Sazlıkları Yeniden Ördeklere Vermek İsteyen Adam: İlhan İrem

‘Dünyanın ölümünü görmemek için yaşarken kendimi öldürdüm ve başka bir boyutta yeniden doğdum. Kainatın ve hayatın zerrelerine girdim. Ruhu ölmeyenler için sevinçler ve kederler çok daha derinlerde ve daha yakıcı…’

 

 

SAMİ GÜNAL

Türk Pop Müziği, Türk Folk Müziği, Popüler Türk Müziği, Türkçe Sözlü Hafif Müzik, Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği…

Sizlerin ne dediğini bilemem! Benim dimağıma nakşedilen isim hâli, TRT radyosunun anonsudur: “Şimdi ‘Hafif Müzik’ Saati.” denilirdi.

Öyle yaygın döndürülen bir müzik türü değildi. Günde, bilemediniz iki kez. O da yarım saatlik bir zaman kısıtıyla.

Bana göre en doğru tür adı: Popüler Türk Müziğidir. Çabuk tükenen anlamında yeğdir. Kalırsa bir parçası akılda üç yüz yıl sonrasına, -bu küçümseme densizliğime karşı- popülerliğin dışına çıkan kalıcılığını vurgulayan yeni tanımları o zamanın filozofları yapsınlar.

Tutar da akıllarda çıkmayan yok Selda, yok Cem Karaca, yok Barış Manço… gibilerini de tu kaka ettiğimiz pop kültür örneklemeleri içerisine almaya kalkışırsanız ezgilerine ve şiir köklerine bakınız, derim. Alaturkaya ve çağdaş Türk şiirlerine yaslanırlar. Bildiğimiz halk ezgileri motifleriyle bezelidirler. Dolayısıyla hop tirinam hafif müzik kalıplarından ayrı tutmamız gerekiyor.

Modern müzik kalıplarının üzerine bir tutam hatmi otu, bir tutam zencefil tozu misali az miktarda alaturka, az miktarda halk müziği ezgileri giydirilmiş bir yeni çağ müziğidir hafif Türk müziği.

Sonra daha yaşı ne ki? İlk 1960’larda Batı’da aşırma (Fecri Ebcioğlı-Berkant-Ajda) nüveleriyle girmişken kültür hayatımıza esas itibarıyla 1970’lere yaslanır.

Geldik 70’lerin tam ortasına. Birden renkli bir cam girdi salonlarımıza. Yukarıda adlarını andığım üç beş klasikleşmiş popçuları bir kenara bırakacak olursak diyebilirim ki televizyon sayesinde ilk tanıdığım popçudur İlhan İrem. Müziğinin adına yaraşır şekilde ince hafif bir ses yayılıyordu hafta sonları salonlarımıza:

Sazlıklarda havalanan bir ördek gibi sesini
Ürkek şaşkın kararsız duyuyorum
Ve sen bir gökkuşağı kadar güzelsin
Rengarenk biraz sonra gidecek görüyorum

Bakışlarını göğe yöneltir fırça yerine el sürer gibi göğü okşayarak;
Anlıyor musun beni?” diye sürdürürdü.

Sonra geleneksel motifler üzerine kim ki modern tınıları kalıcı olarak nakşeylemeye koyulmuştur popülerleşmekten sıyrılıp sanatçılığa evirilmiştir. İçtimai (sosyal) hayat içinde bölüşüme ve çevreye karşı tavır alma becerisi gösterenler sanatçı adını almıştır. İlhan İrem bunlardan biridir. Her sahneye çıkan sanatçı değildir. Sadece şarkıcı ya da gösteri figürüdür.

İlhan İrem’in ta çocukluğundan perde ikonu girmiştir hayatına. Sıkılgan bir çocuktur. Ondandır ki büyüdüğünde toplumsal gidişat karşısında sıkılıp muhalif olmuştur. Odasının perde arkasında bestelerini yapar; ilkokulda çıkar yine sınıf perdelerinin arkasından şarkılarını söylerdi.

“Romantik dönemim” diye tanımladığı 70’li yılların başlarında basit armonilere ve derinlikli olmayan sözlere dayalı hafif müzikler yaptı ilk gençlik döneminde.

Ticari anlamda pek başarılı olmayan ilk 45’liğini 1970’lerin başlarında yapar.

1974’te Yazık Oldu Yarınlara adlı 45’lik plağı “pop yıldızlığı” kariyerinin başlangıcı olur.

1975’te üçüncü 45’liği olan aşk şarkısı Anlasana‘yla kalıcılık peşinde olduğunu gösterir.

Sensizliğin acısını sen nereden bileceksin
Sen hiç sensiz kalmadın ki

Tüm şarkılarını kendisi yazdı. Hayatın içinde “bir ben var”ı anlatmaya çalıştı. Bu nedenle popüler kültür içerisinde yok denecek kadar sanatçıya biçilen “Çağdaş Ozan-Kent Ozanı” payelerini seve seve kabul etti.

Kitaplarıyla sanatçı adam kimliğini tescilledi ki bundandır ki onu hep sanatçı bildik.

Sanatçı kimliğini hak etmiş bir adam bir öğütme makinası olan popüler kültür çarkı içinde sürgit debelenemezdi. Sanat yolunda kalıcı çalışmalara yöneldi. Ortam düşüklüğüne tepki içerisindeyken el ayak çekmiş gibi göründüğü 80’li yıllarda senfonik rock tarzı üretimler içerisine girdi.

Politik duruşu sert ve radikal olan Cem Karaca’yla, siyaset üstü durmayı hepten etliye sütlüye karışmamak olarak yorumlayan Barış Manço arasında bir duygu boşluğu yakaladığını ve kendisi için sanatta aradığı yerin bu boşluğu doldurmak özlemi olduğunu söyler.

Daha sonraları mistik ve metafizik arayışlara yönelir. Bu yeni tavrıyla birlikte müziğindeki arayışları da değişiklik gösterir.

Buradaki dönüm noktasını askerlik dönüşüne bağlar. Erzincan’dan Bursa’ya otomobiliyle dönerken Uludağ’ın eteklerine yayılmış sisler içerisindeki Bursa’yı görünce arabasını çeker ve Olanlar Olmuş şarkısını yazar. İşte bu görüntü yaşamındaki değişikliğin başlangıcıdır.

Eskiden de zaten değilken artık hiç kayıtsız değildir ülkesinin toplumsal ve siyasal gidişatına. Toplumun ilericilik yönündeki birikimlerine katkılar vermeye başlar açıktan açığa. Biraz Tarık Akan’ın çizgisini andırmaktadır.

12 Eylül faşizmini ve onun devamı olan Özal felsefesini ve tabii ki sürdürücülerine karşı muhalif tavrını özenle korumuştur, bugüne kadar.

90’ların sonlarına geldiğinde toplumsal yapıyı irdeleyen siyasi köşe yazıları yazmaya başlar. Kısacası özü itibarıyla mikro milliyetçiliklere karşı 2. Cumhuriyetçi öğretilerin ve dinci bağnazlığın karşısında tavır alan yazılar yazar.. O artık tescilli bir antiemperyalisttir. Emperyalizm projesi olan yerel ölçekli yapılanmalara karşı durur. Örneğin FETÖ’ye ilk karşı duranlardandır. Kumpaslara karşı tavır alır tıpkı Tarık Akan gibi.

“Araplaşan Gölgeler” başlıklı makalesinde şöyle diyordu:

“Bütün ulusal değerleri yabancılara satılmış bir coğrafyada bağımsızlıktan bahseden şuursuzlar ve içinde merhamet kırıntısı taşımayıp ‘mazlumların umudu’ olduklarından dem vuran yalancı çobanlar tarafından efsunlanmış kalabalıkların kısır döngüsü sürüp gidecek… Ta ki çökük imparatorluk takıntılı kötücüllerin masallarından uyanarak karanlık suların ve çöllerin ötesindeki ışıltılı mavilikleri görebildikleri günlere kadar.”

Onulmaz çevrecidir. Doğanın yok oluşuna seyirci kalmak onun için acı vericidir. Mistizme yöneldiğinden dem vurmuştuk. Temellendirir bunu:

“Dünyanın ölümünü görmemek için yaşarken kendimi öldürdüm ve başka bir boyutta yeniden doğdum. Kainatın ve hayatın zerrelerine girdim. Ruhu ölmeyenler için sevinçler ve kederler çok daha derinlerde ve daha yakıcı…”

Bu ihtiyaçtandır ki bir dönem “Yeşiller Partisi” saflarında aktif politika yapar.

Biz, bir daha eksildik.

Sazlıkları yeniden ördeklere vermek isteyen adam, devrin daim olsun.

 

paylaşmanız için