 0.75 baz puan artırdı. Bu artışla ABD’de faizler yüzde 2,25-2,50 aralığına yükseltilmiş oldu. FED’in bu politikasını yıl sonuna kadar sürdürmesi ve bu artışlarla faiz oranının yüzde 3,0-3,5’e ulaşması beklenmektedir.

Keza aynı günlerde IMF Temmuz ayı Dünya Ekonomik Görünümü Raporu’nu açıkladı. Buna göre, global ölçekte bu yıl ve 2023’te, hem büyüme oranları ciddi biçimde düşecek hem de enflâsyondaki artış sürecektir (stagflâsyon) .[1]

Diğer yandan Rusya’nın, kış yaklaşırken Avrupa’ya olan doğal gaz sevkiyatını iyice azaltacağı, yani bu ülkenin kendisine karşı yürütülen yaptırımlara karşılık olarak enerjiyi bir silah olarak kullanacağı anlaşılmaktadır.[2]

Bu arada İsrail ve Suudi Arabistan’ı ziyaret eden ABD Başkanı Joe Biden, “Körfez ülkeleri ile ilişkilerimizi güçlendirmede ilerleme kaydettik. Ortadoğu’da Rusya ve Çin’e dolduracak boşluk bırakmayacağız” şeklinde oldukça anlamlı bir konuşma yaptı.[3] Ancak bu arada Çin ve Rusya’nın, Arap ülkeleri ve İsrail’le ilişkileri gelişmekte ve derinleşmektedir.

EKONOMİDE BEKLENEN GLOBAL GELİŞMELER

13 Temmuz tarihli yazımızda kapsamlı olarak irdelediğimiz konunun[4] yaygın etkileri; sermaye çıkışlarının, resesyonun, enerji krizinin, enflâsyonun, borç temerrütlerinin, yoksulluk ve açlığın bir arada yaşanması şeklinde deneyimlenecektir.

Bu bağlamda;

*Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere doğru olan sermaye girişleri yavaşlarken, bu ülkelerden olan “spekülâtif sıcak para çıkışlarında” artışlar olacaktır. Bu olgu da, “ödemeler dengesi (döviz) krizini” derinleştirecektir.

*Ekonomik büyüme yavaşlayacaktır. Nitekim IMF’in yukarıda anılan son raporunda, küresel ekonomik büyüme tahmini bu yıl yüzde 3,6’dan yüzde 3,2’ye, 2023’te ise yüzde 2,9’a düşürülmüştür.

* Keza IMF, yüksek enflâsyon ve Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanan risklerin kontrol altına alınmaması halinde, dünya ekonomisinin resesyonun eşiğine gelebileceği uyarısında bulunmaktadır. “Küresel ekonomik büyümenin en önemli sürücüsü” konumundaki Çin’in, son “40 yılın en düşük ekonomik büyümesini” yaşayacağı öngörülmektedir.

* Ekonomik büyümedeki yavaşlamayı, işsizlik ve yoksulluktaki artış ve dış borçlar başta olmak üzere, borçların geri ödenmesindeki zorluklar, hatta temerrütler izleyecek; emek kesiminin daha iyi yaşam koşullarına ulaşması da ötelenmiş olacaktır. 

* Bir yandan ekonomik büyüme yavaşlarken, diğer yandan artan gıda ve enerji fiyatları yüzünden enflâsyon daha da yükselecektir. Bu yıl enflâsyonun, gelişkin ekonomilerde yüzde 6,6’ya, gelişmekte olan ekonomilerde ve az gelişmişlerde yüzde 9,5’a ulaşması beklenmektedir. (Türkiye gibisi yok..)

*  Doğal gaz arzında yaşanacak daha ileri kesintiler ise, öncelikle Rus doğal gazına bağımlı AB ülkelerinin ekonomik büyümelerini yavaşlatacak, ardından da Türkiye gibi bazı ülkelerin Avrupa’ya olan ihracatlarını azaltarak, mevcut krizin iyicene derinleşmesine ve yaygınlaşmasına yol açabilecektir.

Yapılan bir çalışmaya göre, doğal gaz arzının kesilmesi halinde, bir yıl içinde bazı ekonomiler reel olarak küçülecektir. Macaristan, Çekya ve Slovakya gibi bazı Orta Avrupa ülkeleri ve İtalya, bundan en çok etkilenecek ülkeler olacaklardır.

Ana karanın, “hızlı sıvılaştırılmış petrol gazı entegrasyonunu” sağlayamadığı en kötü senaryoda, birçok uyum sorunu yaşanacaktır. Bu durumda sadece sanayinin değil, aynı zamanda tüketici hanelerinin de “kış koşullarında gaz kıtlığına karşı kışın korunması” halinde, bu ülkelerde ulusal gelirin yüzde 5-6 puan düşmesi söz konusudur.[5]

* Bu durumda sadece “uluslararası sermaye hareketlerinin” yol açtığı değil, aynı zamanda “enerjideki ani duruş” etkisinden de söz edilmesi bir diğer olasılıktır. Bu gelişmeler, bir yandan Avrupa’da enerji sektöründe yeniden “devletleştirme” tartışmalarına neden olurken, diğer yandan ülkeler arasındaki “çıkar çatışmalarını” da yüzeye çıkaracaktır.

Örneğin Avrupa Komisyonu’nun doğal gaz kullanımında bu yıl yüzde 15’lik tasarrufa gitme önerisi Avrupa ülkelerini karşı karşıya getirecek gibi görünmektedir. Nitekim Yüksek bir ekonomik büyüme hızı yakalamayı hedefleyen ve doğal gaz sıkıntısını Almanya kadar şiddetli yaşamayan İspanya bu tasarrufa, üretimine zarar vereceği ve büyümeyi yavaşlatacağı gerekçesiyle, karşı çıkmaktadır.[6]

BIDEN’IN ORTADOĞUDA SÖYLEDİKLERİ

İsrail ve Suudi Arabistan’ı ziyaret eden ABD Başkanı Joe Biden, “Körfez ülkeleri ile ilişkilerimizi güçlendirmede ilerleme kaydettik. Ortadoğu’da Rusya ve Çin’e dolduracak boşluk bırakmayacağız” şeklinde bir açıklama yaptı.

Biden’ın söyledikleri, Ortadoğu’daki gücünü azaltan ABD’nin, buna karşılık “İran’a karşı Arap-İsrail ittifakı kurma” hedefini dile getirmektedir. Nitekim ziyaret öncesinde de bu yönde mesajlar verilmiş, hatta Ürdün Kralı II. Abdullah’ın ifadesiyle, “Arap NATO’sunun inşası” ve “içinde İsrail’in de yer alması” artık gündemdeydi.[7]

Özellikle de Ukrayna savaşının neden olduğu “istikrarsızlık” ve yaşanan salgın sonrası yeniden “istikrar sağlanabilmesi” ve “ekonominin düzeltilebilmesi” amacıyla artık bölgesel sorunlar ele alınırken farklı bir yaklaşım olduğu şeklinde değerlendirmeler görülmektedir.

Gelişmelerin, İsrail ile Arap komşuları arasında 2020 yılında “İbrahim Anlaşması”yla başlayan temasların devamı olarak nitelendirilmesi de mümkün. Söz konusu anlaşma, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin “normalleşmesini” sağlamıştı.[8]Diğer yandan da İsrail’in, aradan geçen 2 yıla yakın zaman sonrası, bu anlaşmanın meyvesini toplama zamanı geldiğine ilişkin görüşleri de izlemekteyiz.[9]

Olası bir İran kaynaklı hava saldırısından çekinen Arap devletlerinin, İsrail’in gelişmiş hava savunma sistemlerinden faydalanmak istemesi de, Arap-İsrail yakınlaşmasında önemli bir paya sahip görünmektedir. Tabii ki başat etkenin, her zaman olduğu gibi Ortadoğu’da güvenliğin ana garantörü olarak hareket eden Washington’un bu konudaki ısrarı olduğunu tahmin ediyoruz.

Uzmanlar, olası bir “savunma ittifakının”, İsrail’le diplomatik ilişkisi olan devletleri kapsamasının muhtemel olduğunu belirtmekteler. Bu gruba, İbrahim Anlaşması’nı imzalayan BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas’ın yanı sıra, İsrail’le zaten diplomatik ilişkisi bulunan Ürdün ve Mısır da girmektedir. Suudi Arabistan, Umman, Katar ve Kuveyt de ittifakta rol oynayabilir. Olası bir ittifak anlaşmasının arabulucusu olacağı tahmin edilen ABD’nin de elbette oluşumdaki yeri olacaktır.!

 

ÇİN ve RUSYA’NIN DURUMU

Arap ülkeleri ve İsrail’in ABD öncülüğünde işbirliği, Biden’ın dediği gibi o kadar kolay mı? Biden’ın bu açıklamasının büyük bir eksikliği var: Çin ve Rusya, Arap ülkeleri ve İsrail’le ilişkilerinin gelişmesini ve derinleşmesini sürdürmektedir.

Biden’ın “Ortadoğu’da Rusya ve Çin’e karşı doldurulacak boşluk bırakmayacağız” açıklaması, tam anlamıyla “emperyalist” bir bakışın tüm niteliklerini taşımaktadır. ABD’nin bu görüşü, kendisini “Ortadoğu’nun sahibi” olarak görmesinin bir sonucudur.

Nitekim Biden’ın bu “emperyalist” açıklamasına, Çin’den “egemenliğe saygı” vurgulu yanıtın gelmesi gecikmedi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin, “Ortadoğu’da ‘boşluk’ yok, Ortadoğu’nun sahibi Ortadoğu halklarıdır” dedi. Devamında: “Ortadoğu hiç kimsenin arka bahçesi değildir. Ortadoğu ülkelerinin egemenlik haklarını destekleyen Çin, uluslararası toplumla beraber bu bölgede barış ve refahın gerçekleştirilmesi için katkıda bulunmaya hazırdır.” sözlerini aktardı.[10]

Rusya ise, Orta Doğu ülkeleriyle güvenlik, silah satışı, enerji ve terörle mücadele alanlarında iş birliğini artırmaktadır. Rusya-Ukrayna çatışması sırasında bile,  İsrail ve Suudi Arabistan’ın da aralarında yer aldığı birçok Orta Doğu ülkesi, ABD’nin yaptırımlarına katılmayarak tarafsız bir tavır sergilediğini izledik. Bu durum da, ”Moskova’nın Ortadoğu’daki etkisinin” açık bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Bu nedenle Biden’ın Çin ve Rusya’yı Ortadoğu sorununa dâhil etmesinin gerisinde, hem “büyük güçler arası rekabet stratejisi” yürütme ihtiyacının, hem de Çin ve Rusya’nın Orta Doğu’daki varlığı ile ABD’nin aynı bölgedeki varlığının bir “çelişki” oluşturmasının, yani Çin ve Rusya’nın rolü artarken ABD’nin rolünün azalmasının bulunduğunu düşünmekteyiz.

ORTADOĞU’DAKİ FAZLALIK veya BOŞLUK

Aslında Ortadoğu’da “boşluk” değil, “fazlalık” bulunmaktadır. Bu fazlalık da, bu bölgede yıllardır çeşitli vesile veya neden yaratarak bulunan “emperyalist” ABD’dir. Bunu da NATO, kendi silahlı güçleri, bölgedeki yandaş ülkeler, terör örgütleri yoluyla, doğrudan ve/veya vekâlet şekliyle gerçekleştirmiştir.

Ancak bu fazlalığın her geçen gün “aşındığını” izlemekteyiz. Ortadoğu’da güç kaybeden ABD Başkanı’nın “son Ortadoğu çıkarması” bile, kimi kazanımları olsa da, “strateji yönünden” bir güç kaybına işaret etmektedir.

Bu bağlamda Biden, İsrail ve Suudi Arabistan liderleriyle yaptığı ikili görüşmelerden bir ittifak çıkaramadı. Ancak iki kazanım elde edebildiğinde bahsedebiliriz:

Suudi Arabistan, hava sahasını İsrail de dâhil, tüm ülkelere “sivil uçuşlar” için açtı.

Suudi Arabistan, günlük petrol üretimini 12 milyon varilden 13 milyon varile çıkardı. Ancak bu konuda Veliaht Prens Selman’ın, “Gerçekçi olmayan enerji politikaları yüksek enflasyona yol açacak” şeklindeki açık uyarısını görmekteyiz.

Önümüzdeki dönemde “bölgede askeri işbirliğinin” artırılması yönünde atılacak yeni adımlar, görebileceğimiz güçlü bir olasılık olarak durmaktadır.

ARAP NATO’SUNA VİZE YOK

Konunun görüşme zemini Cidde Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi’ydi. Zirveye, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleri ile Mısır, Irak, Ürdün ve ABD katıldı.

Ancak zirveden “Arap NATO’su” ya da “İran’a karşı ittifak” çıkmadı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan sonucu şu kesinlikte özetledi: “Arap NATO’su diye bir şey yok, zirvede de böyle bir şey konuşulmadı. Körfez ülkeleriyle İsrail arasında İran karşıtı bir savunma ittifakı kurulması konusu gündeme gelmedi.”[11]

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, hava sahasının sivil uçuşlara açılmasının İsrail’le diplomatik ilişki anlamına gelmediğini, Irak’ın ev sahipliğinde İran’la yürüttükleri normalleşme görüşmelerinden umutlu olduğunu söyledi.

DÜNYA SADECE 5 DEĞİL, 15’TEN DE BÜYÜKTÜR

Rusya’nın “Dünya 15’ten büyüktür” mesajı ile, BM Güvenlik Konseyi (BMGK)’nin daimi olmayan 10 üyesini de katarak 15’li yapının genişlemesini savunmaktadır.

Moskova’nın teklifi, New York’taki BM Genel Kurulu sırasında, doğrudan Rusya Federasyonu’nun BM Daimi Temsilci Yardımcısı Dmitry Polinsky’den geldi: “BMGK üyeliğinin genişletilmesini destekliyoruz. Batılı ülkeler Konseyde gereğinden fazla temsil ediliyor. Konseyin Asya ve Latin Amerika ülkeleri ve hepsinden öte tarihi bir adaletsizliğe uğrayan Afrika adına genişletilmesi için çağrıda bulunuyoruz” diyerek.[12]

Söz konusu çağrı, Batı’ya karşı BMGK’nde “sınırlama” hamlesi olarak çok değerlidir. Diğer yandan Batı’nın 500 yıllık sömürgeciliğine de gönderme yaparak Asya, Latin Amerika ve özellikle Afrika ülkeleriyle Konseyi genişletmek istemek de tarihi bir önem taşımaktadır. Keza Rus diplomatın BM Genel Kurulu’ndaki anılan konuşmasında, uluslararası toplumun çoğunluğunun artık Batı’nın dünyayı yönetmesine, dünyanın kaynaklarını kendisi için kullanmasına, jeopolitik projelerini uygulamasına, kıtaları ve ülkeleri yağmalamasına karşı konumlandığını açıkça vurgulamıştır.

Rusya’nın BM Genel Kurulu’nda yaptığı bu çağrı, Rusya’nın bir süredir izlediği “tek kutuplu dünyaya son” stratejisi ile de uyumludur. Dahası, Çin ve Rusya’nın birlikte izlediği yola da uygundur.

14’üncü BRICS ZİRVESİ’NDE ORTAYA ÇIKAN GÖRÜŞLER

Bilindiği gibi 13 Haziran’da 14üncüsü toplanan BRICS zirvesinde, önemli konuşmalar yapılmış ve “yeni dünya düzeninin” işaretlerine yer verilmişti. Dünyanın nüfusunun yüzde 40’ına, yüzölçümünün yüzde 25’ine ve GSYH’sinin yüzde 25’ine sahip beş ülkeden oluşan BRICS’de[13]Çin Devlet Başkanı Şi Jinping yaptığı konuşmalarda:                           

Hegemonyacılığın, blok siyasetinin ve cepheleşmenin barışı değil, savaşı getireceğini, bu nedenle BRICS’in “çok taraflılığı” ikame etmesi gerektiğini belirtti. Askeri ittifakların (NATO) genişletilmesinin ve diğer ülkelerin güvenliği pahasına güvenlik inşa edilmesinin yanlışlığını vurguladı. Yaptırımların iki ucunun keskin kılıç olduğunu belirterek, Batı yaptırımlarının Batı’yı da vuracağına dikkat çekti. Ekonomik küreselleşmenin kaçınılmaz olduğunu kaydederek, ABD’nin ticaret savaşına karşı çıktı ve Batı’ya, “Başkasının yolunu kapamaya çalışan, kendi yolunu kapatır” mesajı verdi.[14]

BRICS; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika liderleri

BRICS’in 14. zirvesi kapsamında, geleceğe yön verecek asıl mesaj, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in konuşmalarındaki, “birbirini bütünleyen” iki ayrı vurguydu:[15]

Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, “yeni tip uluslararası ilişkiler sistemi” oluşturulmasını savunarak: “Uluslararası toplumun “sıfır toplamlı oyunu” terk ederek, hegemonyacılığa ve güç politikalarına ortaklaşa karşı çıkması; karşılıklı saygı, adalet, işbirliği ve ortak kazanca dayalı yeni tip uluslararası ilişkileri oluşturup, refah ve kader ortaklığı anlayışı içinde barışın ışığıyla dünyayı aydınlatması gerekir.” dedi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise, “çok kutuplu devletlerarası ilişkiler sistemi” oluşturulmasını savundu: “BRICS ülkelerinin, kabul görmüş uluslararası hukuk normlarına ve BM Şartı’nın temel ilkelerine dayanan çok kutuplu devletlerarası ilişkiler sisteminin oluşturulmasına yönelik birleştirici, olumlu bir yolun geliştirilmesi konusunda, öncülüğünün her zamankinden daha fazla talep edildiğine inanıyoruz” şeklinde görüşlerini belirtti.

Şi Jinping ve Vladimir Putin’in BRICS Zirvesindeki birbirini bütünleyen ve çatısını “çok kutuplu devletlerarası ilişkiler sistemin“ oluşturduğu “yeni tip uluslararası ilişkiler sistemini” temel alan mesajları, aslında yeni bir dünya düzenine, “demokratik dünya düzenine” işaret etmektedir.

Sonuç olarak söyleyebileceğimiz: ABD hegemonyasının zayıflaması, “Amerikan Ortadoğusu”nun çözülmesini sağladığı ve “çok kutuplu/merkezli yeni dünya”nın, Ortadoğu ülkelerinin “çok taraflı” politika izleyebilmesini de kolaylaştırdığı çıkarımı olmaktadır.

Umudumuz, dünyada görülen yeni evrilişin, ekonomisi, yönetimi ve uluslararası ilişkileriyle “demokratik bir düzene” doğru olmasıdır.

 

[1] “Gloomy and More Uncertain, WORLD ECONOMIC OUTLOOK UPDATE JULY 2022”, IMF, Temmuz 2022, www.imf.org/en/Publications/WEO/Issues/2022/07/26/world-economic-outlook-update-july-2022

[2] Rus enerji şirketi Gazprom 15 Haziran’da, Siemens’e ait bir türbinin Kanada’daki bakımlarının ardından Rusya’ya yeniden teslim edilmediği gerekçesiyle Kuzey Akım üzerinden doğal gaz sevkiyatını yüzde 60 düşürmüştü. https://www.ntv.com.tr/ntvpara/rusya-avrupaya-dogalgaz-arzini-azaltacagini-duyurdu-fiyatlar-yukseldi,XbNiXln6vUyleQpjxy_SmA; “Russia sanctions: Can the world cope without its oil and gas?”, BBC News, 27.07.2022, https://www.bbc.com/news/58888451

[3] “‘No vacuum for China, Russia, Iran’ to fill in Middle East, says Biden at Arab summit”, South China Morning Post, 16.07.2022, https://www.scmp.com/news/world/middle-east/article/3185538/us-made-mistakes-too-saudi-official-says-prince-told-biden

[4] Ersin Dedekoca, “Kaçınılmaz Bir Süreç: Düşük Faiz-Enflâsyon- Stagflâsyon-Resesyon”, Eskimiyen.com.,   https://eskimiyen.com/kacinilmaz-bir-surec-dusuk-faiz-enflasyon-stagflasyon-resesyon/

[5] Katharina Buchholz, “How a Russian Gas Freeze Would Curtail European GDP”, Statista, 20.07.2022, https://www.statista.com/chart/27807/european-gdp-output-losses-twelve-months-after-a-russian-gas-supply-shut-off/

[6] Alexander Privitera, “Europe Is Scrambling to Secure Its Energy in Time for Winter”, Brink news”, 26.07.2022, https://www.brinknews.com/europe-is-scrambling-to-secure-its-energy-in-time-for-winter/

[7] “Ortadoğu kendi “NATO”sunu mu kuracak?”, DW, 3.07.2022, https://www.dw.com/tr/ortado%C4%9Fu-kendi-natosunu-mu-kuracak/a-62341265

[8] “The Abraham Accords One Year Later: Assessing the Impact and What Lies Ahead”, Wilson Center, 13.09.2021, https://www.wilsoncenter.org/event/abraham-accords-one-year-later-assessing-impact-and-what-lies-ahead

[9] Ben Lynfield,”Israel’s Rewarding Road to Normalization”, FP, 31.01.2022, https://foreignpolicy.com/2022/01/31/israel-abraham-accords-normalization-middle-east/

[10] “Tavizlerle Suudi Arabistan’a giden Biden Orta Doğu meselesine niçin Çin ve Rusya’yı da dâhil etti?”, CRI, 17.07.2022, https://criturk.com/tavizlerle-suudi-arabistana-giden-biden-orta-dogu-meselesine-nicin-cin-ve-rusyayi-da-dahil-etti%ef%bc%9f/

[11] “Suudi Arabistan: Arap NATO’su diye bir şey yok”, CRI, 16.07.2022, https://criturk.com/suudi-arabistan-arap-natosu-diye-bir-sey-yok/

[12] “Rusya BMGK üyeliğinin genişletilmesini istedi”, TRT Haber, 21.07.2022, 22:28, https://www.trthaber.com/haber/dunya/rusya-bmgk-uyeliginin-genisletilmesini-istedi-696342.html

[13] Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’’dan oluşan BRİCS, 2020 verilerine göre dünyanın en büyük (Çin), üçüncü (Hindistan), altıncı (Rusya) ve sekizinci (Brezilya) ekonomik güçlerini bünyesinde bulundurmaktadır.

[14] “XIV BRICS SUMMIT”, http://brics2022.mfa.gov.cn/eng/

[15] “Demokratik dünya düzeni”, Mehmet Ali Güller, Cumhuriyet, 25.06.2022, https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/demokratik-dunya-duzeni-1951068

 

paylaşmanız için