Sordum Yeşil Zeytine

Öyleyse sahibi olmadığın ağaçları talan edemezsin! Değil yerlerinden etmek, köklerini incitmek, yaprağını koparırken izin istemelisin. Değil mi ki senin pis karnını doyuruyor, en azından onun hatırına dokunmamalısın!

 

 

EMİNE SUPÇİN

Zeytinliklerin tarumar edilebilmesine yönelik kararnamenin çıktığını öğrendiğim günden beri ne durduğum yerde durabiliyorum, ne de başka bir şey düşünebiliyorum. Yazıyorum, yazdığımı beğenmiyorum. Siliyorum içime sinmiyor. Tam beş ayrı yazı kaleme aldım ama ne duygularımı tam ifade edebildim ne de düşüncelerimi. Beynim kafesi dar gelmiş yaban kuşları gibi çırpınıyor ve sözcükleri beğenmiyor…

Nasıl yol aldığımı bilmeden, 10-15 yıl önce babamla diktiğimiz zeytin ağacının yanında buldum kendimi. Genç gövdesinin altına oturdum ve incitmeden serincecik bedenine yasladım yanağımı. Biliyormuş her şeyi. Öyle olur, bilir onlar.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum o başladı konuşmaya. Benim soluklanmamı beklemişti ama onun yüreğinin telaşlı atışını duyuyordum içimde. Öyledir, ağaçların frekansına ayarlarsan kendini, onlarla konuşabilirsin ve hatta kalbinin atışını duyabilirsin. O senin frekansına geçmez çünkü sanıldığı kadar yüce bir varlık değildir insan. Ayrıca sözcükle konuşacak kadar da aptal değillerdir. Erika söylemişti kaç yıl evvel. Duygu kodlarının matematiğini öğrenmelisin demişti. “Matematik mi dedin sen?” oluvermiştim. “Hı hı. Matematik bilmezsen çözemezsin evrenin sırrını ve duyamazsın başka varlıkları.” O gün anlamıştım, matematik bilmeyen toplumların neden sefil olduklarını.

Kedilerin kendini sevdirmek isteyince insana sürtünmesi gibi yanağımı gezdirdim zeytin ağacımın gövdesinde.

“Üzme kendini,” dedi, kederimden düşen damlayı içine çekerken. “Senin ataların değil miydi, eceli gelen it cami duvarına… diyen?” Doğru diyordu atalarım. Eceli gelip geçeli çok olmuştu bu kıymet bilmez güruhun ama ha deyince de gelivermiyordu işte ecelleri.

“Üzülme, çünkü her şeyin olağan bir akışı ve bedeli vardır.” Akışı anlamıştım. Fakat bedel sözcüğünü anlamamıştım. Öğrenecek çok şeyim vardı elbette.

Doğallığı bozan tek unsurun insanoğlu olduğunu ve doğanın gözünde insanın çocuk, genç ya da yaşlı diye kategorize edilmediğini biliyordum. Masum çocuklar geçti gözümün önünden, cız etti içim.

Masum olan yalnızca çocuklar değildi ki! Ağaçlar, hayvanlar, nehirler, dağlar… İnsanın bir bir tükettiği, yok ettiği her zerre. Şimdi de bin yıllık zeytin ağaçları…

“Üzülme diyorum çünkü olacaksa olacaktır.” İtiraz etmek geldi içimden. Yanağımı çektim gövdesinden. Böylesi bir kabulleniş bilgeliği için gelmemiştim ben. Bir şey yapmalı, kendimizi ağaçlara zincirlemeli, ayak diremeli gerekirse ölmeliydik ama vermemeliydik kocamışlarımızı, koca bilgelerimizi.

“Vatan için ölenleri çok gördü bu topraklar. Oysa uğruna ölünecek değer; uyanış.” Oysa hiç uyanmadık biz. Çünkü hiç uyanmak için ölmedik. Ölmeden uyanılmaz mıydı acaba? Hani bir sözcük, bir cümle, bir inanış; işte öyle bir şey olsa ve farkına varsa insan…

“Farkına varmak için fark etmek gerekir. Kör ve sağır olanların yönettiği dünyanın içindeyiz. Yönetilmek arzusundan vazgeçmediğiniz sürece, erki eline geçiren kırar, döker, yağmalar.”   

 Yönetilmekten vazgeçmediğiniz sürece deyivermişti. Öyle ya, neden yönetilsindi insanlar. Neden bir tek canavarın, ateş saçan ağzının iki dudağı arasında olsundu karar. Neden zeytinliklerin sahibi köylülerin söz hakkı olmasındı?

“Sahip mi dedin?” Duyduğum son cümlesi buydu. Sustu. Kazara çıkmıştı ağzımdan. “Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan” diyen Yunus’un öğretisi çıkıvermişti aklımdan. İnsanca düşünüyordum, aşağılıktım o an. Utandım…

Dertleşmek için gittiğim yerden sopa yemiş gibi dönüyordum. Doğayı anlamayan insanın çok sopa yemesi gerekiyordu kesin.

Kimse kimseye ait değildi ve hiçbir varlık sahiplenilemezdi. Öyleyse sahibi olmadığın ağaçları talan edemezsin! Değil yerlerinden etmek, köklerini incitmek, yaprağını koparırken izin istemelisin. Değil mi ki senin pis karnını doyuruyor, en azından onun hatırına dokunmamalısın!

Van Gogh, Zeytin Ağaçları korosu – Grove of Olive Trees –

 

PAYLAŞMANIZ İÇİN