Bir Efsane Ses: Enver Demirbağ

 

 

AV. CEM BAYINDIR

Elâzığ günümüzde değerlerini koruyamamış, yitirmiş olsa da geçmişte bölgeyi gezen Batılı gezginlerin dedikleri gibi büyüleyici bir kenttir. 

Hoyratça yok edilmiş bir zamanların o hoşgörüsünün, o kültürün, müziğinin, edebiyatının, kent mimarisinin, Türkçesinin, değerli kişiliklerin başka hiçbir yerde rastlanmayacak derecede zengin olduğu bir coğrafyadır burası. Bugün Elazığ’a bağlı olmasalar da Eğin, Çemişgezek, Pertek ve Arapgir’i de katmak gerekiyor bu zengin kültürel bölgeye. 

Benim çocukluğum da Harput müziğinin içinde geçmişti. Güzel kaval çalan Keban’daki dedemin, davulda usta olan Ağın’daki büyükbabamın ve sonradan TRT’de ve Tele On, Star, Kanal D gibi özel kanallarda üst düzey görevler yapan ve hemen her müzik aletini kusursuz çalabilen dayım Ahmet Çelenk’in çevresinde müzikle iç içe bir çocukluk geçirdim. 

Özellikle, Keban’da dedemin yakın dostu ve kapı komşumuz “Kalaycı Kadir” lakaplı Kadir Kılbaş ve ailesi müzik konusunda inanılmaz yetenekliydiler. Klarnet, davul, keman, bağlama, akla gelen her çalgı onlar için çocuk oyuncağıydı. Hem yakışıklı ve hem de sesi güzel aile bireyleri ile Keban düğünlerinin, önemli gün ve gecelerinin vazgeçilmez bu değerli ailesi, müzik anlamında bende derin bir etki bırakmıştı. 

Bundan yirmi beş yıl önce, Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu’nun Elazığ Fırat Üniversitesinde verdikleri bir konserde, Erkan Oğur bir Elazığ türküsünü seslendirirken tam türkünün ortasında, yanı başımda oturan -sonradan adının Osman Bulut olduğunu öğreneceğim- sekiz köşe şapkalı yaşlıca bir amca eli kulağa atıp, türkünün müziğine uygun öyle etkileyici bir ağız ve sesle bir hoyrat okumuştu ki tüm izleyiciler, sahnedeki Erkan Oğur ve İsmail Demircioğlu önce şaşırıp, sonra hayranlıkla bu yaşlı amcayı alkışlatmışlardı. 

Böyle bir coğrafyada müziğe yakınlığı olmayan kimse yok gibidir. İşte bu bölgenin en büyük seslerinden biriydi merhum Enver Demirbağ. 9 Kasım 2010 tarihinde acı bir yangında yitirdiğimiz Enver Demirbağ, Anadolu’nun saklı kalmış ve değeri bilinmemiş bir sanatçısıydı.  

Bugün Zeki Müren’den, Safiye Ayla’ya, Müzeyyen Senar’dan, Münir Nurettin Selçuk’a hemen her sanatçının seslendirdiği klasik Türk müziğine yakın Elazığ Halk Müziği, hoyratları, gazelleri, divanları, mayaları, müstezatları, uzun havaları, kasideleri, ilahileri, türküleri ile ayrı bir konumdadır. Burada Hüseyni, Muhayyer, İbrahimiye, Bayati, Nevruz, Varsağı, Beşiri, Saba, Hicaz, Uşşak, Muhalif, Nihavent gibi makamlar en sıradan yerel sanatçının bile çok iyi bildiği şeylerdir. 

Bağlamanın hiç kullanılmadığı, klarnet, ritim saz, kanun, ud, cümbüş, mey gibi sazlarla çalınan; Türk edebiyatının köşe taşları, Fuzuli, Nabi, Nedim, Rıfat Dede, Rasih, Nesimi, Nevres, Akif Paşa, Abdülhak Hamit Tarhan, Hacı Hayri Bey gibi yüzlerce ozanın şiirleriyle zenginleşmiş bir müziktir Harput Müziği… 

Elazığ ezgilerinin çalınması da söylenmesi de özel ustalık gerektirir. Güzel ve güçlü sesin yanında makam ve usul bilgisi zorunludur. Enver Demirbağ ise bu müziğin belki en önemli kişilerinden biridir. 

Palu’da “Hakkı Paşa” lakabıyla tanınan İbrahim Hakkı Demirbağ’ın oğlu olan ve 1935 yılında Elazığ’ın Palu İlçesinin Çarşıbaşı Mahallesinde doğan Enver Demirbağ ilkokulu bitirmeden bırakmış ve ciddi bir eğitim görmemiştir. 

Müzikle çok küçükken tanışan Demirbağ’ın manifatura dükkanı işleten babası da sesi güzel biri olduğundan, Palulu Recep, Fethi, Abdulbaki gibi arkadaşlar hep birlikte toplanır, o yörenin sanatçıları Klarnetçi Hasan, Kemaneci Keko, Davulcu Aşık Gıdo gibi sazlar eşliğinde meşk ederlermiş. 

Babasının 1941 yılında altmış beş yaşında ölmesi ile ağabeyi Paşa, iki kız kardeşi ve annesiyle birlikte 1942’deki yangına değin Palu’da kalmayı sürdürmüşler, bu büyük yangında neredeyse tüm çarşı ve 300’den çok dükkan yanınca ve Paluluların yarısından çoğu Elazığ, Adana, Bingöl, Diyarbakır’a göç edince, evleri yanan Enver Demirbağ’ın ailesi de, annesinin büyüğü, Palu’nun Sekrat Köyü Beylerinden, yörenin saygın kişisi, dayıları Ali Demirtaş Bey‘in konağına taşınmışlar. 


Çocukluğunda babasının gramofonundan başlayan plak ve müzik dinleme alışkanlığı, konağa göçünce daha da artmış, çocuk sayılacak yaşlarda iken burada da taş plaklarını dinlediği, Hamiyet Yüceses, Zaralı Halil, Müzeyyen Senar, Erzincanlı Şerif, Münir Nurettin Selçuk, Urfalı Kel Hamza, Mukim Tahir ve yine bir yanı aslen Palulu olan Celal Güzelses gibi dönemin ünlü seslerini neredeyse ezberlemiştir. 

Dayısı Ali Bey’in konağında haftada birkaç gün konuklara yemek ve meşkler düzenlenen o günlerde, daha yedi sekiz yaşlarındaki Demirbağ kardeşler, o eğlencelere katılan Recep Karabulut gibi Palu yöresinin yerel sanatçılarından Harput havalarını öğrenmeye başlamışlardır. Bu yönlendirmede Harput Müziği’ni çok seven Ali Bey’in etkisi büyüktür. 

Çünkü “Elazığ’da müzikle ilgilenip de Harput Müziği’ni bilmeyen, benim gözümde çeyrek sanatçıdır” diyen Ali Bey, müziğe çok yatkın yeğenleri Paşa ve Enver’i “Harput Müziği”nde de yetiştirmek amacıyla dönemin usta sanatçısı ve çok tanınmış bir hafız olan Kövenkli Hafız Mustafa Süer’i konağında onlara ders vermeye ikna etmiştir. 

Büyük usta Kövenkli Hafız’ın konağa konukluk dönemi Paşa ve Enver Demirbağ kardeşler için dönüm noktası olmuştur. Çok değerli yazar, ozan ve araştırmacı Tahir Abacı’nın anımsattığı gibi, İshak Sunguroğlu’nun “Harput Yollarında” yapıtında yörenin eski ses sanatçıları sayılırken en sonda genç bir sanatçı tanıtılır:  

“Elazığ’da bu yılın ses kahramanı olarak yetişen bir gencimiz daha vardır ki, sesi cidden çok gür ve gür olduğu kadar da tesirlidir. İsmi Enver olan bu genç, Palulu rahmetli Rüştü beyin oğlu, muhterem dostumuz Ali Bey’in de yeğenidir. Sesinin güzel olmasıyla beraber, kabiliyetli ve aynı zamanda müziğe çok meraklıdır. Ümit ve temenni ederim ki, Hafız Osman üstadımızın usullerine nüfuz eder ve lisanını da düzeltirse Harput ve dolaylarının yegâne ses sanatkârı olabilir.” 

Harput müziğinde gittikçe ustalaşan Enver Demirbağ’ın zaman içerisinde dönemin yetersiz teknolojisine karşın, yerel stüdyolardan, meşklerden ya da kültürel kayıtlardan kasetlere aktarılmış yüzlerce kaydında neredeyse tüm türkü, gazel ve hoyratı kusursuz okuduğunu görürüz.  

Enver Demirbağ’ın seslendirdikleri arasında, Kar mı Yağmış Şu Harput’un Başına, Kövengin Yollarında, Kara Gözler, Silmedin Göz Yaşımı, Havuz Başının Gülleri, Girsen de Cennet Bağına, Gel Benim Gelin Yârim, Yüksektir Ayvanım, Yüksek Minarede Kandiller Yanar, Bırakıp Gitti Çapkın, Çektiğim Istıraplar, Yetiş Kabrim Üstüne, Ahçik, Taşa Verdim Yanımı, Harput Divanı, Ben Şehidi Badeyim, Necibem, Mamoş, Şirvan Hoyrat, Kürdi Hoyrat, İçerime Koydun Dert ile Verem, Çayda Çıra, Garibim Bu Vatanda, Yemen Türküsü, Yüksek Kayadır Gönül, Allı Turnam, Böyle Bağlar, Küstürdüm Barışamam, Makber, Siyah Ebrulerin, Huma Kuşu, Harput Mayası, Yârim Senden Ayrılalı, Arpa Orağa Geldi, Kara Bahtım Kem Talihim, Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım, Mahpushane Seni Yapan, Müstezat, Elezber Hoyrat, Yar Ateşi, Bağ Altına, Vardım Baktım Demir Kapı Sürgülü, Gamzedeler, Beşiri Hoyrat, Bu Dere Buz Bağladı gibi önemli müzik yapıtlarını sayabiliriz. 

Elazığlı saz sanatçıları Klarnetçi Mevlüt Canaydın, Cümbüşçü Kör Hafız, çocukluk arkadaşı Cümbüşçü Hüseyin Sekü ile uzun yıllar birlikte çalışmıştır. 

Enver Demirbağ’ın, Elazığ’da Hakim İsmail Bey, Mığılı Kulüpçü Muharrem, Saatçi Efraim, Radyocu Cemil Küçüközer, Kahveci Rasim, Hasan Karakaya, Palulu Kahveci Karahasan, Özer Gözler, Kıraçlı Bahri Bey ve Yılmaz Kalender’le yaptığı bant kayıtları Harput Müziğinin korunması açısından önemlidir. 

Günümüzün Harput müziğinde yetkin sesleri Zülfü Demirtaş, Hasan Öztürk ve bir süre de Muzaffer Ertürk’ü Harput Müziği konusunda eğiten kişidir. 

Yöresinde büyük ünü olan Enver Demirbağ’ın ve öteki Harput müziği sanatçılarının ulusal düzeyde öne çıkamamasının kuşkusuz birçok nedeni olsa da Tahir Abacı bunu, Harput Müziği’nin kulak isteyen yüksek bilgi ve yetenek gerektirmesinin yanında, Muzaffer Sarısözen’in bağlama geleneğini öne çıkaran sistematiğinin dışına düşmesine bağlar. 

Elazığ’ın yetkin müzik araştırmacısı ve sanatçısı Şemsettin Taşbilek, Demirbağ’ın 1970’lerde İzmir’de önemli bir konserde, ulusal sanatçılarla ortaklaşa çıktığı bir programda bazı klasik gazeller okumasına orada bulunan tüm ulusal sanatçıların hayranlık duyduklarını ve onun Türkiye’nin ilk beş tenoru arasına rahatlıkla gireceğini söylediklerini belirtir. 

Şemsettin Taşbilek’in de Tahir Abacı’nın da belirttikleri gibi, Enver Demirbağ, Harput-Elazığ Müziğinin bayrağını Hafız Osmanlardan, Kövenkli Hafızlardan devralıp günümüze taşıyan ve okuduğu tüm yapıtları hakkıyla bilen tek üstat sanatçıdır. 

Harput müziğindeki tüm makamları ve formları icra edebilen Hafız Osman Öge’den sonra son kişi Enver Demirbağ’dır. Harput müziğinde, onun gibi makam, form ve usul bilen başka bir sanatçı yoktur. 

Demirbağ, yaşamının büyük bölümünde Elazığ’da kalsa da bir süre Bursa’da da yaşamış, 1984’te evlenmiş Ankara’ya yerleşmiş, burada üç yıl Çankaya Belediyesi Türk Halk Müziği Korosuna hocalık yapmıştır. Çocuğu yoktur. 1992 yılından sonra ölene değin yaşayacağı Elazığ’a yeniden dönmüştür. 

Tek başına ve felçli bir biçimde, yaşadığı apartman dairesinde, çıkan yangın sonucu on iki yıl önce yitirdiğimiz Enver Demirbağ’ı sonsuz saygı ve rahmetle anıyor, bugün çizgisinden çıkarılmış Harput Müziği’ni icra eden günümüz sanatçılarının onun mirasını koruyup daha da ileriye götürmelerini diliyorum. 

 

Kaynakça:

1) Abacı Tahir, Harput / Elâzığ Türküleri, İkaros Yay., 2013, s. 54-59, 163-168

2) Taşbilek Şemsettin, Elazığ Müzik Kültürü, Başarı Dergisi Yay., 2012, 2. Cilt, s. 62-84

3) Sunguroğlu İshak, Harput Yollarında, İşaret Yay., 2013, 3. Cilt s. 54,

Fotoğraf: Şemsettin Taşbilek Arşivi, Elâzığ Müzik Kültürü, Başarı Dergisi Yay.

 

 

paylaşmanız için