Aydınlanma olarak bilim ve sanat

Bilim ve sanat, dünyayı/evreni yaratıcı yönden kavramanın biçimleridirler. Adı geçen her ayrımda ortak bir öze ve kökene sahiptirler. Estetik olanın, güzel olanın dışında başka bir yaratıcı etkinlik düşünülemez

 

PROF. DR. GÜLAY MİLLİ LOĞOĞLU

Üzerinde görüş birliği sağlanmış bir ‘’sanat’’ tanımlaması yoktur. Tanımlamaların çoğu da, felsefe ve bilim tanımlarıyla da ilişkilidir. Çok geniş bağlamda değerlendirildiğinde ise; ‘’en geniş entelektüel anlamıyla her şey sanattır, en geniş pratik anlamıyla her şey bilimdir’’.

Bilim ise, gözlemleyebildiğimiz evrenin deneysel, mantıksal ve gözlemlere dayalı olarak açıklanabilmesidir. Bilimi diğer disiplinlerden ayıran en önemli özellik, savunmalarını somut kanıtlarla sunmasıdır.

Cassirer’e göre, insan hiçbir koşulda tek bir doğal yeti ya da metafizik bir ilke ile açıklanamaz; insan ancak etkinlikleri ile anlam kazanır. Etkinliği ise, insanın simgeleştirme yetisidir. Simgeler dil, din, tarih, sanat ve bilim biçiminde yaratılır; böylece bu biçimler aracılığıyla insan kendi dünyasını kurar. İnsanın bu simgeleştirme yetisinin ürünleri olarak gelişen bilim ve sanat, dünyayı yaratıcı açıdan kavramanın biçimleridirler. Dolayısıyla ortak bir öze ve kökene sahiptirler. (1,3)

Sanat ve bilim, ‘’aramak’’ eyleminin etrafında gelişmiş, ana damarları çakışan, insana dair iki uğraştır. Öte yandan, sanat ve bilim ilişkisi bir ‘’mesafe’’ öyküsüdür de aynı zamanda. Bu öykü bazen uzaklık, bazen de yakınlaşma eğilimlerini barındırır. Sanat ve bilim arasındaki bu diyaloğun, her dönemde aynı yoğunlukta gerçekleştiği söylenemez. Yine sanat ve bilimde her çağda, her dönemde aynı evrimleşme hızı da söz konusu değildir. Platon ve Aristoteles’ten beri deney ve sanat bilgisi, birlikte değerlendirile gelmiştir; ancak günümüzde sanat ve bilimin kurumsallaşması ve gelişmesi nedeniyle aralarındaki organik ilişkiler yer yer kopmuş olsa da, yakın toplumsal görüngüler olarak bilim ve sanat, birbirleri ile doğrudan ya da dolaylı olarak etkileşmektedirler. (1)

Bu etkileşim bağlamında ele alınabilecek ortaklıklar:

-Sanat ve bilimde yaratma: Bilimle sanat, bilim insanıyla sanatçı arasında bilgi tarzına bağlı yakınlıklar bulunduğu gibi; hem yaratıcılık, hem de dünyaya, yaratıcılığa bakış açısından da benzerlikler bulunmaktadır. Ancak bilim insanı nesnesini/olgusunu açıklarken, daha önce onunla ilgili olarak ortaya konulan geçerli ve güvenilir nesnel bilgilere dayanarak ve bu bilgileri olduğu gibi kullanarak yeni bir adım atar. Sanatçı ise yeni bir adım atarken, daha önce bir başka sanatçı tarafından doğru olarak yorumlanmış bir gerçekliği kendi bakış açısıyla yorumlamak üzere yeniden kendisine nesne yapabilir. Buradaki farklılığın temelinde, bilimde gerçekliğin açıklanmasının, sanatta ise gerçekliğin yorumlanmasının söz konusu olmasıdır. Yani sanatçı mevcut nesnesini değiştirir, bilim insanı ise mevcut nesnesini/olgusunu değişikliğe uğratmadan, somut kanıtla açıklar. Öz olarak söylemek gerekirse; sanatçı yaratma etkinliğini gerçekleştirirken bilim insanına göre daha özgürdür ve sanatsal yaratma süreci öznel boyutu da içerir.(1)

-Sanat ve bilimde özgürlük: Yaratma etkinliğinin yanı sıra bilim ve sanatın kesiştiği bir başka alan, özgürlüktür. Bu, bilim ile sanatın, kendilerini var etme konusunda serbest ve güdümsüz olmaları anlamına gelir. Çağın buyruklarına boyun eğmeden, nesnel koşulların dayattığı zorunluluklara bağlı kalmadan, sadece kendi iç dinamiklerine göre serbestçe var olmalarıdır. Einstein’ın belirttiği gibi, ‘’Özgürlük olmasaydı ne Shakespeare, ne Goethe, ne Newton, ne Faraday, ne Pasteur yetişirdi. O olmasa ne halk için konforlu evler olurdu, ne demiryolları, ne telsiz telgraf, ne salgınlara karşı korunma çareleri, ne ucuz okuma kitapları, ne kültür, ne de herkese açık sanatlar.’’ ‘’Buluşlar, keşifler yalnızca özgür insanlara vergidir, yalnız onlar yaratabilir modern insanların hayatını yaşanmaya değer kılan düşünce eserlerini.’’(1)

Sanat da yaratıcı bir eylemdir; en azından teorik bağlamda, sanatın estetik zorunluluklar dışında boyun eğebileceği bir zorunluluktan söz edilemez. Sanatın doğasında başkaldırı vardır. Sanat direnir. Yasaklar yaratmanın yönünü değiştirebilir, ancak yok edemez; belki soyut dışavuruma iter. İslamda resmin günah sayılması nedeniyle minyatür, çini, hattatlık, süslemeye yönelinmesi  gibi. (1)

-Sanat ve bilimde estetik: Sanattaki estetik kategoriler kendiliğinden anlaşılır ve/veya doğalmış gibi görünmektedirler. O halde, bilimde estetik ne anlama gelmektedir? Bilimsel yaratmadaki işlevi nedir? Güzel kavramı fiziğe, matematiğe, biyolojiye nasıl uygulanmaktadır?

Bilim ve sanat, dünyayı/evreni yaratıcı yönden kavramanın biçimleridirler. Adı geçen her ayrımda ortak bir öze ve kökene sahiptirler. Estetik olanın, güzel olanın dışında başka bir yaratıcı etkinlik düşünülemez. (4)

Bilim; doğadaki nesnel gerçekliğin, bilgiye dönüştürülmek üzere açıklanabilmesi için araştırılması, ve somut kanıtlarla sunulması değil midir? Doğada var olan gerçekliklerin estetik özellik taşımadıkları söylenebilir mi? Dahası, bilimsel çalışmalar sırasında uyulması gereken ilkeler bağlamında düşünüldüğünde; kanımca bilim etiği bir anlamıyla da, bilimsel alanın estetik özellikler bütünü olarak değerlendirilebilir. Burada konu felsefi boyuta da sıçramakta olup farklı bir kapsamdaki böyle bir değerlendirme, mevcut yazının çerçevesi dışındadır ve burada yalnızca farklı bir pencere açmak üzere, kısaca değinilmiştir.

Ortaçağ sanatçısı yaşamdan değil, ‘’ruhtaki bir imgeden’’ yararlanıyordu; böylece sanatçı, doğanın kendisiyle yüzleşme yükünden kurtuluyordu. Rönesans sanat kuramı ise maddi ve biçimsel (ya da temsili) olmak üzere iki temel sorunla karşı karşıya kalmıştır. Bir yandan doğa görüngüleri hakkında bilimsel bilgi üretmek durumunda kalmış (insan bedeninin yapısı, işleyişi, duyguların ifade ediliş biçimleri, bitki ve hayvanlara ilişkin özellikler, katı gövdelerde ışık ve atmosferin etkileri, vd); öte yandan bu görüngüler bütününün iki boyutlu yüzeyde en doğru biçimde nasıl temsil edilebileceğine ilişkin bilimsel bir yöntem geliştirmek zorunda kalmıştır. Doğa bilimleri dediğimiz alan Ortaçağın sonunda henüz var olmadığı için, sanatçılar bizzat kendileri ilk bilim insanları olmak durumundaydılar; söz gelimi Leonardo da Vinci modern anatominin, mekaniğin, jeolojinin, meteorolojinin temellerini atıyordu… İkinci sorunsal ise, salt matematiksel bir yönelim taşıyordu: perspektif. (1,6)

Leonardo ustanın anatomi çizimleri

Rönesans, bilim insanı ile sanatçı kimliklerinin iç içe, birbirini bütünleyen kimlikler olarak görüldüğü bir döneme işaret etmekte. Leonardo da Vinci’nin görsel sanatlar ile fiziği, biyolojiyi, anatomiyi birbiriyle harmanlaması; Albrecht Dürer’in perspektif ve geometri merakı, ve devrin önemli matematikçilerinden öğrendiklerini eserlerine yansıtması, Pierro della Franceska’nın matematiksel bir bulmaca gibi işlediği perspektif, bilginin sınırlarının aranmaya başladığı Rönesans’ta sanatsal ve bilimsel çabanın iç içe geçtiğini göstermekte. (1)

Leonardo da Vinci, Vitruvius Adamı

Yeri gelmişken ‘’Yeniden Doğuş’’ anlamına gelen ve İtalya’da başlayarak tüm Avrupa’da farklı kulvarlarda ilerlemiş olan Rönesans Dönemi (15. ve 16. Yüzyıllarda Avrupa’daki aydınlanma hareketi) üzerinde kısaca durmak gerekirse; Leonardo da Vinci (ressam, heykeltraş, filozof, mimar, mühendis, astronom, anatomist, matematikçi…) Mona Lisa dahil ünlü tablolarının yanı sıra, insan vücudu üzerinde yaptığı çalışmalarla da tanınmakta olup, Vitruvius Adamı’nı da çizdi. İnsan vücudunda ‘’altın oran’’ı bulup, bunu yapıtlarına yansıttı.

Bu döneme damga vuran diğer yaratıcılar ise Michelangelo Buonarroti ve Rafaello Sanzio… Rönesans Dönemi sanatçıları arasında edebiyatçılar da var elbette: William Shakespeare ve Michel de Montaigne (düşünür ve edebiyatçı). Bu sanatçılar sadece ortaya koydukları eserlerle değil, kendilerinden sonraki yıllarda da sanata yön vermeleri ile bilinmektedirler. Rönesans, Ortaçağ ile Yeniçağ arasında kurulan köprüdür; Ortaçağ düzeninin çözülüp, Yeniçağ’ı oluşturacak ilkeler ile düşüncelerin belirmeye başladığı dönemdir. (7)

Rönesans Döneminde bilim alanında ilk akla gelen isimler olarak Nikolas Kopernik, kendisinden sonra Galileo Galilei, Kepler, Isaac Newton sayılabilir. Sanat ve bilim alanındaki ilerlemeler, Avrupa’da Ortaçağ’a ait (Karanlık Çağ) skolastik düşüncenin sonunu getirdi ve Aydınlanma Çağını başlattı. Bu öncü bilim insanları sayesinde tüm bir evren/dünya kavrayışı değişime uğramış olup; Descartes ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin felsefi düşüncesi de geliştirildi. Avrupa’daki endüstri devrimleri de bu sürecin oluşturduğu maddi temel üzerinde gelişmiştir. Aydınlanma çağında deney ve gözlem, aklın uygulama araçları ve bilimsel yöntemin ilkeleri olarak ortaya çıkmış ve doğa bilimlerinde çığır açıcı gelişmelere/bilimsel devrimlere kaynaklık etmiştir. Rönesans Dönemi ve Aydınlanma Çağında insan aklının özgür düşünmesini engelleyen dinsel dogmatizmden, her türlü vesayetten, geleneklerin baskısından kurtularak, sonuçta bilim, sanat, mimari, astronomi, tıp, doğa bilimleri gibi hemen her alanda olağanüstü gelişmeler oldu. Aydınlanma Çağında ortaya çıkan F. Bacon, R. Descartes, Voltaire, J.J. Rousseau, Diderot, A. Smith, I. Kant gibi düşünürler sayesinde deney ve gözleme dayalı bilimsel etkinliklerde çığır açıcı ilerlemeler başlamış, bilimsel buluşlara imza atılmış ve tüm bunlar Sanayi Devrimine giden yolu açmıştır. 17. ve 18. Yüzyıllardaki Aydınlanma Çağına doğru ilerlenirken; deney ve gözleme dayalı ilk bilimsel yayınları yapan bazı öncü bilim insanları arasında Isaac Newton, Rene Descartes, William Gilbert, Galileo Galilei, Kopernik, Kepler, Antoine Lavoisier sayılabilir. (2)

Aydınlanma döneminde doğa bilimlerindeki gelişmeler, Laplace’ın gök mekaniğini aydınlatması, fiziğin ısı ve elektrik üzerine araştırmalarla büyük gelişme kaydetmesi, kimyanın Lavoisier ile gerçek bir bilim halini alması, Dr. Jenner’in aşıyı, Fahrenheit’in termometreyi bulması, doğanın yapısını ve doğadaki gerçeklikleri doğru kavramış olan insanın doğa karşısındaki egemenlik güdüsünü tetikleyen örneklerdendir. Aydınlanma, insanın düşünme ve değerlendirmede din ve geleneklere bağlı kalmaktan kurtulup, ‘kendi aklı, kendi görgüleri’ ile yaşamını aydınlatmaya girişmesidir. (7)

Burada, aydınlanma sürecinde gelişen düşüncelerin siyasal/toplumsal alana yansıması sonucunda tetiklenen 1789 Fransız Devrimi de not edilmelidir.

Sanat bağlamında tekrar değinmek gerekirse; sanat, insandan insana bir ilişkidir de bir yönüyle, yerel ve özneldir. Bilimin evrensel ve nesnel olması, aralarındaki temel farklılığı oluşturur. Sanat duygu ileten bir araçtır. İnsanın anlık duygusunu soğuran ve onu aslı gibi başkalarına yansıtan bir ‘’obje’’ yaratıldığında, ona “sanat eseri’’ diyoruz. Her sanat yapıtı, onu algılayan her bireyi o yapıtı yaratanla, onu şimdi ya da önceden algılayan ya da daha sonra algılayacak olan herkesle bir tür ilişkiye sokar. Buna sanatın etkisi ya da izlenimi diyoruz.(5)

En geniş anlatımıyla, çevremizde insan yapıtı olan her şey sanattır; yeter ki bize bir duygu iletiyor olsunlar. Giysiler, ev eşyaları, yollar, köprüler, binalar, salondaki bir tablo, parktaki bir heykel, vd..; objeler/olgular bizi etkiliyorlarsa, birer sanat eseridirler. Sanat sürekli değişim halindedir ve özneldir; yani karşısındakine ilettiği duygu, onu algılayan kişiye bağlıdır, sabit bir işlevle tanımlanamaz. Bu özellik, onu diğer objelerden ayıran bir nitelik, bir çeşitlilik, bir zenginliktir. (5)

Sanat aracılığıyla düşünce iletimi ise duygu iletimi kadar kolay ve kendiliğinden değildir. Duygu iletimi için duyguyu verenin ve alanın özel bir çaba harcaması gerekmez; duygu iletimi kendiliğinden oluşur. Oysa düşüncesini iletmek isteyen kişinin bunun için özel bir çaba harcaması gerektiği gibi, düşünceyi algılayacak olan kişinin de benzer bir çabada bulunması gerekebilir.(5)

Tüm bu değerlendirmelerden sonra sonuç olarak söylemek gerekirse; ortak bir öze ve kökene sahip olan bilim ve sanatın kesişmemesi olası değildir. İnsan yaratıcılığının gerçekleştirdiği temel aydınlanma dönemleri, bilimsel devrimlerle birlikte sanatsal atılımların da damga vurduğu dönemler olmuştur. Duygu ve düşüncelerin bileşkesi olan sanat ile, birtakım yöntem, gözlem ve deney yolları kullanılarak bilgi üretme süreci olan bilim, sonuçta aklın/beyinsel işlevlerin ürünleri olarak gelişirler. O halde; akıl/bilim öncülüğünün olmadığı ya da terkedildiği toplumlarda, sanatsal ve bilimsel alanlardaki gerilemeler de kaçınılmaz olacak ve doğal olarak aydınlanmadan da söz edilemeyecektir.

İçinden geçtiğimiz günlerde özellikle sosyal medyada sıkça gündeme gelen ve bazı belediyelerin tanıtım amaçlı yaptırdıkları söylenen ‘heykellerin’, beni bu yazıyı hazırlamaya iten temel neden oluşturduğunu söyleyerek bitirirken; bu ‘yapıtlarla’ ilgili değerlendirmeleri okuyuculara bırakıyorum.

Son olarak; kirletilmeyen, yozlaştırılmayan hiçbir değerin kalmadığı içinde bulunduğumuz karanlık dönemin, aydınlanmaya ve güzelliklere evrilmesi umudu ve dileğiyle!…

Kaynaklar

1-Alioğlu N: Sanat ve Bilim İlişkisi. Folklor/Edebiyat 16(62): 217-228, 2010.
2-Baldan A: Aydınlanma böyle gerçekleşti…Kimdi o bilim insanları. https://odatv4.com (2020)
3-Cassirer E: İnsan Üstüne Bir Deneme (Çev. Necla Arat). Remzi Kitabevi, İstanbul, 1980.
4-Feinberg ve ark (1991): Bilim ve Sanat Üzerine. Hazırlayan Oğuz Özügül; Us Yayınevi, İstanbul.
5-Karaçay T: Bilim ve sanat. http://mail.baskent.edu.tr
6-Panofsky E: Bir Sanat Kuramcısı Olarak Dürer. Çev. Efe Çakmak; Sanat Dünyamız 60: 138-149, 2004.
7-Say A: Aydınlanmanın Göstergesi: Sanat. azizmsanat.org (2017).

Michelangelo, Musa

 

Leonardo da Vinci, Erminli Kadın

PAYLAŞMANIZ İÇİN