Üç yıl, üç ay, üç gün sonra…

Bugün hep sıkıldığım halde eski hayatımdan daha zor bir geleceğin beni beklediğinin farkındayım herkes gibi. Bu aralar etrafımdaki esnafa, dükkâna gelen müşterilere bir punduna getirip şu soruyu soruyorum:

– Üç yıl, üç ay, üç gün sonra kendini nerde ve nasıl görüyorsun?

 

ASLIHAN TÜYLÜOĞLU

Zaman aslında bir değişimin dönüşümün adı. Eskiten, yıpratan, ufalayan, tüketen, bitiren, son veren bir süreç. Onu aylara, yıllara, takvimlere, saatlere bölmek bütün adlandırmalar gibi insanın ona hükmetme çabasından doğmuş bir bakıma. Adlandırılırsa sanki üzerinde bir tasarruf yapılabilecektir. Ama nafile. “Zamana karşı yürünmez, zamanla birlikte yürünebilir ancak.”[1]

Yeni kayıplar, hastalıklar, mali sıkıntılar…

Şu aralar zaman daha amansız, acımasız işliyor. Bize öyle geliyor çünkü varoluşumuz tehdit altında. Tüm dünya aynı tehlike ile boğuşuyor. Virüs, insanlara eşit ve adil davranıyor (!), kimseyi ayırmıyor. Son bir buçuk yılı bu tehdidin gölgesinde geçirdik. Dertlerimize endişelerimize sıkıntılarımıza bir de o eklendi. Hem o kadar ki onlardan daha kendini duyurur, ayırır oldu. Hiçbir şeyin eskisi gibi sürüp gidemeyeceğinin iyice ayırdına vardık. Her zaman öyledir ama bu sefer yadsıyamadan tam olarak farkına vardık. Kâh inanıp, kâh umursamayarak, kâh korkarak kâh işin aslı yasaklardan ibaretmiş gibi yasak çiğnemeye çalışarak hercümerç yaşadık. Umarım bu değişimi olumlu anlamda yaşayan vardır. Ama ben rastlamadım etrafımda. “İlaç diye bilinse de/kötü bir heykeltraştır zaman” demiştim bir şiirimde.[2] İşte öyle oldukça kötü yonttu bizi bu zaman ilaç olmadı bir derdimize. Yeni kayıplar yaşadık, hastalıklar, mali sıkıntılar…

Bugünleri kaybettik, geleceğimiz de iyice belirsizleşti.

Zamanı bölümlendirdiğimiz bir başka üçlü de geçmiş, bugün, gelecek… Geçmiş geçmiştir her durumda artık değiştirilemez. Bugün ve geleceğe odaklanmaya çalışsak da aslında bugünü ve geleceği şekillendiren de geçmiştir. Bugün ve gelecek de durmadan geçmişe eklenmeye devam eder. Bugün ve geleceğin ayağında ağır bir taş gibidir geçmiş. Gene de değiştirebilecek bir bugünümüz vardır ve bu geleceği de yapılandırabilir. Bunu biliriz. Oysaki bu süreçte bugünleri de kaybettik ve geleceğimiz iyice belirsizleşti. Kaybettiğimiz, sürüklendiğimiz her gün, geleceğe dair umut ve isteklerimizi enezeleştirdi.[3]

Nazım Hikmet, Dünya savaşlarından geçen yoksul çoğunluğu anlattığı, yoksunluklarını ironik olarak betimlediği “Büyük İnsanlık” şiirinde “Ama umudu var/büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor.” demişti ya handiyse o umut da elden gider oldu. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilirken “yarın ne olacak” sorusu bir sorun olarak önümüzde duruyor. Elde de aşı umutlarından başka bir şey yok.

Bugün hep sıkıldığım halde eski hayatımdan daha zor bir geleceğin beni beklediğinin farkındayım herkes gibi. Bu aralar etrafımdaki esnafa, dükkâna gelen müşterilere bir punduna getirip şu soruyu soruyorum.

– Üç yıl, üç ay, üç gün sonra kendini nerde ve nasıl görüyorsun?

Cevap mı?

Aynı:

-!? (Dudak büzülür, alt dudak bilmem anlamında sarkıtılır).

Sahi üç yıl, üç ay, üç gün sonra nerede ve nasıl olacağını düşünebilen var mı içinizde?


[1] Ursula K. Le Guin, Mülksüzler

[2] Aslıhan Tüylüoğlu, Balkon Yalnızları

[3] Metin Eloğlu’na sevgi olsun bu halk deyimi, o çok kullanmıştı.

PAYLAŞMAK İÇİN