Unutulan bir sanat gülmece (mizah)

Bugün ise Recep İvedik türü niteliksiz, sövgü ve argoyu dışarıda tutarak şunu söylemeliyim ki çok gereksinimimiz olmasına karşın gülmece sanatı neredeyse kalmadı. Facebook, twitter gibi alanlarda kendi sayfalarında direnen birkaç mizah sanatçısı dışında hiçbir hareketlilik yok. 

CEM BAYINDIR

Gülmece insanı güldüren, güldürürken düşündüren, sorgulamayı gerektiren gülünç, ilginç, sıradışı, eğlenceli kimi zaman argo dil kullanan bir sanattır ve temelinde eleştirellik vardır. Siyaset, gelenek, töre, iktidar ve adaletsizlikler ise gülmecenin beslendiği damarlardır. 

Öteden beri, Nasrettin Hoca, Bekri Mustafa, Bektaşi ve Temel fıkraları insanın, haksızlığa, yaşama karşı alaycı ve öfkeli tutumunu dile getirir. 

Gülmece Baskı Dönemlerinde Yükselir mi? 

Eskiler, darbe ya da baskı dönemlerini gülmecenin yükseldiği dönemler olarak nitelerler. Gülmecenin, Türkiye’de siyasal iktidara karşı ilk gerçek muhalefeti ise Markopaşa ile başlar dersek yanlış olmaz.  

Benim çocukluğumda da yani 1980’lerin başında da Gırgır, Çarşaf, Fırt gibi dergiler inanılmaz yürekli karikatürler ve yazılar yayımlarlar, espri ve gülmecede sınır tanımazlardı. 

Gerçekten de 12 Eylül’ün baskıcı dönemine karşın, toplumsal muhalefet kendini anlatamaz durumdayken bile, bu dergiler önemli bir görev üstlenmişlerdi. Siyasileri, iktidarı, parti liderlerini, yolsuzlukları, toplumsal gerilime yol açanları yerden yere vururlar, çizgilerle, yazılarla muhalif duruşlarını gösterirlerdi. Bu mizah dergileri, çıkartılan bazı yasalar, yönetsel işlemlerle, askeri yönetim ve sonraki dönemlerde gazete, dergilerde ve televizyonda hatta sanatın her alanında görebildiğimiz sansüre sonuna kadar da direnmesini bilmişlerdi. 

Gırgır’ın Babası Oğuz Aral 

Bu yeni tür dergiciliğin babası sayılacak karikatürist Oğuz Aral ve arkadaşları, sonradan onlara katılan gençlerin geliştirdiği bu gülmece alanı Türk halkında öyle bir kabul gördü ki örneğin Gırgır dergisiyle milyona yaklaşan satış sayısına ulaşıldı ve dergi dünyanın en çok okunan gülmece dergileri arasına girdi. 

Karikatüristler-Gülmece Yazarları  

Bu dergilerde, Oğuz Aral, Nuri Kurtcebe, Mim Uykusuz, Galip Tekin, Behiç Pek, Sarkis Paçacı, Tuncay Akgün, Mehmet Çağçağ, Cihan Demirci, Ahmet Yılmaz, Latif Demirci, Bülent Arabacıoğlu, Ergün Gündüz, Hasan Kaçan, Atilla Atalay, İrfan Sayar, İsa Efe, İsmet Çelik, Engin Ergönültaş, İlban Ertem, Necdet Şen, Gürcan Özkan, Atilla Atalay, Doğan Güneş, Bülent Morgök, Metin Üstündağ, Meral Onat, Can Barslan, Uğur Durak, Mehmet Polat, Eda Oral, Gülay Batur, Özden Öğrük, Ramize Erer, Bülent Benli, Birol Bayram, Bülent Dayıoğlu, İlhan Özsoy, Zeynel Esen, Murat Kürüz, Yavuz Nufel, Muzaffer Abayhan gibi adlar hemen hemen toplumun tanıdığı, bildiği, izlediği gülmece ustaları (karikatürist ve mizah yazarları) olmuşlardı. 

Gülmece Dergilerinin Güçlerini Yitirmesi 

1989 ve sonrasında, gülmece dergileri çeşitli anlaşmazlıklardan ve ekonomik güçlüklerden bölündü, yeni çıkan dergiler de bir daha eski parlak günlerine yaklaşamadı. Kuşkusuz, bunda gelişen teknoloji, kişisel kavgalar, karikatür alanında yaşanan değişim gibi birçok nedeni saymak gerekir.  

Benim bu döneme tek kişisel eleştirim, karikatürün sözü-yazıyı çok kullanmasınaydı, ki bu bugün bile sürüyor. Çünkü karikatür bir çizgi sanatı olduğu, yazının mümkün olduğunca az kullanılması gerektiği halde, 1980’lerde Türk karikatürü birdenbire söz/yazı ağırlıklı bir biçime sokularak, yazının çizginin önüne geçmesi ile karikatür neredeyse çizgi romana dönüştürülüyor, bu bir süreliğine karikatürü popülerleştirse de karikatür sanatını geriye götürecek bir konuma sokuyordu. Böylece hem karikatür sanatı geriye gittiği gibi dergilerde gülmece yazılarının da azalmasına yol açıyor ve çizgiyle sözün iç içe girmesi, karikatürün özünün değişmesi okuru düşünmeden eğlenmeye, yani kolaycılığa alıştırıyordu. Okurlar artık okumaya değil bakmaya başladılar. Dergi yöneticileri kaliteli gülmece yazılarının üretilememesine yorsalar da söz-yazılı karikatürlerin bolluğundan dergilerde gülmece düzyazı oranı düşe düşe mizah anlatısına, öyküye neredeyse hiç yer kalmıyordu. 

Modası Geçmeyen Gülmece Ustaları 

Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü düzeyini tutturabilen yazarlar yetişmiyordu. Sanatın ve edebiyatın her alanında olduğu gibi gülmece yazını da kısır bir döneme girdi. Medya, internet alanındaki baskının doruk noktasını gördüğümüz bu günlerde yükselmesini beklediğimiz gülmece sanatı kanımca daha da çöküşe geçti. 

 

Bugün gülmece konusunda o Gırgır, Çarşaf, Fırt, Leman günlerine hiç yaklaşamıyoruz, gülmece yazarları da hele de siyasi eleştiri, siyasi gülmeceyi üretemiyorlar. Artık dergilerdeki genelde söze ağırlık veren karikatüristler konu ve espri sıkıntısı çeker oldular. Güçlü çizerlerin yanında konu ya da espri üretecek kişilere rastlıyoruz ki buna “Tümer Geban-Bahadır Boysal-Can Barslan” örneğini verebiliriz. 

Ayrıca, o dönem, karikatürist-yazarlardan, Cihan Demirci “laforizma”, Metin Üstündağ da “aforizmalar” diye tanımladıkları; çok bilinen, kullanılan deyimleri, bilindik sözleri, siyasi sloganları ve argo sözlerin bazı yerlerini ya da harflerini değiştirip özgün ve yaratıcı bir gülmece alanı oluşturmuşlardı. Cihan Demirci’nin “Geyik Muhabbeti” sözü bir deyim biçime geldi, tüm toplumca kullanılır oldu. Gerçekten de bu ince gülmece sözlerinin bazıları öyle bir kabul gördü ki anonimleşti. Metin Üstündağ ve Cihan Demirci’nin birçok sözü topluma karışmış oldu. 

Mizahın Yerini Saçmalık Aldı 

Bugün ise Recep İvedik türü niteliksiz, sövgü ve argoyu dışarıda tutarak şunu söylemeliyim ki çok gereksinimimiz olmasına karşın gülmece sanatı neredeyse kalmadı. Facebook, twitter gibi alanlarda kendi sayfalarında direnen birkaç mizah sanatçısı dışında hiçbir hareketlilik yok. 

Belki de bize yaşatılanların, gördüğümüz inanılmaz işlerin, utanmazlığın, yüzsüzlüğün ve eleştiriye tahammülsüzlüğün binlerce örneği, mizahın önüne geçmiş olduğundandır ki artık gülmece üretemiyor, okumuyor, izlemiyoruz. Bunda internetin yazılı kağıdın önüne geçmesi de bir etken olabilir ama baskı ortamının özgürlüğü tümüyle tıkadığı, çirkin ve ayrıştırıcı siyasetin, bel altı üslubun ve ekonomik sorunların halka güler yüzlü olmayı, gülmeceyi unutturduğu da bir gerçek.

Evet, gördüklerimiz-yaşadıklarımız, ülkenin inanılmaz durumu, içler acısı seviye, kanıksanmış skandallar yani yaşamın soğuk gerçekleri gülmecenin sınırlarını çoktan aştı; gerçeklik ile saçmalık birbirine karıştı, komik, trajikomik, kara mizah haline geldi. Ama tüm bunlar gülmece sanatında iyi yazarların, iyi dergilerin, iyi çizerlerin, iyi filmlerin azaldığını, kaliteli yapıtların bir türlü üretilemediğini, üretecek ortamın da kalmadığını görmemizi engellememeli. 

Peki, Aziz Nesin’in en az altmış yıllık kitapları bugün bile yok satmıyor mu, romanlarından çevrilen filmler büyük ilgi görmüyor mu? Rıfat Ilgaz da öyle değil mi?  Örneğin Hababam Sınıfı bugün bile çekiciliğini sürdürmüyor mu? Çünkü hem birikimli yazarlardı hem de gözlemledikleri insanı, insandan olanı olduğu gibi anlatıyorlar; sağlam duruşları ve dünya görüşleriyle ürettikleri yapıtlarında hem eleştiriyi hem de çözümü sunuyorlardı… 

Sonuç 

Baskı ve engelleme ne denli büyük olursa olsun gülmecenin varlığını sürdüreceği kuşkusuz. Çünkü gülmecenin gücü toptan tüfekten çoktur ve gücü elinde bulunduranları tedirgin eder. Batılı bir yazarın dediği gibi, insanın özgürleşmesinin başlangıcı otoriteye gülme ve onunla alay etme yeteneğidir. Ben toplumun üzerindeki mutsuzluğun ve karamsarlığın bir nedenini de çoktandır mizahtan uzak kalmamıza bağlıyorum.   

Neşenizin hep var olması ve yüzünüzün hep gülmesi dileğiyle yeni yılınızı kutlarım…