Z ( Ölümsüz ) filmi üzerine

Eski Yunanca “yaşıyor” anlamına gelen Z harfi özgürlük ve demokrasi direnişinin asla ölmeyeceğinin simgesidir ve tüm dayatılan yasaklara ve baskıya karşın hiçbir yerden silinememiştir

 

AV. CEM BAYINDIR

Ankara’da 1989 yılında hukuk fakültesi 1. sınıf öğrencisiyken İzmir Caddesine girişte AST’ın kapısında “20 yıl sonra Türkiye’de” gibi bir yazıyla bir film afişi görmüştüm. Yunan Vassilis Vassilikos’un romanından çevrilmiş Yves Montand, İrene Papas’ın oynadığı, müziğini de Mikis Theodorakis’in yaptığı 1969 yapımı Costa Gavras’ın 127 dakikalık filmi Z’ydi bu.

Filmin girişinde Fransızca Gerçek olaylarla, sağ ya da ölü olsun gerçek kişilerle olan benzerlikler rastlantı değil tersine kasıtlıdır.” biçiminde bir bilgilendirme yazısı olması yürekli bir film izleyeceğimizin ilk belirtisi sayılabilir.

Z ve Anlamı

Yunancada “yaşıyor” anlamına gelen “Z” adlı filmde, milletvekili Grigoris Lambrakis’in suikastı konusunun altında ülkenin içinde bulunduğu karmaşa anlatılır. Yunan hükumetinin iç savaş sonrası korku ve terör estirmek için kullandığı faşist saldırganlığını ve derin devlet kavramını öne çıkaran film günümüzde bile tartışmaların konusudur. Yunan hükumeti, aşırı milliyetçileri kullanarak toplum genelinde çoğunluğa karşı geniş bir kaygı ve baskı oluşturmuştu. Basında, siyasette, sanatın her alanında, toplumsal yaşamda kendini gösteren bu baskı hem bu dönem hem de sonrasındaki Yunan Cunta hükumeti döneminde de sürmüş, iktidarın karşısında ya da muhalefette olan her kim varsa tehdit edilmiş, tutuklanmış, yüksek cezalara uğramış, işkence görmüş, yaşamları alt üst edilmiş ya da öldürülmüştür.  

Çok düşük bütçesi nedeniyle küçük rollerde çekim ekibinin oynadığı Z filmi, 22 Mayıs 1963’te, savaş karşıtı bir toplantı düzenlemek isterken saldırıya uğrayan ancak bir süre tedavi görse de yaşamını yitiren politikacı, kadın doğum uzmanı doktor, şampiyon atlet ve profesör Lambrakis’e yapılan suikastı anlatıyor. Bilindiği üzere 1963’teki bu olay herkesin gözü önünde olmasına karşın savcılık ve hükumet olayın kaza olduğu ileri sürmüş ancak toplumun bilinçli tavrıyla soruşturmanın örtbas edilmeye çalışıldığı ve saldırının Yunan polis teşkilatı ve istihbaratınca desteklenen aşırı milliyetçilerce düzenlendiği ortaya çıkmıştı.

Costa Gavras

Filmin Başlangıcı

Doktor Lambrakis’in milletvekili Z olarak anlatıldığı filmin yukarıdaki giriş yazısından sonra Ege yöresinin zeybek müziklerini anımsatan hareketli bir müzik eşliğinde bir polis şefi ve öteki konuşanlar; üzümler, asma ağaçları ve şarap üretiminde ortaya çıkmış bir küf hastalığı ile ilgili nutuk çekmekte ve dinleyicilere de sert davranmaktadırlar. Polis şefi konuşmayı bağlarken çarpıcı sözler eder: “Asmaları mahveden bir hastalık, insanları mahvedenle aynıdır. İdeolojik hastalık da küf hastalığı gibidir, çok hızlı biçimde önlemek gerekir.” 

 “…kutsal milli özgürlük ağacını ideolojik küf hastalığından kurtarmak için en iyi zaman askerliktir. Havadan atılan broşürler köylülerimize yeni bir ideolojik küfün ülkemizi kasıp kavurmaya başladığını anlatıyor. Bu yeni tür haince yayılıyor. Bu sinsi bir düşman, bizi Tanrı’dan ve saltanattan uzaklaştırıyor. Hareketimiz bu düşmana karşı yönelmelidir. ‘İzm’ salgınıyla beraber, ‘sosyalizm’, ‘anarşizm’, ‘emperyalizm’ ve ‘komünizm’ gibi. Altın küre üzerinde güneş lekeleri çoğalmaya başladı, Tanrı, ‘Kızılları’ aydınlatmayı reddediyor. İtalya, Fransa ve İskandinavya gibi bazı ülkelerde, hippi ve barışçıların ortaya çıkmasından dolayı bilim insanları, güneş lekelerinde artış öngörüyor; kuzeydeki yasa ve düzen başkanı olarak, yüksek kamu memurları olan sizlere belirtmeliyim ki toplumumuzun sağlıklı unsurlarını korumalıyız ve hasta olanları iyileştirmeliyiz. Bu gece düşman şehrimizde bir toplantı yapacak ama biz bir ‘izm’ değiliz, biz ‘demokrasiyiz’ Toplantıyı yasaklamayacağız, muhalefetin gösterisini de engellemeyeceğiz! Bu sağlıklı antikorlarla birlikte toplumun hastalıklarıyla savaşmalıyız….”

Yönetmen Costa Gavras’a göre faşizm ve çürümüşlük dünyanın her ülkesinde ortaya çıkabilir. Bu filmde konunun hangi ülkede geçtiği söylenmese de Yunanistan’ın 1960’lı yıllarının ve 1967-74 arasındaki cunta döneminin anlatıldığı açıktır.

Başlangıçta, milletvekili Z bir konuşma yapmak için hazırlanmakta, yöneticiler ise bu konuşma programından rahatsız olduklarından Z’yi engellemeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle tutulan salonları kapatmak, aşırı örgütleri ve halkı kışkırtmak, tetikçi serserilere milletvekilini yumruklatmak, gösterilerle protesto ettirmek gibi bir sürü müdahalede bulunurlar.

Milletvekilinin Öldürülmesi

Parti üyelerince güçlükle bulunabilmiş küçücük bir salona girerken de saldırıya uğrayan ve hafif yaralanan milletvekili Z kürsüde, ülkelerinde yabancı üsleri ve savaş istemediklerini, ne Amerika ya da Rusya yanlısı olduklarını, yalnızca silahsızlanma istediklerini, silaha harcanacak paranın eğitime, sağlığa harcanması gerektiğini anlatan bir konuşma yaptıktan sonra salondan ayrılırken, çıkışta bir yanda destekçileri öte yanda protestocu aşırı milliyetçiler ve dizili polislerin arasından geçtiği sırada hızla gelen küçük bir kamyonetin içindeki iki kişi milletvekili Z’nin kafasına sert bir cisimle vurup onu öldürürler.

“Bana vurdular neden? Barışı istemedikleri için, neden düşüncelerimize şiddetle yanıt veriyorlar, neden aşırı örgütlere, ses çıkarmıyorlar, çünkü bütçenin yarısı silahlanmaya gidiyor, bir top atılıyor bir öğretmenin maaşı toz oluyor, işte bu yüzden toplantılarımızı engelliyorlar, bize saldırıyorlar, halka gerçekleri anlatmamız gerekiyor…”

Costa Gavras, sinema sanatı açısından çok başarılı bu yapıtında, ilk giriş müziğinin ritmini gittikçe yükselterek filmi de o derece hızlı bir biçimde ilerletir. Sürekli bir gerilim, sinirleri zorlayan olaylar, kamu yetkililerinin olay öncesi ihbarları önemsememesi ardından da olayı kaza gibi yansıtmaya çalışmaları, barış ve demokrasi yanlısı tüm muhaliflerin, terörist, militan gibi şeytanlaştırılmaya çalışılması ve derin kirli ilişkiler ile film devinim içerisinde ilerliyor…   

Kara Propaganda

Z filmi, baskıcı yönetimi, aşırı milliyetçi toplulukların sinir uçlarıyla oynanarak oluşturulmuş cehaletin örgütlü canavara dönüşmüş biçimini ve kötüniyetli siyasilerin eğitimsiz bırakılmış toplulukları ulusal ve dinsel sözlerle kışkırtmalarını ve sonuca ulaşmak için her yolu uygun görmelerini etkileyici bir sinema diliyle anlatıyor.

“Din ve saltanat, sonsuz ülkemizin iki dayanağıdır ve Batı Hıristiyan uygarlığının. Artık sermayedar ya da işçi olmayacak, ya da sağ, ya da sol… Bize gereken birleşmiş bir halk! Bize temizlik lazım, entelektüel pisliklerden başlayarak! Yandaki kitapçı!…”

Sözgelimi, aslında ülkesinin bayrağının olimpiyatta dalgalandıran şampiyon, bilim insanı, barışçıl ve başarılı bir kişilik olan milletvekili Z’yi (gerçek yaşamda Lambrakis) öldürmek için toplanan ve örgütlenen aşırı milliyetçiler onun kim olduğunu, düşüncelerini, başarılarını bile bilmemektedirler, hatta toplantı zamanı onun yerine yanlış bir partiliyi döverek linç etmeye çalışırlar.

Lambrakis cinayeti, çok güçlü ve yasa tanımaz derecede örgütlenmiş bir hükümetin engellemeleri, tehditlerine karşın onurlu ve namuslu yargı görevlilerinin çabalarıyla ve bağımsız basının dik durmasıyla çözülür. Bu da bağımsız ve yansız yargının ve basının bir ülke için ne denli önemli olduğunu gösterdiği gibi, toplumsal ahlakın, vicdanın da önemine bir vurgudur. 

Ancak filmin sonunda, gerçekler gün ışığına çıkmış olsa da tüm kamu görevlileri küçük cezalarla kurtulurlar. Öyle ki, mahkemeler sürerken tüm tanıklar ve hükumetten bir milletvekili kazalara kurban gider ya da kuşkulu biçimde ölürler; soruşturmaya bakan savcı görevden uzaklaştırılır, olayın aydınlatılmasını sağlayan gazeteci hapis cezası alır, Lambrakis’in çevresindeki herkes de ya sürülür ya da anlaşılmaz biçimde ölür. Herkes hükumetin düşeceğini ve aşırı örgütlerin zamanla yok olacaklarını ve seçimlerle yönetimin sol partiye geçeceğini düşünse de çok zaman geçmeden Batı işbirlikçileri cuntacılar yönetime el koyar, ilk iş olarak iki tetikçiyi serbest bırakırlar ve yasakların daha da genişlediği karanlık bir dönem başlar…

Yasaklı Sözler

Filmin sonunda yönetmen Gavras, Albaylar Cuntası’nın yasakladığı her sözcüğü ve adı tek tek sayar: Uzun saç, mini etek, Sophokles, Socrates, Tolstoy, kadeh kaldırma, grev, ansiklopedi, Beatles, Sartre, Çehov, basın özgürlüğü, sosyoloji, Beckett, Dostoyevski, modern matematik, modern sanat ve Z harfi gibi…

İlk tümcemde de belirttiğim gibi Eski Yunanca “yaşıyor” anlamına gelen Z harfi özgürlük ve demokrasi direnişinin asla ölmeyeceğinin simgesidir ve tüm dayatılan yasaklara ve baskıya karşın hiçbir yerden silinememiştir.  

52 yıllık bu film, siyasal öngörüleriyle o günden günümüze dünyadaki gelişmelere bir ayna tutuyor. Batılı güçlerin yeryüzünün her yerindeki ülke yönetimlerini istedikleri güce teslim edebilmek için nasıl zemin hazırlandıklarını, bu işleri nasıl gerçekleştirdiklerini, halkı nasıl birbirlerine düşürdüklerini ve nasıl başarılı olduklarını görmek ve anlamak isteyenlerin bu filmi kesinlikle izlemesi gerektiğini düşünüyorum.

 

 

Kaynakça

https://www.sosyalbilimler.org/z-o-yasiyor/

https://tr.wikipedia.org/wiki/Z_(film)

https://www.bagimsizsinema.com/z-olumsuz-film-elestirisi.html

http://hersanat.com/costa-gavrasin-olumsuz-eseri-z/

https://almanyalilar.com/2019/04/14/z-oeluemsuez/