Savulun Demokrasi Geliyor! – Kısa Demokrat Parti Tarihi

Milletsiz bir devlet yoktur olamaz
Eğri bakan aradığın bulamaz
Hiçbir parti ebediyen kalamaz
Şikayet yok, nihayet var bu yolda

 

AV. CEM BAYINDIR

Çok Partili Yaşama Geçiş

1946’nın 7 Ocak’ında kurulan Demokrat Parti (DP), 21 Temmuz 1946’da yapılan ilk demokratik çok partili seçiminde ba­şarılı olamasa da yine de meclise girmiş ve muhalefeti oluşturmuştu.

1940’larda yani II. Dünya Savaşı yıllarında ülke eko­nomisi altüst olmuş, ulusal geliri başlangıç aşamasın­dan bile aşağıya düşmüştü. Tüm sınıflardan insanlar, savaş döneminde yaşadıkları nede­niyle Cumhuriyet Halk Partisine tepkiliydiler.  

Köyden kente insanlar jandarma baskısından, vergilerden yakınır olmuşlardı. Halk, ekmek, şeker gibi temel gereksinimleri karneyle alabildiklerini unutmamış, zengin sınıf da Varlık Vergisi gibi haksız ve hukuksuz işleri affetmemişti. Yazarlar, çizerler, gazeteciler de sürekli baskıya uğruyorlardı. Ayrıca ülke çapında bütün kent ve kasabalarda, yeni yetişmiş, ama 20 yıl boyunca iktidar partisinin kendi bünyesine almadığı tepkili bir orta sınıf oluşmuştu.

Tek parti iktidarının, yaşam kalitesinde istikrar olmasına özen gösterdiği memur kesimi bile rahatsızdı. Toplumun en iyi eğitilmişlerinden oluşan bu sınıfın özellikle gençleri daha çok demokrasi istiyorlardı ve daha 1930’larda, üniversite öğrencisiyken bile bu yönetim tarzını ellerinden geldiğince eleştirmişlerdi. Üstelik memnuniyetsizlik, yalnızca sivillere özgü değildi.

Ülkede ilk darbe girişimine yönelik subay örgütlenmesi 1946’daki seçim hileleri üzerine, iktidar partisine karşı oluş­muştu. Belki de bu yüzden Cumhurbaşkanı İnönü, Genelkur­may Başkanlığı’nı 1949’da Savunma Bakanlığı’na bağlayacaktı.

İşte, bu ortamda yapılan 14 Mayıs 1950’deki seçim, gergin bir hava içinde geçti. Yurttaşlar fırsatı yakalamış ve ilk kez sandıklara gönüllü biçimde akın etmişler, neredeyse % 90’lık bir katılım rekoru kırmışlardı. San­dıklar kapandıktan sonra sayım işlemlerini sürekli denetlemişlerdi.

14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri

Sonuçlar halkta tam bir bayram yaşattı. Demokrat Parti, oyların yüzde 53,3’ünü ve uygulanan çoğunluk sistemi sonucu, Meclis’teki sandalyelerin yüzde 83,8’ini (408 milletvekilliği) almış, yüzde 39,9 oy alan Cumhuriyet Halk Partisi ise yalnızca 69 milletvekilliğinde kalmıştı.

İnönü’nü Tutumu

Seçimin yitirildiği anlaşılınca İstanbul Sıkıyönetim ve Birinci Ordu Komutanı, “seçime fesat karıştırıldığı” iddiasıyla harekete geçmek için İnönü’den talimat beklemişti. İnönü’nün talimatı şuydu: “Milli irade gerçekleşmiştir. Halkın istediği şekilde iktidar devredilecektir. Bunu herkes içine sindirmelidir.”

İsmet İnönü, 22 Mayıs 1950 tarihinde, yurt dışında okuyan oğlu Erdal’a yazdığı bir mektupta çoğunluk sistemi nedeniyle “fena yenildiklerini” ve bunun nedeninin de “halkın değişim arzusu” olduğunu yazmış ve “…bu da milletlerin hem masum hem de doğal arzularıdır” ve “…Bu seçim memleket için, hepimiz için şeref olmuştur” diye de belirtmiştir.

İnönü, 12 Ekim 1945’te kabul ettiği ABD Senato Üyesi Claude Pepper’e şöyle demişti: “Kendimi Millet Meclisimizde bir muhalefet partisi başkanı olarak gördüğüm gün hayatımın vazifesini yerine getirmiş olacağım.”

İnönü, artık muhalefetteydi. “Hayatının vazifesini yapmanın” iç huzurunu yaşıyordu. Kısacası İnönü, 27 yıllık uzun tek parti iktidarından sonra yönetimi kansız, kavgasız biçimde sandıktan çıkanlara teslim etmesini bildi.

Bu gerçeği Menderes bile kabul ediyordu. Menderes 4 Mart 1954’te mecliste yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Bir iç savaşa gitmemiş olduklarını belki lehlerine kaydetmek yerinde olur. Çünkü ellerinde bir silah ve bir kuvvet vardı…”

“Türk Demokrasi Tarihi”ni yazan Prof. Kemal Karpat’a göre; “CHP’nin bir muhalefet kurulmasına müsaade etmesi, hatta bu muhalefeti ilk sıralarda desteklemesi dünya tarihinde görülmemiş bir olaydır.”

İnönü, seçim öncesinde “Kaybetsem de kazansam da şeref benim!” demişti. Seçim sonrasında da “Benim en büyük yenilgim en büyük zaferimdir” diyerek olgunluk göstermişti.

Seçim Süreci ve Kutlamalar

1950 seçimlerinde ilk kez radyo devreye girmiştir. Hem iktidarın hem de muhalefetin eşit koşullarda o dönemde sınırlı alana yayın yapan Ankara ve İstanbul radyolarında propaganda yapabilmelerine olanak sağlanmış, radyolarda seçim haberlerine ve seçim konuşmalarına yer verilmiştir.

Bu sonuçla 27 yıllık CHP ik­tidarı sona ermiş, Türkiye tarihinde yeni bir sayfa açılmıştı. Kutlamalar, yeni iktidarın kurulması boyunca, yani üç hafta kadar sürdü. DP önderlerine ülkenin dört bir yanından tebrik mektup ve telgrafları yağdı.

Döne­min iş, siyaset, kültür, sanat ve dinsel çevreleri ve sıradan yurttaşlarca gönderilen bu mektup ve telgraflarda genel olarak, ezanın Arapça okunması, din ve dinsel yaşam üzerindeki baskı ve yaptırımların kaldırılması, düşünce ve ken­dini ifade özgürlüğüne engellerin kaldırılması, Varlık Vergisinden dolayı mağduriyet­lerin giderilmesi türü isteklerle; CHP dönemin­de yaşanan haksızlıkların ve hukuksuzlukların düzeltilmesi gibi istemlerini görürüz.

ABD Başkanı Eisenhower, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, 1959 Ankara

Doğal olarak bunların içinde CHP dönemindeki ayrıcalıklı konumla­rını sürdürmek için yeni iktidara yanaşma niyetli mektup ve telgraflar da bulunmaktaydı.

Demokrasi Bekleyenlerin Düş Kırıklığı

Tıpkı 2002 yılındaki seçimlerde kazanan partiden demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukuk, adalet, huzur bekleyen liberal, eski tüfek solcu yazar çizer, sanatçı, gazetecilerin uğradıkları düş kırıklığı gibi; o gün de daha çok demokrasi daha çok özgürlük isteyenlerin peşine takıldıkları Adnan Menderes başbakanlığındaki yeni hükümetin 2 Haziran 1950’de güvenoyu almasıyla başlayan on yıllık DP iktidarı, bahar havasında geçen ilk dönemin ardından de­mokrasiye inananlar açısından tam bir düş kırıklığı oldu.

DP, ilk dönemin ardından özellikle 1954’ten sonra tam bir parla­mento diktatörlüğü kurdu. Kazanılmış hakların çoğu yitirildi, basın ağır cezalarla susturulmaya çalışıldı, radyo iktidar dışındaki siyasi partilere yasaklandı. Parlamentodaki muhalefet bile konuşamaz hale geldi. Örneğin, muhalefet partisi, 1957 seçimlerinden sonra Meclis’te hükümete ancak cuma günleri ve yalnızca bir saat için soru sorabiliyor, bakanlar da istemezlerse yanıt vermeyebiliyorlardı.

Demokrat Partinin başarısı bir sonraki seçimde, 1954’te de sürdü. Demokrat Parti, bu seçimde de oyların yüzde 57,50’sini alarak 502 milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 35,29’luk oranla 31 milletvekili, Cumhuriyetçi Millet Partisi de 5 milletvekili çıkardı. Üç bağımsızla birlikte toplam 537 milletvekili seçildi.

Antidemokratik Uygulamalar

Ancak, Demokrat Parti, gün geçtikçe muhalefeti köşeye sıkıştırdı. Hoşgörüden, eşitlikten ve demokrasinin temel direği laiklikten uzaklaşıldı, örneğin, Tacettin Cami imamı Cuma namazında milletin Allahsız partiden kurtulduğu için şükredilmesini istemişti.  

İlk fırsatta CHP’nin taşınmaz mallarına el konuldu, İnönü’nün yolculuk yapma haklarına sınırlama getirildi. 

“51 Tevkifatı” kapsamında yüzlerce akademisyen, yazar, aydın komünizm faaliyeti içinde oldukları gerekçesiyle tutuklandı. 1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm edildi.

Tahkikat Komisyonu adıyla sadece Demokrat Partili milletvekillerinden kurulan olağanüstü yetkilerle donatılmış bir komisyona hem suçlama hem de yargılama hakkı verildi. Böylece muhalefet ve basının faaliyetleri sıkı denetim altına alındı. Öyle ki; bu komisyon beş kişiden fazla yan yana yürümeyi bile yasakladı.

Kıbrıs görüşmeleri sürerken örgütlediği topluluklara yaptırdığı kitle gösterileri, 6-7 Eylül 1955’te kontrolden çıkarak, azınlıklara yönelik büyük olaylara yol açtı ve olayların sorumlusu olarak da Aziz Nesin, Nihat Sargın, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru gibi muhalifler gösterildi.

1952 yılında, NATO’nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizami harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu (Özel Harp Dairesi) kuruldu. NATO’ya girebilmek için Kore’ye TBMM kararı alınmaksızın Türk askerleri gönderildi ve bu kararın eleştirilmesine bile izin verilmedi. Cezayir’in kurtuluş savaşı sırasında açıkça Fransa desteklendi.

Parti, halkevlerini ve halk odalarını devletleştirdi, köy enstitülerini tümüyle kapattı, ordunun üst düzey on beş generali ve yüz elli albayı emekli edildi.

Genel azil yasasıyla, Yargıtay Başkanı Bedri Köker, Yargıtay Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay ikinci başkanlarından Haydar Yücekök, Yargıtay Üyeleri Melahat Ruacan, Kamil Çoşkunoğlu, Faik Uras ve İlhan Dizdaroğlu da “görülen lüzum” üzerine emekliye sevk edildi.

DP iktidarı, özellikle ABD ile iyi ilişkiler geliştirip bizim de “Küçük Amerika” olacağımız gibi söylemlerle, Türkiye’yi Marshall yardımı ile başlayan dışa bağımlı bir ekonomiye, ürettiği ile yetinmeyip, daha fazlası için dışarıya gereksinim duyan ve etkilerini günümüzde de gördüğümüz bir ülkeye dönüştürdü.  

Olumlu İşler

Olumlu anlamda ise, halkın yaşam standardında bir yükselme oldu, makinalaşma hızlandı. Kırsal kesimin kredilerle, sübvansiyonlarla desteklenmesi, makineleşmenin tarımsal üretimde etkinliğinin artması gibi işlerde başarılı olsa da kitlesel boyutlarda kentlere göç süreci başladı, ülkenin hem kırsal hem de kentsel nüfusunda büyük değişim yaşandı. Nüfusta olağanüstü büyüme yaşayan İstanbul’da yeni imar planları oluşturularak cadde ve yol açma uğruna yüzlerce yıllık birçok tarihsel yapıt yok edildi.

Kapatılan Fabrikalar

Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirildi ya da ekonomik olmadıkları için kapatıldı. Nuri Demirağ tarafından kurulduktan sonra İsmet İnönü tarafından devletleştirme kapsamına alınan uçak ve uçak motoru fabrikaları, Eskişehir tank fabrikası ve Kırıkkale silah fabrikası Menderes döneminde NATO standartlarına uymadıkları gerekçesiyle kapatıldı.

Kırşehir ve Malatya’ya Cezalar

Parti yetkilileri, dinsel söylem ve eylemlerle kolay oy toplamanın yolunu buldu. Hukuk ve yasalar askıya alındı, kendisine oy vermeyen Kırşehir ilçeye dönüştürüldü, yine beklediği oyu alamadığı Malatya ili de neredeyse ortadan ikiye bölünerek Adıyaman diye bir il oluşturuldu.

Mecliste, İsmet İnönü dahil tüm muhalifler sürekli tehdit edildiler. 1957 seçimlerinde muhalefet partisinin radyoyu kullanmasına izin verilmedi; DP radyoyu tek taraflı bir propaganda aracına dönüştürdü. Muhalefet partileri kampanyalarını mitingler, afişler ve kendilerini destekleyen gazeteler yoluyla yürütmek istese de buna da engeller getirmeye çalışıldı.

Gazeteleri, dergileri dilediği zaman kapatabilmeye olanak sağlayan yasalar getirildi. Aziz Nesin’ 1958’de Akşam’da şöyle yazıyordu: “… yurdu ileriye götürmek elinizde. İlerleyemiyorsak da yerimizde sayalım. Yerimizde sayamıyorsak, ille geriye gitmek zorundaysak, taa 1872’ye dönmeyelim; hiç olmazsa partinizin iktidara geldiği 1950’ye dönelim…”

Vatan Cephesi

Muhalefetten hiç hoşlanmayan Demokrat Parti başkanı ve Başbakan Adnan Menderes, Manisa’da yaptığı bir konuşmada halkı Vatan Cephesi saflarında toplanmaya çağırdı ve böylece toplumun bir bölümü açıkça ötekileştirildi, dinsizlikle, hainlikle suçlandı: “Muhalefetteki arkadaşlarımızın vatanperverliğine bugün bir defa daha huzurunuzda müracaat ederek rica ediyorum: Kin ve ihtirası desteklemekte devam etmesinler. Vatana hizmetin hangi istikamette olduğunu düşünerek muhalefetin kötü gidişine paydos desinler.” Bunun sonucu olarak taşradaki camiler bile bölündü, toplum iyice ayrıştı.

 

Aşık Veysel’in Şiiri

Bu dönemde, Demokrat Partinin neferi gibi çalışan Sivas valisi, büyük halk ozanı Aşık Veysel’in köyüne giderek onu da “Vatan Cephesi”ne davet etti, Veysel’in bunu reddetmesi üzerine köyünden dışarı çıkmasına izin verilmedi, seyahat hakkı elinden alındı.

Gözleri görmeyen Aşık Veysel, Demokrat Partinin demokratlığının kalmadığını rahatlıkla gördü ve bunu ‘Demokrasinin Budur Rejimi’ adlı türküsünde şöyle anlattı:

Demokrasinin budur rejimi
Vatan milletindir kim kovar kimi
Sıkma savcıları, kovma hakimi
Şekavet yok, adalet var bu yolda

Topkapı’da, Kayseri’de, Uşak’ta
Kimin hakkı vardır bu sefil halkta
Parmaklar oynuyor türlü nifakta
Selamet yok, felaket var bu yolda

Radyo denilen Milletin malı
Neşriyatlar tarafsızca olmalı
Hakimiyet milletindir bilmeli
Esaret yok, hep millet var bu yolda

Manasız mantıksız “Vatan Cephesi”
Vatan milletindir bu neyin nesi
Maksat Menderes’in seçim dalgası
Menderes yok, memleket var bu yolda 

Milletsiz bir devlet yoktur olamaz
Eğri bakan aradığın bulamaz
Hiçbir parti ebediyen kalamaz
Şikayet yok, nihayet var bu yolda

Veysel söyler ama duyulmaz sesi
Doğru söyleyene diyorlar “asi”
Böyle değil idi şu demokrasi
‘Tahkikat’ yok, hürriyet var bu yolda.

Toplumun Desteğinin Azalması

DP iktidarındaki 1957 seçimlerinde ise seçime katılım oranı tam 12 puan düşerek yüzde 76,6’ya geriledi.  Demokrat Parti ilk kez yüzde 50’nin altına düşerek yüzde 47 oy aldı, CHP ise oy oranını yüzde 41’e çıkardı. 78 vekil kaybetmesine karşın yine seçim sisteminden kaynaklanan adaletsizlikle Demokrat Parti 424 milletvekilliği kazandı CHP ise 178’de kaldı.

Bugün belli odaklarca yerden yere vurulan İnönü için Alman akademisyen Prof. Dr. Danward RustowDünyada ancak bir diktatörde bulunabilecek güce karşın, demokrasiyi gerçekleştirmek için bundan vazgeçen tek devlet adamı olmanın eşsiz onuruna sahip” demiştir.

İnönü de Meclis kürsüsünden; “Bir insanın gelecek diye düşünülebileceği her şey benim arkamda kalmıştır. Bütün idealim çok partili demokratik sistemin hukuk ilkeleri çerçevesinde işleyip gelişmesini görmektir.” der.

Sonuç

Çok partili siyasal yaşamda demokrasi kültüründen uzaklaşmanın, laikliğe karşı dinci söylemlerin, halkı ayrıştırmanın, parti içinde bile demokrasinin etkisizleştirilmesinin ve bu dönemden sonra ortaya çıkan tüm muhafazakar iktidarların bu bakış açısıyla oy çoğunluğuna (Milli İrade) dayanarak her şeyi yapabilme gücünü kendinde görmelerinin sonucu çağdaş demokrasimiz zarar gördü ve günümüzde bile istikrar yakalayamadı.  

Tüm bunlar uzun süre iktidarda kalan partilerin güç zehirlenmesi yaşadığını, Türk halkının ise tersine baskıyı, yasakçı yönetimi sevmediğini, özgürlüğüne düşkün olduğunu, hamasetten ve istismardan bir zaman sonra sıkıldığını ve zamanı geldiğinde değişimin yararına inandığını göstermektedir.  

 

Kaynakça

  • Murat Sevinç, Demokrat Parti, demokrat bir parti miydi? https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/06/15/demokrat-parti-demokrat-bir-parti-miydi
  • Ümit Özdağ, İkinci Tek Parti Dönemi, Kripto Kitap, 2011, s. 13-14
  • Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Arkadaş 2015, s. 417-426
  • Sinan Meydan, El-Cevap, İnkılap Yay, 2013, s. 714-717
  • Aziz Nesin, Türkiye Toplumu ve Demokrasi, Nesin Yay. 2016, s. 45-47
  • Alev Coşkun, Cumhuriyet gazetesi, 16.05.2019, 14 Mayıs 1950, demokrasinin dönüm noktası, https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/alev-coskun/14-mayis-1950-demokrasinin-donum-noktasi-1394857
  • Ahmet Kuyaş, Ntv Tarih dergisi, Mayıs 2013, sayı 52, sayfa 80-81
  • Celal Güngör, Ntv Tarih dergisi, Mayıs 2013, sayı 52, sayfa 82-83

    PAYLAŞMAK İSTERSENİZ