Sosyalist partilere mektup… Birleşmek için daha ne beklenecek

Cumhuriyet’in bütün kurumları yıkılmıştır. Medya özgürlüğün sesi olmaktan çıkarılmış, yargı, iktidar sahiplerinin sopası haline gelmiş, Türkiye’nin bağımsızlığıyla yükümlü ordu, iktidar gücünün etkinlik alanı içine çekilmiştir. Ülkenin en verimli arazileri türlü yollarla ele geçirilmekte, akarsular kurutulmakta, yaylalar inşaat alanı haline getirilmekte, dağlar siyanürle zehirlenmektedir. Ne işçinin ne köylünün ne meslek örgütlerinin gösteri ve yürüyüş hakkı mevcuttur. Günün görevi, sosyalist partilerin birleşik bir güç haline gelmesidir.

 CAFER YILDIRIM

Bugün, kurulduğu günden beri Cumhuriyet’i bir türlü hazmedememiş olan kadrolar iktidarlarının on dokuzuncu yılına girmiş durumdadır.

Bunlar niyetlerini peyderpey gerçekleştirmiş ve içinde bulunduğumuz tarih itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurumlarını yurttaş katında güvenilmez bir konuma düşürmüşlerdir.

Varlığı, ancak bağımsız olması ve tarafsızlığıyla tarif edilebilen yargı, iktidar sahiplerinin sopası haline gelmiştir.

Özgürlüğün sesi ve demokrasinin teminatı olan medya, özgürlük karşıtı ve demokrasi için bir tehdit halindedir.

Devlet içindeki güç dengelerinin odağında bulunan ve Türkiye’nin bağımsızlığıyla yükümlü bulunan ordu, iktidar gücünün etkinlik alanı içine çekilmiş, kurumsal iradesi ve halk nezdindeki itibarından azade kılınmıştır.

DAĞLARIMIZ SİYANÜRLE ZEHİRLENMEKTE

Cumhuriyet karşıtlarının amacı tabii ki cumhuriyet kurumlarının yerine yenilerini oluşturmaktır. Bu amaçlı gayretlerini de her gün bir adım öteye taşıma çabası içinde olduklarından şüphe duyulamayacak bir cesaretle ortaya koymaktadırlar.

Bir taraftan hilafeti dillendirerek, bir taraftan anayasadan laikliğin çıkarılmasını isteyerek ideolojik bir görüntü sergileyen bu kadrolar bir taraftan da ülkenin en verimli arazilerine ilgi duymakta, bu arazileri türlü yollarla ele geçirmekte, ele geçirmek için hiçbir çabadan geri durmamaktadır.

On dokuz yıl boyunca olduğu gibi hâlâ Türkiye’nin akarsuları, dereleri kurutulmakta; yaylaları inşaat alanı haline getirilmekte; dağları siyanürle zehirlenmektedir.

Kanal İstanbul, iktidar mensuplarının gözlerini diktikleri ve asla vazgeçmeyecekleri devasa bir rant kaynağı projesi olarak gündemdedir.

Bugün Türkiye’de ne köylünün sızlanma ne işçinin grev ne meslek örgütlerinin yaptırım ne de her türden sosyal zümrenin gösteri ve yürüyüş hakkı mevcuttur.

EN FAZLA GAZETECİNİN HAPİSTE OLDUĞU ÜLKE

Bugünün Türkiye’sinde yalan gerçeğe galebe çalan bir güç ve cesaret edinmiştir.

OECD ülkeleri arasında Türkiye, “Siyasal Hak ve Özgürlükler” açısından son sıradadır.

“Sosyal Adalet” bakımından 41 AB ve OECD ülkesi arasında 40’ıncıdır. İleri teknoloji ihracatı ise en düşük olan ülkedir.

“Dijital Rekabet Gücü” sıralamasında Türkiye, dünyada 152. sıradadır.

Sosyal Güvenlik Kurumu istatistiklerine göre ölümlü iş kazalarında Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında birinci sıradadır.

Ekonomik ve Kalkınma Örgütünün verilerine göre kadına yönelik şiddette Türkiye, OECD’nin 36 ülkesi arasında liste başındadır.

Gazetecileri Koruma Komitesi’nin raporuna göre ise Türkiye en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülkelerin başında gelmektedir.

On dokuz yıl boyunca ülkeyi yönetenler ülke içinde rağbet kazandıkça dış dünyada Türkiye itibar ve irtifa kaybetmiştir.

Biraraya gelmek için daha başka hangi koşulların bir araya gelmesi beklenecek?

TOPLUMUN ÖNÜNÜ AÇACAK SİHİRLİ CESARET

Bu olumsuz gidişata ve ülke olarak bizi bekleyen daha vahim geleceğe karşı, karşı duruşun gerçek önderlerinin devrimciler olacağı aşikârdır.

Toplumun önünü açacak sihirli cesareti ortaya koymak ve başarmak için bütün sosyalist dernek, platform, oluşum ve kuşkusuz en başta partilerin birlikteliği, bugün için Türkiye tarihinin her döneminden daha elzemdir.

Öyle anlaşılıyor ki ne kadar tarif edilirse o kadar da tarif dışı kalan bu sürecin atılımcı gücü devrimcilerden başkası olamayacaktır.

Dinden referans alan bir demagoji, tarihi tahrif eden bir ahlak, yoksulluğu sömüren bir riya ile karşı karşıyayız.

ÖNÜMÜZDEKİ SEÇENEK

Bu kuşatma çemberini ancak sosyalistlerin içtenliği ve çabası kırabilir. Bu tarihsel tuzağı ancak devrimcilerin birleşik gücü bertaraf edebilir.

Halkın dinȋ ve geleneksel duyarlıklarının ardına siperlenerek gücünü icra eden bu dinsel oportünizme karşı yan yana durmamanın, omuz omuza olmamanın, birlikte aynı cephede mücadele etmemenin hiçbir gerekçesi olamaz.

Günün görevi, merkezde duran, demokrasiden yana olan partilerin birliktelik oluşturması kadar sosyalist partilerin de birleşik bir güç haline gelmesidir. Bunu gerçekleştirmek için daha başka hangi koşulların bir araya gelmesi beklenecektir.

Önümüzdeki seçenek ya birlikte inşa ettiğimiz demokratik bir Türkiye ya da ihvancı oligarşinin esaret rejimidir.

Cafer Yıldırım/Şair

PAYLAŞMAK İÇİN