
Bugün 17 Nisan. Cumhuriyet Devrimi aydınlanmasının eğitim alanındaki en önemli atılımlarından Köy Enstitülerinin kuruluşunun 81’inci yılı. Tüm Köy Enstitülülerin bayram olarak kutladığı 17 Nisan, dördüncü bir cemre gibi düşmüştü 81 yıl önce yüzyıllardır kendi kaderine terk edilmiş Türkiye toprağına. 17 Nisan, Köy Enstitüleri’nin kuruluş günü, eğitimin bahar bayramıydı.
MECİT ÜNAL
“Destan Gibi” adlı kitabındaki “Yol Türküleri” şiirinde İstanbul’dan başlayıp Zonguldak’ta son bulacak olan Orhan Veli’nin yolu Arifiye’den de geçer… Şair, Bolu ve Gerede üzerinden yola devam edecek, “dağların tepesinden, birdenbire denizi göreceği” yerde;
“Siyah akar Zonguldağın deresi;
Yüzkarası değil, kömür karası;
Böyle kazanılır ekmek parası”
dizelerini söyleyecektir.
Zonguldak’ı, kömür madenlerini, mükellefiyeti filan biliyoruz da, 2. Dünya Savaşı’nın son günlerinde, Arifiye’de, bizi, bu bilgiyi sözün başına koyacak kadar yakından ilgilendiren ne vardı derseniz…

Burasını şiirden okuyalım:
“Arifiye!
Şoför durdu, Enstitü Mektebi, dedi
Süleyman Edip Bey müdürün adı
Bir yol da burada duralım
Ellerinde nasır, yüzlerinde nur
Yarına umutla yürüyenlere
Bir selam uçuralım”.
Şiirimize gündelik hayatı, pireyi, nasırı sokan Orhan Veli, başkaca ayrıntı vermez. Ama zaten gerek de yoktur buna.
DÜLGER ÖĞRETMEN
Evet, yıl 1945 ve Arifiye’de, Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin ilk eğitimcilerinden biri olma onuruna erişen Süleyman Edip Balkır’ın müdürü olduğu, “ellerinde nasır, yüzlerinde nur”la “yarına umutla yürüyen” yoksul köy çocuklarının okuduğu Arifiye Köy Enstitüsü vardır.
Sonrasını Sabahattin Eyüboğlu’dan okuyalım:
“Kardeşim Mustafa Eyüboğlu ile eşinin de katıldığı Arifiye destanını yakından bilirim. Yirmi beş yıl önce orada çok başka rüzgârlar esiyordu. O güzelim yurt köşesi semtine uğranmaz bir sivrisinek yatağı iken birkaç yıl içinde Orhan Veli’nin önünde durup selam uçuracağı bir yer oluvermişti: Derslikleri, işlikleri, öğretmen evleri, meyve ve balık işletme kurumları ile. Arifiye’ye her uğrayanın içi umutlarla doluyordu. Ben ilk gittiğimde, enstitünün ne kadar çabuk geliştiğine şaşarken, Balkır, işlerin türlü nedenlerle ağır gittiğinden yakınıyordu.”
Süleyman Edip Balkır’a gelince…

1902’de Kirmastı’da -bugünkü Mustafakemalpaşa,- doğan Balkır, Kurtuluş Savaşı sırasında başladığı öğretmenliği Cumhuriyetten sonra ilköğretim müfettişi olarak sürdürür.
Balkır, Köy Enstitülerinden önce kurulan Eskişehir-Mahmudiye ve Kastamonu-Gölköy eğitmen kurslarında çalıştı. Gölköy Eğitmen Kursu’nu yapım için gereken tuğlayı, satın alma yoluna gitmek yerine kurduğu fırında üreterek inşa etti. Daha sonra 1940-1946 yılları arasında müdürlüğünü yapacağı Arifiye Köy Enstitütüsü’nü de aynı yöntemle, bir dülger gibi temelinden çatısına değin karşılıksız emekle kuracaktır. Eğitim alanında kitaplar yazan Balkır’ın ayrıca Arifiye Köy Enstitütüsü’yle ilgili “Dipten Gelen Ses: Arifiye Köy Enstitüsü” adlı anı kitabı bulunuyor.
1960’larda Köy Enstitüleri üzerine hemen hemen ilk yazanlardan biri olan, bu yazıları 1979’da “Köy Enstitüleri” kitabında toplanan Sabahattin Eyüboğlu, Orhan Veli’nin Arifiye Köy Enstitüsü’ne yaptığı ziyarete ilişkin olarak şu notu düşüyor:
“Orhan Veli gibi kimselere yaranmak istememiş, kişiliği ve şairliğiyle çıkarcılığın, gericiliğin karşısına dikilmiş bir insanın bir okula, hele bir müdüre selam uçurması üstünde durulmaya değer bir olaydır. Bu dizelerde devrimci Türk şiirleriyle devrimci Türk eğitimi mutlu bir rastlantıyla kucaklaşıyorlar.”
Sabahattin Eyüboğlu, kitapta, Köy Enstitüleri’nin kapatılması sürecinin nasıl başladığına da işaret etmektedir:
“Destan Gibi’nin çıktığı 1946 yılı ne yazık ki umutlu yürüyüşlerin birden durakladığı yıl oldu. Orhan Veli’nin uçurduğu selam daha yerine ulaşmadan, elleri nasırlıların gözlerindeki nur donuklaşıverdi. Etkinin tepkisi sandığımızdan daha erken geldi. Kendi devleti bir kez daha Anadolu’nun soluğunu kesti. Kırk bin köyümüz, yüzde seksenimiz, Kurtuluş Savaşı’nı kazananlarımız bir kez daha elleri böğründe garip kalıverdiler. Padişahlar padişahı, krallar kralı PARA sen misin eli nasırlılara selam uçuran dedi Orhan Veli’ye ve Enstitü Mektebi Süleyman Edip Bey’le birlikte şoförün de, şairin de durup bakamayacakları bir yer oluverdi.”
EĞİTİMİN BAHAR BAYRAMI
Evet belki de öyle ama şu var; bugün yerinde Necmettin Erbakan Fen Lisesi de bulunsa, Arifiye Köy Enstitüsü, Orhan Veli’nin dizelerinde, daha dile geldiği anda yıkılmazlık kazanmıştır.
Kaldı ki, o enstitüden ve bugün çoğu harabe durumdaki 21 Köy Enstitüsünden mezun olan öğretmenlerin köylerine götürdükleri aydınlanmanın ışığı, bize bıraktıkları anıları, yazdıkları kitaplar, şiirler, öyküler, romanlar var bir de.

Bugün 17 Nisan.
17 Nisan Cumhuriyet Devrimi aydınlanmasının eğitim alanındaki en önemli atılımlarından Köy Enstitülerinin kuruluşunun 81’inci yılı. Tüm Köy Enstitülülerin bayram olarak kutladığı 17 Nisan, dördüncü bir cemre gibi düşmüştü bundan 81 yıl önce yüzyıllardır kendi kaderine ter edilmiş Türkiye toprağına. 17 Nisan, Köy Enstitüleri’nin kuruluş günü, eğitimin bahar bayramıydı.
YUNUSLU PİR SULTANLI İMECE
“Yeni Bir Kuvayi Milliye Bu
17 Nisan 1940
Dediği oluyor Gazi’nin
Su yürüyor umutlara düşlere
Ucu görünüyor en uzak köyde
Yeni bir ilkyazın
Kurtuluşa benzeyen ilk yazın
Seviniyor Nuri Öğretmen:
“İşte diyor Cumhuriyet okulu
Köy çocukları için hem de
Suyu halktan gücü halktan
Taşları halk için dönen
Bi güzel değirmen Köy Enstitüleri
Taş taşıyor yapılara
Özü öze bağlayan Pir Sultan
Aşkla vuruyor kazmayı toprağa
Koca Yunus
Peştamal kuşanıyor işliklerde
Kırşehirli ahiler
Bozuyor oyunlarını beylerin
Mor cepkenli Köroğlu
Yeni bir Kuvayi Milliye bu”
Kendisi de bir Köy Enstitülü olan Mehmet Başaran, Köy Enstitülerini anlattığı “Pir Sultan Ölür Dirilir” adlı kitabında enstitüleri “yeni bir Kuvayi Milliye” olarak değerlendirirken Yunus’u Pir Sultan’ı, Köroğlu’nu Ahi Evran’ı da katıyor imeceye. Gerçekten de gönül gözüyle de bakınca görüyoruz 17 Nisan Bayramı’nda yürüyen Yunusları, Pir Sultanları…
Sürecek
(Dizi olarak sürecek olan bu yazı, Kazdağı Ekoloji Platformu’nun “81. Yılında Köy Enstitüleri” başlıklı 17 nisan 2021 zoom etkinliği için yazılmıştır.)