Bir Müzik Yolculuğuna Çıkalım

Halk müziğinin en güzel tarafı şiirin rahminde doğuyor olmasıdır. Sadece bir başkaldırı değil ki halk müziği! İçerdiği konular aşktır, doğadır, dostluktur, tüm sosyal travmalardır. Hasılıkelam insana, topluma ait olan her çelişki, çatışma, özlem ve taleplerdir. Anlatımlarda aşırıya kaçan sanat kaygısı, yapmacıklık, gösteriş yoktur. Gerçekçilik, alçakgönüllülük tavrıyla yalınlığı seçmiştir

 

 

SAMİ GÜNAL

İçeriğini şimdi anlatması zor! Oğlum beş altı yaşlarındaydı. Sokak köpeklerinin gösterdiği bir refleksten dolayı teoloji içre basit bir soru sordu. Fakat yaşı itibarıyla algılatabileceğim bir yanıt vermek zor olacaktı. Kıssadan biz türkücüyüz, dememle birlikte o anda toplumsal kimlik bilincini zihnine nakşetmiş oldum.

Neden ki hep olduğu gibi bugün de türkücüler öldürülüyor?

Önce bir yolculuğa çıkalım sonra bu yolculuğun bir yerlerinde bu halk kültürünün neden yok edilmeye çalışıldığına dair bir cevap bulunur zahir.

İnsanın, müzik karşısındaki kanıksadığımız tutumu, bize yansıyan algısı itibarıyla, “kulağıma hoş gelen bir tınıyı dinliyorum” umursamazlığı gibidir. Oysaki müzik aslında bir ifade şeklidir. Bir “dert” anlatma yöntemidir. İnsanda, yönü ne olursa olsun -sevinç, hüzün, acı, öfke, heyecan gibi- duygu yüklenimleri oluşturduğu için de bu faaliyetin adı sanattır. Müzik, hammaddesi sese dayalı fonetik sanatlar dediğimiz ailenin bir üyesidir.

Her toplumda bir “şey”in eksikliği illaki vardır. Fakat müziği olmayan bir toplum yoktur. Demek ki müzik toplumların ortak bileşenidir. İnsanın olduğu her yerde müzik vardır. Bir coğrafi alan değişikliğinde insan dil problemi yaşar. Fakat müzik söz konusu olduğunda dil sorunu ortadan kalkar. Müzik sağaltıcıdır da. Hani ondandır ya “Müzik ruhun gıdasıdır.” denilir. İnsan ta anne karnındayken annesinin kalp atışlarındaki müzikal ritmi yakalar. Anne kucağına gelip de o sesi yakaladığında bir güvene ve rahatlamaya kavuşmaz mı?

İnsanlar, zaman içinde kendi müziklerini şekillendirmişlerdir. Her ne kadar müzik yapma bilincinin İlkçağ uygarlıklarında başladığı kabul edilse de müziğin keşfinin “Tarih Öncesi”nden de önce olduğunu halisane iddia edebiliriz. Örneğin bu insanlar aniden maruz kaldıkları vahşi hayvan tehditleri sonucunda bir refleksle kızgın saca basar gibi sıçramalar yapmamışlar mıdır, ne tür savunmalar geliştireceklerine dair düşünürken tınılı sündürmelerle kendini avutma, sakinleştirme sözleri mırıldanmamışlar mıdır? Dikkat edelim “sıçramalar”la müziğin kardeşi olan dansın da doğumu yavaş yavaş başlamaktadır.

Kültür dediğimiz yapılanma, tekrarlayarak ve biriktirerek oluşur. Bu yabani tehditler karşısındaki refleksel mırıldanmalar zaman içinde bir ritim algısı verip de ritmetmeye dönüşmemiş midir? Elbette bunlar bilinçli bir müzik yapımı değildi. Farkında bile değillerdi. Adı bile konmamıştır. Yine ilkel çağların ritüellerinden olan büyü yapılırken çalıp söylenip dans edilmiyor muydu? Öyle ya buradaki mırıldanmalar neydi?

Bu evreleri atladık… Nihayetinde avcılığın ve toplayıcılığın yapıldığı yine tarih öncesine dayanan Paleolitik dönemde muhtemeldir ki av hayvanını yerinde çıkartmak için ıslık çalarak, el ele veya ağaç gövdelerine vurarak ya da sallayarak ses üretmiyorlar mıydı? En nihayetinde Tarım Devrimi’nin gelişmesiyle zamansal genişlemeler bilim ve sanatın gelişiminde hızlı atlamalar sağlamıştır. Bu dönemden sonra herhalde müzik daha rahat ve daha ilgilenilen bir faaliyet olarak kendi mecrasında gelişmeye ve şekillenmeye doğru yol almıştır.

Tarih içinde müzik yol alırken işlev ve amaç bakımından üç hâl almıştır. Bunlar geleneksel denen müzik, klasik müzik ve popüler müzik türleridir. Bu üç ana omurga, ortak özellikleri olan toplum öbeklerinin ve bireylerin gereksinimleri doğrultusunda oluşmuştur. Meramımız, diğer ikisini atlayarak geleneksel müziğimize varmaktır. Geleneksel müzik genel olarak halk müziğiyle eş tutulur.

İçinde çıktığı halkın yaşam biçim ve gereksinimlerini dile getiren özellikler taşıdığı için halka sıcak gelen bir müziktir halk müziği. İşte bu özelliği itibarıyla hem muhalif hem ilericidir. Başkaldırıcıdır. İnsanı harekete geçirtir. Duygu yoğunluğu ve çoşturuculuk sağlar. Toplumsal nümayişlerde neden kullanılır sanırsınız ki sırf eğlenmek için midir? Ondandır ki diğer türlerde -ticari nedenler hariç- vaki değilken halk ve benzer müzik icracıları yargıya düşebilmektedir.

Toplumsal yaşam içindeki (ekonomik-siyasal) düzenlere egemen olanlar, her zaman muhalefeti zayıflatmaya ant içmişlerdir. Kültür emperyalizmi uygulamalarıyla toplum içindeki muhalif güçleri dejenerasyona uğratmak isterler. Bunun en iyi yolu mevcudu unutturmaktır. Müziğin etkisi açısından değerlendirecek olursak ya direkt bayağı baygın müzikleri ya da güzel ambalajlanmış popüler müziği hâkim kılmak isterler.

Klasik müzik de toplumsal (sanatsal yönü ağır basan) bir gereksinmedir ve itiraz anlamında bir sözümüz yok, aksine desteğimiz vardır.

Ayrıca zamansal, mekânsal ve tekniksel gelişimlerin yarattığı toplumsal duygu ve düşüncelerin değişim ve gelişimiyle özgün üretimlerin (beste)  tümünü popüler müzik kategorisi içinde ele almadığımızı da bir kenara not düşmek isteriz. Aksi takdirde tarihsel akış içinde halk müziğinin ana omurgası olan saz şairliğinin sürdürücüleri olan halk âşıklığı geleneğinin üretimlerini nereye koyacağız? Asla popüler kültür sınıflaması içine sokamayız.

Halk müziğinin en güzel tarafı şiirin rahminde doğuyor olmasıdır. Sadece bir başkaldırı değil ki halk müziği! İçerdiği konular aşktır, doğadır, dostluktur, tüm sosyal travmalardır. Hasılıkelam insana, topluma ait olan her çelişki, çatışma, özlem ve taleplerdir. Anlatımlarda aşırıya kaçan sanat kaygısı, yapmacıklık, gösteriş yoktur. Gerçekçilik, alçakgönüllülük tavrıyla yalınlığı seçmiştir.

Gide gide kaybolsa da bu müziğin temsilcileri demin değinmiş olduğumuz üzere saz şairleridir. Onlar köy köy, diyar diyar gezerek sanat yoluyla aynı zamanda eğiticilik, aydınlanmacılık öncülüğü yaparlar(dı). En önemlisi kültür taşıyıcılığı yaparlar(dı). Tıpkı, at sırtında il il, köy köy dolaşan Âşık Davut Sulari gibi.

Çıktığımız bu müzik yolculuğunun bir yerlerinde “zahar” bir cevap buluruz bu unutturmalara demiştik. Eğer ki halk müziğinin niteliklerine bu saydığımız türden uyandırıcıydı, muhalifti, ilericiydi, başkaldırıcıydı diyorsak bu unsurlar ilkel çağlardan bu yana hep diktatöryal ve emperyal egemenliklere karşıdır. E buna karşı bir karşı atak olacaktı elbette. Devrim hep adıyla güzel değil ki bir de karşı devrim denen bir olgu var.

Zaman içinde egemenlikleri sarsacak kültürleri pasifize etmek, unutturmak gerekiyordu. Halk kültürünün karşıtı olan unsurlar tarihsel süreç içinde iktidar oldukça yerlerini sağlamlaştırmak için önlemler almak zorundaydılar. Ellerine geçirdikleri devlet aygıtıyla/politikasıyla gâh insanların inançlarına saldırarak, gâh onun ikamesi olarak ışıltılı ambalajlarla sarılmış popüler kültürü şırınga etmek suretiyle duygu aşınımına ve unutturmaya uğratacaktı toplumu.

Ha bu yazı çerçevesinde konunun özünü kaybettirmemek için kır kökenli müzikti, kentleşmeydi, modernleşmeydi, uranyum çağıydı, üretim tarzlarının yeni reaksiyonlarıydı falan filan süslü laflarla kafa bulandırmayacağız.

Hanımlar, beyler, halk kültürünün/müziğinin karakteri ve doğuşu sınıfsaldır. Toplumunuzda sınıf çelişkisi kalkmış mıdır? Kalkmamakla birlikte toplumunuz ileri sanayi ülkesi midir? Paylaşımlar hakça mıdır? Hâlen gecekonduları, varoşları şoseleri dolduranlar kimler? Ha yine de bir kısmının oy tercihlerindeki tezatlık bize özgü başka bir konudur, bu yazıya sığmaz.

Müzikalite olarak halk müziği/türkülerin hükmü bitti, diyenlerin bir çelişkisiyle sonlandıralım. “Türkü türkü Türkiye’m” derken halk müziğinin/türkülerin sadece Türklüğe ait bir şey olduğunu mu düşünüyorsunuz? Dünyadaki tüm toplumların halk kültürü/müziği/türküleri vardır. Var olmasıyla birlikte sosyoekonomik dinamiklerin değişmesiyle özellikle kıta Avrupa’sında müzeye kalkmıştır. Gösteriye konu olan folklorik bir hâl almıştır. Neden? Yukarıdaki sorular şeklinde olan eleştirilerimize şöyle ya da böyle cevap buldukları için. En azından ileri düzeyde sanayileşmiş toplum yapısına eriştikleri için.

Durun hele! Çok hevesli olunmasın. O seviyeler yakalanırsa biz de türkülerin folklorik gösteri seviyesine inmesine razı oluruz.

Gitar virtüözler virtüözü Sami Günal kimsenin dinlemediği bir resitalinde

paylaşmanız için

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*