Yataklı balkon martıları

Aklımdan eğri çivilerle ilgili sorular geçiyordu. El koyulmuş dosyaların arasında saklanan seçimler geçiyordu. Boş tehditler savurarak beni alaşağı eden kalbim sonra. İlerlemeyen davam. Birkaç kez konuştun o aralıkta. O kadar uzun susmuştun ki sesin kurumuştu.

Gülçin Sahilli

Sahne kışa dönüyordu. Yaprak döke döke yüzü seyrelmişti sıralı çınarların. Uzun bir an bakıştık. Çınarlar geçiyor biz kalıyorduk. Zamanda bir tuhaflık vardı. Rüzgar da seyrelmişti. “Üstelik seni sevmiyor da…” dedikten sonra bir daha konuşmamıştın. Sabaha kadar bekledim dalların arasında.  Kaldırımdan gözümü bir an bile ayırmadım; elbet ayak izin belirecekti yeniden. Bir önceki konuşmamızda “Büyümeden görüşmeyelim” demiştin. Çok uğraştım ağartamadım aklımı. Görüşmedik.

Olaya zaman karıştı. Çınarlar yeniden yaprak yaprak kilo aldı. Kaz ayakları gezindi yüzümün çevresinde ama büyüyemedim ne yapabilirim… Elimden sayfa sayıları geceden sabaha küçülen kitaplar gelip geçti. Çoğunu birkaç sayfa okuyup sağda solda unuttum. Sermayenin duygusal kağıtlara binlerce saydığı günlerdi. İç çamaşırı giymeden dışarı çıkmak bir duruştu. Kuyruk acısı duruşu… Fırsat bulununca gönderilmemiş mektuplar… Okunmamış mektuplar… Yazılmamış mektuplar… Kaybeden mektupları…

Peki ya diğerleri… Aklımdan eğri çivilerle ilgili sorular geçiyordu. El koyulmuş dosyaların arasında saklanan seçimler geçiyordu. Boş tehditler savurarak beni alaşağı eden kalbim sonra. İlerlemeyen davam. Birkaç kez konuştun o aralıkta. O kadar uzun susmuştun ki sesin kurumuştu. Sana çınar yapraklarında biriken yağmurları içirdim. Kendini kandırma ustası olduğunu unutup tekrar hatırlayana kadar aynada tuttum seni. Geceleri şiir yazamadım. Mühür senin mühründü.

Bilirsin ben vazo kullanmam. Gelmesini istediğim şekilde gelmeyen çiçekler çöpte konaklar. Senden hiç çiçek gelmedi bana. Ağzı diken çoğaltan bir adamın gül sevmemesi. Birkaç kez poşet içinde dereotu, roka, maydanoz. Pek severdin balığın yanında ot salatasını. Gittim o eski evlerin arasında gezdim. Senin tek kişilik çocukluk sokaklarına sıkıştım. Giden bendim çantasına güneşi alıp. Yine de hep üşüdü omuzlarım. Sanırım senin eprimiş hırkan beni sarmadığından. Yalan söylemeye ihtiyacım olduğunda geri döndüm. Hırkan terk etmişti berjerin kıyısını. O olsa üşümezdim. Bunun seninle alakası yoktu. Hepsi yalnızlığımı alan o gri hırkanın yüzünden. Ben hırkayı seviyordum.

Olayın olduğu yerdeyim yine. Martılar erken başlamış rakıya, aralıksız kahkaha patlatıyorlar. Çınar yok bu sahnede. Böylece huzur da yok, hüzün de sen de… Ayak izini gördüğüme yemin edebilirim. Rüyamda saklambaç oynadığımdan belki. Geçen akşam fazla kaçırıp şiiri rezil olduğumdan konu komşuya. Bağıra bağıra tutunmaya çalışıp yaşamın tırabzanlarına. Bedenim yukarı çıkarken ruhumun yerin dibine batmasından belki. Bir daha gelirsen ne gideceğim, ne git diyeceğim. Söz versem dilim yanmaz ne de olsa yazık bir kızım. Kesin yine ya gideceğim, ya git diyeceğim. Yine de böyle kalmama izin vermesen. İmkansız bir ihtimaliz ne de olsa…

“Sen aşka zararlısın.” adlı bir kitap yazmışsın, haberi geldi. Bu kez orman biçimindeymişim. İyi de ben yeşillerle ilişemiyorum ki…  Kaç tablosuz koridor geçtim. Duvarları renk değiştiriyor ama yeşillenmiyordu. Eğri çiviler ceplerimdeydi.

Yeni bir eve taşınıyorum. Asansörlü bir apartman. O evin balkonu da geniş. Sen balkon geniş olsa yatak atarız derdin.  Sıcaktı dünyan, ben temmuzda dahi ürperirken. Geceleri kalkıp yıldız toplar, bana sarardın. O adını hatırlamadığım tuhaf saksı bitkilerinden de alırız. Söz bu kez elimi sürmem. Ben değince kuruyor nankörler. 

Yerini bilmediğin bir evi nasıl bulacağını dert ediniyorum. Bilmek istemediğini bilmezden gelerek. Çıkıp çıkıp bakıyorum. Köşedeki bakkala sorar diyorum. Bakkal her şeyi bilir. Gelincik Hanım, Çınar sokaktaki geniş balkonlu eve taşındı der. Kesin der. Neden demesin ki… Sen sormalısın o da demeli. Yoksa yazık! Bana gelmesen de balkonu görmeye gelirsin. Belki yine yıldız da toplarsın bir daha hiç üşümem.