Roman Çevirmenleri… Edebiyat Dünyasının İsimsiz Kahramanları-2

“Çeviri sektöründe büyük bir sömürü var. Yalnızca büyük yayınevleri ile çalışan ve ismi bilinen az sayıdaki çevirmen bu işten iyi para kazanabiliyor. Çoğunluk neredeyse harçlık seviyesinde diyebileceğimiz çok az para karşılığında çalışıyor. Çoğu zaman ödemeler geciktiriliyor, parçalara bölünüyor ve bu da çevirmenleri fazlasıyla zorluyor.”

LEYLA TUNÇ YELTİN

Roman çevirmenleri konusundaki yazının devamı ile yeniden karşınızdayım. Aslında ben değil Kıvanç Güney ve Tamer Çetin karşınızda.

Hemen sorular ve cevaplar ile başlıyoruz. Çeviri sektöründeki zorluklar, sömürü düzeni, çeviri kitap piyasasında kaliteyi düşüren uygulamalar ve önyargılar… hepsi aşağıda.

– Nasıldır hayatını çeviri ile kazanmak? Tek bu işin geliriyle bir hayat mümkün mü? Sadece ücret değil, hemen her açıdan çevirmenler bana sanki görünmez (ihmal edilen) kahramanlar gibi geliyor? Sen ne düşünüyorsun?

Kıvanç Güney:
“-Daha ilk çevirinde güvenilir insanlara rastlayıp yılda en az on baskı yapacak kitaplar çevirmediğin sürece çeviriden kazandığın parayla geçinmen mümkün değil. Zira ülkenin yüzölçümü ve nüfusuna, fiyatlara bakıldığında, kazanılan paranın en az on-yirmi katının kazanılması gerekli.

“Ben böyle bir noktaya ancak yirmi yıl sonra ucundan köşesinden biraz ulaştım sayılır. Bu yirmi yılı ailemin desteği ve başka gelirlerim olmadan, sırf çeviriden kazandığım parayla geçiremezdim, hayır.

“Çevirmenlerin görünmezliği meselesi doğru, haklısın. Yazarlık, çevirmenlik ve editörlük farklı farklı kişilik özellikleri ve farklı yetenekler gerektiren işlerken, yazarlık hiyerarşinin en tepesine yerleştirilip yazarlara adeta birer tanrı muamelesi yapılıyor. Çevirmen ve editörlerin yazar olmak isteyen ama yeteneği buna yetmeyen insanlar olduğu, yazarlarınsa üçünü birden kolayca yapabileceği varsayılıyor.

“Bir kitaptan söz ederken senin çevirin değil de doğrudan yazarın metni okunmuş gibi davranılması, edebiyat çevirmenliğinin bir iş değil, eli biraz kalem tutan herkesin edinebileceği hoş bir hobi olarak görülmesi eğilimi de yaygın.

“Bu da çevirmenlerin genelde geri planda kalmaktan, içe dönük yaşamaktan hoşlanan, kendi işlerine bakan insanlar olmaları gerçeğiyle dengeleniyor diye düşünüyorum. Ben böyle biriyim ve bu saatten sonra çeviri sürecinin keyifli geçmesi dışında başka bir şey çok da umurumda değil.

“Bu konularda bir şeyler yapmaya çalışanların çabalarını takdir ediyorum ama benimle aynı duyguları paylaşan çok fazla çevirmen olduğunu zannediyorum.”

Türkçe’den Türkçeyekorsan çeviriler…

Tamer Çetin:
“- Evet çeviri sektöründe büyük bir sömürü var. Yalnızca büyük yayınevleri ile çalışan ve ismi bilinen az sayıdaki çevirmen bu işten iyi para kazanabiliyor. Çoğunluk neredeyse harçlık seviyesinde diyebileceğimiz çok az para karşılığında çalışıyor. Çoğu zaman ödemeler geciktiriliyor, parçalara bölünüyor ve bu da çevirmenleri fazlasıyla zorluyor.

“Sömürünün bir diğer boyutu da maliyeti azaltmak amacıyla işin bu alanda deneyim sahibi olmayan kişilere yaptırılması. Hatta daha önce dilimize çevrilmiş kitaplardaki cümlelerin değiştirilmesi suretiyle merdiven altı üretim tarzı gibi “Türkçe’den Türkçe’ye” korsan çeviriler yapılması. Bu durum, çevirmenlere büyük zarar vermesinin yanında yapılan işin kalitesini ve okuma zevkini azaltıyor.

“Çevirmenlik maddi açıdan büyük zorlukları olan bir yaşam tarzı. Ancak yıllar içinde kazanılan deneyimle birlikte, yaptığınız işlerin kalitesi sizin için referans olmaya başlıyor. Önceleri siz çeviri yapmak için kapı kapı dolaşırken, adınız duyuldukça teklifler sizin ayağınıza gelmeye başlıyor. Yani bu işte öncelikle deneyim kazanmak, ne olursa olsun kaliteden ödün vermemek ve sabretmek çok önemli.

“Çevirmen yalnızca bir yazarın duygu ve düşüncelerini aktarmakla kalmaz, dünyanın bambaşka köşelerindeki yaşam tarzlarını ve kültürlerini de gözler önüne serer.

“Bu nedenle çeviri yaparken kendi kültürümüzden ve yaşam tarzımızdan kaynaklanan ön yargıları da bir kenara bırakabilmemiz gerekir. Bunu yapabilmek için de mümkün olduğunca yazarın üslubuna bağlı kalmak, yanlış anlama ve yorumlara neden olabilecek kelime kullanımı ve müdahalelerden vazgeçmek gerekir.”

– Çeviri roman okurken nasıl hissediyorsun? Romanın zevkine varabiliyor musun yoksa kontrol ediyormuş gibi mi okuyorsun?

Kıvanç Güney:
“- Çeviriye başladıktan sonra çeviri roman okuyamadığımı ilk fark ettiğimde çok şaşırmıştım. Bu işin mesleki deformasyonu bu oldu benim açımdan. Böylece büyük bir zevkim de hayatımdan çıkmış oldu. Bilmediğim dillerdeki kitapların da İngilizce çevirilerini okuyorum artık.

“Tabii ki deneyimli olsun, genç ya da bu işe yeni başlamışlardan olsun, çok iyi çevirmenlerimiz var, yanlış anlaşılmasın. Geçmişteki gibi kafadan sansür uygulamayan, çevirmene bol bol özgürlük alanı açan yayınevleri de, şükürler olsun ki, gitgide çoğalıyor.

“Ama bazı durumlarda çevirmenin iyi olması da yetmiyor. İnsan sürekli tetikte olmaktan, sürekli bir şeylere karşı savaş vermekten bezebiliyor. Küsmüş oluyor, depresif oluyor, parasız bir dönemine rast geliyor ya da hayatında travmatik olaylar yaşadığı bir süreçte oluyor, uğraşamıyor sanırım. “Bu kitabı editör okuduktan sonra bir kez daha kontrol edemeyeceğim, bu kez kalbim dayanmayacak, ediyorum da ne oluyor ki, yeter” diyebiliyor mesela. Anlaşılır bir durum.

“Tabii sayıları az da olsa Türkçeyi kullanış şekilleriyle şaşkınlık ve hayranlık uyandırarak okuru mest eden Türkiyeli yazarları keşfetmem ve onlardan beslenmem her zaman için mümkün.”

Can Yücel’in Shakespeare çevirileri…

Tamer Çetin:
“- Çevirmen yazarın üslubunu, ritmini, romanın veya kurgu olmayan bir kitabın ruhunu yakaladığında yapılan çeviriler çok keyifle okunabiliyor. Aksi durumda kitabın orijinalini okuduğunuzda aldığınız zevki alamamaya başlıyorsunuz.

“Ülkemizde alanında çok deneyimli, çok başarılı çevirmenler de var ama maliyeti azaltma politikaları ve zaman baskısı gibi etkenler çevirmenlerin verimliliğinin azalmasında ve dolayısıyla ortaya çıkan ürünün kalitesinin düşmesinde önemli bir rol oynuyor.”

– Çevirinin adeta bir romanı yeniden yazmak olduğunu düşünüyorum. Orijinalini de okuduğun bir kitabın Türkçesini okuduğunda hiç Türkçesini daha etkileyici bulduğun oldu mu?

Kıvanç Güney:
“- Çeviri yaparken sonuçta elinde bir çeşit şablon, önceden yaratılıp kurgulanmış bir eser oluyor. Bir şeyi yoktan var etmiyorsun. Yazar olay örgüsü, karakterler, temeldeki çelişki, duygular, kurgu gibi konularla hemhal iken, çevirmenin işi metnin motamot çevrilemeyecek yüzde seksen-doksanlık kısmında, ‘bu yazar bu metinde bu biçemle bu lafı hedef dilde nasıl söyleyip yazardı’yı bulmak. Diller ve kültürler arasında bir çeşit köprü olmak.

“Bu da zannedileceği kadar mekanik ve yalnızca yazılı dille ilgili bir iş değil. Kimi zaman bir sözcüğü iki saat araştırdıktan sonra bile Türkçesinin ne olabileceğine karar veremeyip haftalar sonra kendi içinden bulup çıkarmak, adeta “doğurmak” zorunda kalmak var.

“Benim için ise bu noktada sezgiler başrolde. Aylar boyunca o metinle yatıp kalkan, sezgilerine ve hislerine, o sözcüğün bana bir şekilde geleceğine güvenerek ilerleyen bir çevirmenim. Benim için böyle olması gerekiyor.

“Hem orijinalini hem de Türkçesini okuduğum bir kitap olmadı hiç. Nedeni önceki cevapta söylediğim gibi, mesleki deformasyon. Çevirinin özgün dildeki metinden daha başarılı olması imkânsız değil ama imkânsıza yakın bir şey bence; bunun için çok fazla şeyin “tesadüfen” bir araya gelmesi gerekiyor.

“Çünkü çoğunlukla kültür farkından dolayı, en cesur ve çekincesiz çeviri metin bile kaçınılmaz olarak biraz “budanmış” olmak zorunda. Ayrıca “iyi” bir çevirmenin bunu yapması “iyi” bir şey de değil. Yazara ve metne, o kültüre haksızlık olur. Bence bu ancak uyarlamada olabilir. Buna örnek olarak da Can Yücel’in Shakespeare çevirileri verilebilir.”

“Bir yüz yıl sonra belki…”

Tamer Çetin:
“- Çevirmenin çevirdiği dilden öte ana diline de son derece hâkim olması hele de bu alanda okurun gerisinde kalmaması çok önemli. Çevirdiği metni kendi dilinde ifade ederken ana dilinin esnekliğini, zenginliğini, çeşitliliğini kullanabildiği ölçüde başarısı artıyor. Ancak bunu yaparken yazarın tarzından uzaklaşmaması gerekir.

“Çevrilen metnin üslubu ile çevirinin ifadesi arasında çok hassas bir denge kurmak gerekir. Bu denge çoğu zaman deneyimle, yazar ve eseri hakkında mümkün olduğunca çok bilgi sahibi olmakla sağlamlaşır.

“Çevirmen deneyim kazandıkça bu alandaki sezgileri de güçlenir ve metni kendi dilinde ifade ederken yaratıcılığını ne ölçüde kullanacağı konusunda daha sağlam temellere oturan tahminlerde bulunabilir. Bu konuda çok başarılı çevirmenler var.”

– Muhakkak çevirmeliyim dediğin yazar var mı? Çok sevdiğin bir yazar? Veya bir meydan okuma gibi geldiği için çevirmek istediğin? Neden?

Kıvanç Güney:
“- Muhakkak çevirmeliyim dediğim bir yazar ya da kitap, şu an yok. Ben yalnızca gördüğü ve kendi deneyimlediği şeylere inanan biriyim ama başından beri çevirmem gereken kitapların bana geldiğini gördüm hep. Hatta bir çeşit delilik gibi ama birkaç işaretim var. Onlar da her kitapta karşıma çıktı.

“Buna rağmen transgresif[1] metinler yazan Dennis Cooper’ın kitaplarını, bilhassa Frisk ve Sluts’ı Türkçeye çeviren kişi ben olmak isterdim. Larry Kramer’ın Faggots romanını, keza. Kurgu dışı bir kitap olduğu halde Rick Strassman’ın DMT: The Spirit Molecule kitabını. Var daha. Nedeni yazarların dil ve biçemlerinden ziyade kitapların konuları ve anlattıkları.

“Biraz özünde hâlâ anarşist ve muhalif biri olmam, sessiz çoğunluğu şoke ederek sarsma ve yaşamı bütün boyutlarıyla bir parça daha görebilmelerini, dolayısıyla kendilerini de bir parça daha kabul edebilmelerini sağlama potansiyeline sahip her şeyin beni hâlâ heyecanlandırması. Neden çevirmiyorsun dersen: “Ülke henüz buna hazır değil. Bir yüz yıl sonra belki.”

“Bir de ilk iki hikâyeyi okuyarak çevirmeyi kabul ettiğim, sondaki hikâyeye geldiğimde panik ataklar geçirmeme neden olan, David Foster Wallace’ın “The Girl With Curious Hair”i var. O öyküyü çevirebilirdim ama bitirdiğimde ruhen ve bedenen ne vaziyette olurdum bilemiyorum. Bir gün belki tekrar denerim.

“Artık herhangi bir meydan okuma, hayatımı bildiğim, sevdiğim gibi yaşama isteğimden daha ağır basmıyor. Hiçbir metne aşırı anlam yüklemiyorum. Bugün böyle hissediyorum. İleride ne olur bilmiyorum.”

Çevirmeni ve emeğini asla unutmadan…

Tamer Çetin:
“- Çevirmeyi en çok istediğim kitaplardan biri 1984’tü. Birkaç ay önce bu hayalimi gerçekleştirdim. Charles Dickens ve Jane Austen gibi yazarların klasikleşmiş eserlerini çevirmeyi de çok istiyorum. Ne var ki halen çalışmakta olduğum yayınevi psikoloji, antropoloji ve sosyoloji literatürüne aşina olmam nedeniyle sosyal bilimler alanında çeviriler yapmaya öncelik vermemi istiyor.

***

Evet… sorular ve cevaplar böyle. Konuklarıma zamanları ve açık sözlülükleri için teşekkür ediyorum.

Öyle umut ediyorum ki kitap okurken adına şöyle bir bakıp geçtiğimiz, hatta çeviri iyiyse hiç ilgilenmediğimiz çevirmenlere; edebiyat dünyasının isimsiz kahramanlarına biraz ışık tutabilmişizdir.

Ben ne zaman çeviri kitap okusam, ne zaman çeviri kitap değerlendirsem, çevirmeni ve emeğini asla unutmadan ilerlemeye devam edeceğim. Umuyorum ki bu yazı, dünyanın dört köşesinden kopup gelen türlü dildeki güzel eserleri bizlerle buluşturan bu kahramanlara biraz daha ilgi göstermemize vesile olur.

Ve söz verdiğim gibi şiir severlere bir küçük sürpriz. Çevirmen Tamer Çetin aslında bir şair. Süje Dergisi’nde şiirleri yayımlanıyor. Ben de severek okuyorum. Yazımın sonunda sizleri Tamer Çetin’in sevdiğim bir aşk şiirinin iki kıtasıyla baş başa bırakıyorum.

(…)
Ben seni
hayatın sert rüzgârlarıyla sağa sola savrulurken
nereye niyet etse hep sana doğru sürüklenen
avare bir delikanlı olduğum günlerde sevdim.
O günlerde sen
uzak diyarlardan aklını çelen
maceralara yelken açmak isterdin.

Ben seni
yeni bir dünya kurmaya öykünürken
kırıp döktüklerini tamir edemeyen
yarı bilge, yarı hergele bir adam olduğum günlerde sevdim.
O günlerde sen
kuralları kadim zamanlarda konmuş
bir dünyanın merkezindeydin.
(…)

Romansız, şiirsiz kalmayın.


[1]Transgresif edebiyat: ana hareket noktası olarak toplumdan ayrışmış, dışlanmış hisseden, kaybedecek hiç bir şey olmayan insanların kendilerine ya da sosyal hayata karşı ortaya koydukları tepkileri alan edebiyat türü. [tr.instela.com]

PAYLAŞMAK İÇİN