Bir gün yeniden o Al/Aydınlık’ta!

Satış rakamları bin 200’lere düşen, pusulasını iyice şaşırmış, kimsenin okumadığı bu mevkute, kökleri yakın tarihimizin derinliklerinde bulunan o “Al/aydınlık” gazete değil artık! Ben bu Ak/Aydınlık’ın değil, kökleri yakın tarihimizin derinliklerinde bulunan o Al/Aydınlık’ın 100. Yılını kutluyorum.

MECİT ÜNAL

Toplumumuzu derinden sarsan, yakın tarihimizdeki nice olayın 100. yılını yaşadığımız zamanlardan geçiyoruz.

1908 Jöntürk Devrimi’nin, 31 Mart İsyanı’nın bastırılmasının, Çanakkale Zaferi’nin, Erzurum ve Sivas kongrelerinin, Ankara’da yeni bir meclisin açılışının 100. yıllarını buruk bir sevinçle ama kaygıyla karşıladık.

Derin bir kaygıyla beklediğimiz en önemli 100. yıl ise 2023’ün 29 Ekim’inde kutlayacağımız Cumhuriyet.

2021 Haziran’ı ise, Türkiye’nin en eski gazetesi Aydınlık’ın Şefik Hüsnü Değmer öncülüğünde kuruluşunun 100. yılı…

bu Aydınlık’ın 100. yılını kutlayacak ne mecali ne niyeti, en önemlisi, ne de buna hakkı var!

Aydınlık’ın 100. yılının hayli sönük geçeceğini öngörüyordum. Öngörümde yanılmadım.

100 yaşını canlı etkinliklerle kutlayacak, alnı açık, başı dik bir Aydınlık yok çünkü ortada. İktidar gemisinde olmayı anti-emperyalizm, “vatan savaşı” diye lafz eden, saray resepsiyonlarında ikramlanmayı başarı gören bir Ak/Aydınlık var karşımızda.

Şu an yayımlanmakta olan gazete 100 yaşını bir özel sayı ile bağlısı Ulusal Kanal’da ise Nâzım Hikmet’in 58. ölüm yıldönümüne denk getirilen, bugünkü “Aydınlık”ı, ideolojik-siyasi tutumundan bir milim sapmamış büyük şairimizin yaşamı, mücadelesi ve şiirleri üzerinden aklayan “100. yılında Aydınlıkçı Şair Nâzım Hikmet başlıklı programla “kutlayabildi” ancak.

Çünkü satış rakamları yerlerde sürünen, en önemli yazarları ve okurlarının akın akın terk ettiği bu Aydınlık’ın 100. yılını kutlayacak ne mecali ne niyeti, en önemlisi ne de buna hakkı var!

Ben bu Ak/Aydınlık’ın değil, kökleri yakın tarihimizin derinliklerinde bulunan o Al/Aydınlık’ın 100. Yılını kutluyorum.

Şefik Hüsnü, Nâzım Hikmet, Doktor Hikmet Kıvılcımlı, Şevket Süreyya, Hasan Ali Ediz, Mihri Belli, Halim Spatar, Vahap Erdoğdu, Mahir Çayan, Bora Gözen, İbrahim Kaypakkaya, Erkan Yücel, Metin İlkin, Cemal Süreya, Nimet Arzık, Aziz Nesin, Metin Altıok, Hasret Gültekin, Hasan Yalçın, Emcet Olcaytu, Mahmut Şen, Halil Alkan, Hasan Hüseyin Demirel, Durmuş Uyanık, Hüseyin Mert, Mehmet Bedri Gültekin, Hikmet Çiçek, Ender Helvacıoğlu, Mehmet Ali Güller, Haldun Çubukçu, Sadık Usta, İsmet Aslan gibi burada adlarını sayamadığım yaşayan ve yaşamayan tüm aydınlıkçılarla kirinden pasından arınmış bir Al/Aydınlık’ta yeniden buluşacağımıza inanıyorum.

kökleri 180 yıl derinlikte bulunan gazete

Aşağıdaki yazıyı bundan on yıl önce, 2011 yılının 1 Mart’ında günlük yayına başlayacak Aydınlık’ın 90’ıncı yılı için yazmış, şiirlerimden bir dizeyle bitirmiştim:

“Dünyanın bir yanı karanlıkken bir yanı her zaman aydınlık”!

Benim gibi nice sosyalistin yıllarını verdiği Aydınlık’ın, o günlerde şiddetle karşı çıktığı ne varsa adım adım savunacağı ve savunduğu ne varsa adım adım terk edeceği bir noktaya gelebileceğini aklımın ucundan geçiremezdim.

Şimdi bugün, on yıl sonra yaptığım güncellemeyle on yıl önce yazdıklarımı geri alıyor değilim. Tüm hata ve eksikliklerine karşın, özellikle Ergenekon davaları ve Gezi sürecindeki o Aydınlık yine de “Al” bir Aydınlık’tı ve o günlerdeki toplumsal muhalefetin en etkili sesiydi.

Sonra 2014’ten itibaren bizim bugün bilmediğimiz “bir şeyler” oldu ve o “al” renk bir de baktık ki  “ak”laşıvermiş!

Bugünkü Aydınlık, AKP iktidarının yaptığı her şeye “anti-emperyalist” bir kılıf bularak onaylamaktan başka meselesi olmayan bir mevkutedir.

 Türkiye’nin en eski gazetesi

 

Şu!

Şu da!

Şuradaki de!.

Şuradaki işçilerin hepsi!.

Şunların yarısı!

Şu ateşçinin kendisi, kızı, karısı!..

Şu şimendiferci, şu vatman!

Şu patronunu selamlayan usta başı değil!..

Ötekisi!..

Şu bol paçaları dalgalı iki gemicinin ikisi!.

Şu iğneden

Parmaklarıyla dikiş diken

Kadınlar!..

Şu taşlı yolları çarıklarına dolayan,

Dağlardan

                    dağlara

                               güneşi kovalayan

Köylü ırgat!…

Şu Marks’in kafası,

Lenin’in gözüyle yazan muharrir!..

Sonra bu şiiri söyliyen şair!..

Bütün bunların,

                          şunların,

                                            onların,

                                                          hepsi…

Hepsinin alnında (güneşten) tacı!.

Hepsi Aydınlık’çılardan

Hepsi Aydınlık’çı.

Nâzım Hikmet bu şiiri 1924 yılının Kanun-u evvel (Aralık) ayında, Aydınlık gazetesinde yayımlar. Zor günlerin zor günleri izlediği zamanlardır. On yıl süren savaşlardan memleket bitap düşmüştür. Cumhuriyet ilan edileli henüz bir yıl olmuş, ancak savaşın izleri ülkenin her köşesinde henüz taptaze durmaktadır. Tarih, 1924 yılının Aralık ayı olduğuna göre, 87 yaşındaki bir şiirden söz ediyoruz demektir. Bu, şiirin yayımlandığı gazetenin yaşı hakkında bir ön fikir verir sanıyorum. Ama sadece ön fikir! Çünkü Aydınlık, 2011 yılının Haziran ayında 90 yaşına basacak. Bu da, gazetecilik tarihinin ancak 180 yıl geriye gidebildiği Türkiye’de, Aydınlık’ın Türkiye’nin yaşayan en eski gazetesi olduğu anlamına gelir. Ama bu eksiktir. Aydınlık, Türkiye’nin, kökleri 180 yıl derinlerde bulunan neredeyse tek gazetesidir de!

TASVİR’İ EFKÂR’IN, HÜRRİYET’İN, İBRET’İN MİRASÇISI

Türkiye’de ilk gazete, 2. Mahmud’un modernleşme hareketinin önemli bir Ayağı olarak 1831 yılında yayımlanmaya başlanan resmî ve yarı-resmî nitelikteki Takvim-i Vekayi’dir. Takvim-i Vekayi’yi, 1840’da Ceride-i Havadis izler. Türkiye’deki İngiliz misyonundan William Churchill’in imtiyaz sahibi olduğu bu ilk özel gazetenin amacı, İngiltere’nin Osmanlı topraklarındaki ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda kamuoyu oluşturmaktır. Birçok radyo ve televizyon kanalının yabancıları eline geçtiği günümüzle ne kadar benzer değil mi?

İlk özel Türk gazetesi ise, Agâh Efendi’nin imtiyaz sahibi olduğu Tercüman-ı Ahvâl’dir. 1860’ta yayımlanmaya başlanan gazetenin başında, hece vezni ve arı Türkçeyle şiirler yazan, ilk özgün Türk tiyatro oyununun da yazarı Şinasi bulunmaktadır. Paris’e gönderilen ilk öğrencilerden olan Şinasi, Paris’ten “ilim” yerine “aydınlanma” tahsil ederek dönecek ve İlk Türk aydın kuşağının öğretmeni olacaktır. 1862’de, Agâh Efendi ile fikir anlaşmazlığına düşer ve Tasvir-i Efkâr’ı yayımlar. Bir süre sonra da yönetimini Namık Kemal’e bırakarak siyasal nedenlerle Paris’e kaçar.

İşte ta, o zamandan beri bir gazete şu iki şey için vardır: Halka gerçekleri anlatmak, halkı ve karanlıkları aydınlatmak!

Şinasi ve Namık Kemal, Tasvir’i Efkâr’da işte bu iki şeyi gerçekleştirmek çalıştılar. Tasvir’i Efkâr’ı izleyen Namık Kemal ile Ziya Paşa’nın Londra’da yayımladıkları Hürriyet ile İbret’in gazetecilik ilkesi de buydu. Bugün 90 yaşındaki Aydınlık’ın Şinasi ve Namık Kemal’den devraldığı gazetecilik ilkesi de budur.

ZOR GÜNLER

1921’e gelinceye değin gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında pek çok gazete ve dergi yayımlanmıştır. 1921 yılında İstanbul’da yayımlanan Alemdar, Peyam-ı Sabah, İstanbul, Akşam, İleri, İkdam, Tanin, gibi gazetelere Haziran ayında bir gazete daha katılır: Aydınlık. Büyük bir bölümü işgal ve kuşatma altındaki Türkiye’de, Ankara’da kurulan TBMM hükümeti öncülüğünde kurtuluş savaşı verilmekte, Türkü, Kürdü, Lâzı, Çerkezi, Arabı, müslümanı, gayrı müslümü tüm Türkiye halkı dört cephede savaşmaktadır. Türkiye İşçi Köylü Sosyalist Fırkası’nın yayın organı olarak Dr. Şefik Hüsnü Değmer’in önderliğinde yayımlanan Aydınlık, Kurtuluş Savaşı’nı açıkça destekleyen bir yayın çizgisi izleyecek, Aydınlık’çılar bir yandan da kurtuluş mücadelesine katılacaklardır. Bu yayınlar, gazetenin çok geçmeden kapatılmasına neden olur. 1922’nin Temmuz’unda yeniden yayımlanmaya başlanırsa da, 1922 Ekim, 1923 Kasım ve Aralık aylarında tekrar kapatılan gazete, 1924 yazından itibaren 20 günde bir “Fevkalade Amele Nüshaları” başlığı altında yayımlanır. 1925 Şubat’ında Şeyh Sait ayaklanması üzerine çıkarılan “Takrir-i Sükun Kanunu” ve Bakanlar Kurulu kararıyla tekrar kapatılacak, Dr. Şefik Hüsnü ile birlikte 12 Aydınlıkçı İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak ağır hapis cezalarına çarptırılacaklardır. Yukardaki “Aydınlık’çılar” şiirinin şairi Nâzım Hikmet de mahkûm olan Aydınlıkçılar’dan biridir.

ZOR GÜNLERİN GAZETESİ OLMAK

Aydınlık 1968 yılının Kasım ayında aylık bir dergi olarak yeniden yayımlanmaya başlandığında, Hikmet Kıvılcımlı ile Mihri Belli gibi eski kuşak sosyalistlerle, Doğu Perinçek ve Vahap Erdoğdu gibi yeni kuşak sosyalistlerin bulunduğu geniş bir yazar kadrosu vardı. O günün koşullarının getirdiği Mili Demokratik Devrim tartışmasında görüş ayrılığına düşen yazarlar iki ayrı Aydınlık çıkarmaya başladılarsa da her iki Aydınlık da 12 Mart yönetimi tarafından kapatıldı. Kasım 1974’te yeniden yayımlanmaya başlanan Aydınlık 1975 Şubat’ında sıkıyönetim tarafından yeniden kapatıldı. Sıkıyönetimin kaldırılmasından sonra 1975 Ekim’inde aylık dergi olarak yayınını sürdüren Aydınlık, Mart 1978’de günlük gazeteye dönüştürüldü. Cemal Süreya, Doğu Perinçek, Muzaffer Buyrukçu, Rıfat Ilgaz, M. Halim Spatar, Tahir Özçelik, Sina Çıladır, Nimet Arzık, İsmet Zeki Eyüboğlu, Doğan Yurdakul, Abdullah Rıza Ergüven, Nezih Coş, Halil Berktay, Celal Üster, Cenap Nuhrat, Aydoğan Büyüközden, Turan İçli, Mehmet Ataberk, Orhan Bursalı, Fatma Bursalı, Nuri Çolakoğlu, Gün Zileli, Oral Çalışlar gibi yazarların, Köksal Çiftçi, Erhan Yalvaç, Sevinç Altan gibi çizerlerin yer aldığı, yaklaşık 2.5 yıl yayımlanan günlük Aydınlık, 12 Eylül 1980’de tekrar kapatıldı.

Aydınlıkçılar’ın bu arada çıkardıkları, “Ufuklar”, “Yeni Olgu”, “Gökyüzü”, “Saçak”, “2000’e Doğru” ve “Yüzyıl” gibi gazete ve dergileri saymazsak, Aydınlık, 13 yıl aradan sonra 1 Mayıs 1993’te yeniden günlük yayımlanmaya başlandı. Genel yayın yönetmenliğini Ferit İlsever’in, başyazarlığını Aziz Nesin’in yaptığı gazetenin Yazarları arasında Doğu Perinçek, Feroz Ahmed, Metin Altıok, Burçay Anger, Prof. Dr. Korkut Boratav, Yücel Çağlar, Y. Savaş Emek, Yılmaz Odabaşı, Cezmi Ersöz, Şükrü Günbulut, Prof. Dr. Ahmet İnam, Fethi Naci, Füsun Akatlı, Enis Batur, Baskın Oran, Fikret Otyam, Prof. Dr. İzzettin Önder, Şule Perinçek, Hasan Yalçın, Biltin Toker, İ. Melih Baş, Alaattin Şenel, Ahmet İnam, Ender Helvacıoğlu, Tunca Arslan, Hüseyin Şimşek, Mecit Ünal gibi isimler yer aldı. Bu dönemdeki “Aydınlık”ın yazarlarından şair Metin Altıok, 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Katliamında hayatını kaybetti. Aynı katliamdan başyazar Aziz Nesin ise güçlükle kurtulabildi.

“DÜNYANIN BİR YANI KARANLIKKEN BİR YANI HER ZAMAN AYDINLIK”

1922’de İşgal Kuvvetleri ve İstanbul Hükümetinin, 1925 Takrir-i Sükun kanunu ile Cumhuriyet hükümetinin, 1971’de 12 Mart’ın Erim Hükümeti’nin, 1975’te sıkıyönetimin, 1980’de 12 Eylül Askeri diktatörlüğünün kapattığı, bugün başyazarının, iki genel yayın yönetmeni ve bazı yazarlarının Ergenekon davası kapsamında tutuklu ve tutuksuz olarak yargılandığı, üzerinden siyasi ve ekonomik baskıların hiç eksik olmadığı, ikinci bir gazete daha yoktur!

Ama Aydınlık şu iki şey için vardır:

Halka gerçekleri anlatmak, halkı ve karanlıkları aydınlatmak!

Zor işlerdir bunlar!

Zor günlerin işleridir!

Hangi biçimde ve ne süreyle olursa olsun, Aydınlık, yayımlandığı her dönemde Şinasi, Namık Kemal, Şefik Hüsnü ve Nâzım Hikmet’ten devraldığı hep bu iki şeyi yaptı.

Halka gerçekleri anlattı!

Halkı ve karanlıkları aydınlattı!

Aydınlık, yayımlanabildiği tüm zamanlarda haberde kadri mutlak hale gelmiş her türlü sınırı aşan bir gazetecilik okulu oldu. Halktan öğrendi, halka anlattı.

12 Mart’ın işkencecilerini, Kontrgerilla’yı Aydınlık açığa çıkardı. Kahramanmaraş katliamını gerçekleştirenleri Aydınlık ortaya koydu. Çiller’in arsa yağmasını, kurduğu “özel örgüt”ü Aydınlık deşifre etti. Eşref Bitlis’in bir kazaya değil suikaste kurban gittiğini Aydınlık kanıtladı. Bu birkaç örnek yeter Aydınlık’ı tanımak için…

Aydınlık, bunları yaparken akıl almaz baskılara uğradı, kapatıldı, ekonomik nedenlerle kendisi kapandı. Ama hep halka güvendi, halka dayandı. Sahibinin halk olduğu tek gazetedir Aydınlık!

Aydınlık’ı zor günlerin gazetesi yapan da bunlardır işte.

‘Dünyanın bir yanı karanlıkken/bir yanı her zaman aydınlık’tır.”

Evet, bir gün yeniden  o Al/Aydınlık’ta…

PAYLAŞMAK İÇİN