Son’un iyi tarafı henüz çizilmemiş olmasında

“Güzel bir cümleye nokta koyar gibi ölmelisin.” demiştim bir şiirimde. Furuğ’sa; “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla”demiş. Öyleyse uçmanın, güzel cümleler yazmanın hayatımıza giren yenilikleri kucaklamanın, henüz nefes alırken tadını çıkartalım…

ASLIHAN TÜYLÜOĞLU

Bazı güzel şeyler başlarken insanlar bunun tadını çıkartır,  mutluluğunu içinde duyar ve o anı yaşarlar. Hayatın sunduklarını kaçırmazlar. Bir de benim gibi daha başlarken işin sonunu düşünen insanlar vardır. Hayatlarını aşırı denetler ve ipleri elden bırakmayı istemezler. Her şeyin bir sonu olduğunu bilirler. Eh doğrudur da bu. Ama bir başlangıca “ne zaman” ve “nasıl” olacağı bilinmeyen “mutlu mu” “mutsuz mu” biteceği henüz yapıp edeceklerinize bağlı bir“son” için şans vermemek nasıl bir “bedbaht” durumdur.

SON’LARI SON’SUZLAŞTIRMAK

Çocukken okumayı çok istediğim bir romanı daha ilk sayfaları okurken bitireceğimi bilmek beni üzerdi. Kahramanları alır, yanımda gezdiririm onlarla konuşurum. Hayatım bir anda zenginleşir. Onları yazan yazarın yerine geçer, romana benim hayatımdan da birkaç kişi eklerim. Kendi kişilerimi ve mekânlarımı o yazarın yöntemi ve üslubuyla zihnimde yazar, hikayelerini romana eklerim. Böylece hayat değişmiş zenginleşmiş olur. Yalnız benim bildiğim bir zenginlik ama, neyse. Kitap bitince o kahramanlar, ne kadar haftalarca başucumda duran kitap gibi bir süre daha yaşasalar da kendi hayatlarına çekilirler; ben de onları uğurlamak zorunda kalırdım. Yine de romanı çok kısa bir sürede okumaktan ama sona yaklaştıkça yavaşlamaktan kaçınamazdım. Bitirince, bir süre daha romandan rast gele sayfalar açıp ara ara okuyarak birkaç gün hiçbir şey okumadan onunla oyalanırdım. Bazen de aynı yazarın bir sonraki romanına hemencecik başlar böylece önceki kahramanlarını da o romana transfer eder, birleştirir ve yeni yaşantılarını seyrederdim. Bu şekilde  “son”ları ötelemiş, ya da kendimce sonsuzlaştırmış olurdum. Böylesi bir okumayı her yazara yapamazsınız ama iki üç yazarınız varsa bile yeterli.

SAYISIZ BAŞLANGIÇ

Hayat da romanlar gibi sonu olan bir anlatı değil mi? İçinde beklenmedik şeyler taşıyor. Sayısız başlangıç… Sırf daha başında bilmediğin bir sonun gelip onu gölgelemesine, başlamaların sevincine, heyecanına hüzün karıştırmasına izin vermemeli insan. O başlangıcı doya doya yaşamalı. Daha yaşanmamış bir son için onu harcamamalı. Evet, gerçekçi olmak lazım. Ama gerçekçiliği karamsarlıktan ayırmak hayata güvenmek ve mutlu sonların da birer gerçek olduğunu akıldan çıkartmamak gerek.

Furuğ: “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla”.

ÖYLEYSE GÖĞÜ İÇİNE ÇEK

O yüzden başlangıçlardan korkmamaya karar verdim. Onlar güzel bir romanın ilk sayfaları gibi yeni duygular, yeni kahramanlar yeni yaşantılarla dolu, üstelik kendi hayatını yazan da sensin. Ona mutlu bir son düşün. “Güzel bir cümleye nokta koyar gibi ölmelisin.” demiştim bir şiirimde. Furuğ’sa; “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla”demiş. Öyleyse uçmanın, güzel cümleler yazmanın hayatımıza giren yenilikleri kucaklamanın, henüz nefes alırken tadını çıkartalım ve hakkını verelim yaşadığımız her anın. Yoksa ne “uçuş”ne de “cümle” hatırlanır bir şey olur. Yoksa biz sonları düşünürken hayat akıvermiş, kaçınılmaz o “son” a bile varmış olur. Öyleyse göğü içine çek, yüksel ve o güzel cümleyi kurmaya devam et!

BEĞENDİYSENİZ PAYLAŞIR MISINIZ LÜTFEN