Orduevinde Cinayet

 

Bu hafta tüyler ürperten bir cinayetin izini sürüyoruz. Bir Akdeniz şehrinde orduevinde işlenen ve maktulün bir albay eşi olduğu cinayetin sonucunda neler olduğunu görüp şaşıracaksınız

 

 DR. ABDULLAH KÖKTÜRK

Mersin Orduevi şehir merkezinde, denize sıfır geniş bir arazide yer alır. Bundan 26 yıl önce bir eylül akşamı bir cinayet ile sarsıldı.

Emekli Albay Yıldır Doğan Öz’ün genç eşi Şerife Aygül Öz, iddianameye göre orduevi resepsiyonunda görevli iki asker tarafından tecavüz edilip 37 bıçak darbesi ile öldürülmüş ve cesedi denize atılmıştı.

Korkunç Cinayet

Eşi Şerife Aygül Öz’ün açık öğretim sınavları için eşi ile birlikte Mersin’e gelen Emekli Albay Yıldır Doğan Öz, eşini  Mersin Orduevi’ne bırakarak orduevinden ayrılmıştı. Orduevi’nin 212 nolu odasında kalan Şerife Aygül Öz, 1996 yılının 7 Eylül’ünü 8 Eylül’e bağlayan gece resepsiyonda görevli erler Yaşar Akan ve Cüneyt Ergül’ün tüyler ürperten saldırısına maruz kaldı.

Mahkeme dosyasındaki bilgilere göre, Akan ve Erengül, geceleyin Öz’ün kaldığı 212 no’lu odaya 213’nolu odanın penceresinden girdiler. Cüneyt Erengül, Yaşar Akan’ın yardımı ile tecavüzde bulunduktan sonra Şerife Aygül Öz’ü, şikayet korkusu ile bornoz kuşağı ve misina ile boğdu. Daha sonra resepsiyondaki arkadaşları er Zafer Karaca’yı da çağırarak kadını kışlık subay gazinosuna götürdüler. Ergül ve Akan, öldü sandıkları kadını buradan alarak sahile götürüp denize attılar. Ancak baygın olan kadın suyun şokuyla kendisine gelince iki suçlu, kadının başını taşlara vurarak ve ellerindeki çakı bıçağı ve kontrol kalemini kullanarak öldürdüler. Tanınmasın diye de yüzünü bıçakla parçaladılar. İki soğuk kanlı katil daha sonra orduevine geri dönerek Zafer Karaca’yı tehdit ettiler ve suç aletleri ile kadının ziynet eşyalarını sakladılar. İki katil daha sonra Şerife Aygül Öz, 8 Eylül’de Orduevinden ayrılmış gibi fiş düzenlediler.

Olay, 8 Eylül 1996 günü sabah saat 07.30 sıralarında bir balıkçının kadının cesedini bulması ile ortaya çıktı. Albay Yıldır Doğan Öz’ün olaydan 3 gün sonra, 11 Eylül’de eşinin kayıp olduğunu Mersin Emniyet Müdürlüğü’ne bildirmesi ve verdiği tarifin bulunan cesede uyması üzerine, 12 Eylül günü ceset Albay Öz’e gösterildi. Albay Öz, eşinin cesedini teşhis ettikten sonra, yapılan araştırma ve soruşturmalar sonucu olay hızla aydınlatıldı ve sonuçlandırıldı.

Bir Cinayetin İlginç Sonuçları

Buraya kadar polisiye bir olay olan cinayetin ilginç askeri sonuçları olacaktır.

Olay esnasında Orduevi müdürü, 1971’in kudretli Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın oğlu Deniz Albay Ahmet Tağmaç,  Mersin Akdeniz Bölge Komutanı Tuğamiral Gürkan İnan, bir üst komutan ise Güney Deniz Saha Komutanı olan Koramiral Ekmel Totrakan idi. (Olaydan sonra tüm orduevi kadrosu değişmişti. Kısa süre, bir yarbay orduevi müdürlüğü yaptıktan sonra ordu evi müdürlüğüne deniz kuvvetleri beni tayin etmişti.  2000 yılı Eylül ayına kadar bu görevi yürüttüm)

İstanbul Kasımpaşa’da bulunan Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral İlhami Erdil idi. Koramiral Totrakan ve Koramiral İlhami Erdil 1997’de değişecek Donanma Komutanlığı’nın en kuvvetli iki adayı idi. Hatta Ekmel Totrakan bir çok niteliği ile öne çıkıyor, Totrakan’ın önce Donanma sonra da Deniz Kuvvetleri Komutanı olacağına kesin gözüyle bakılıyordu.

Ancak bu olay sonucunda 1997 Ağustos atamaları ile Koramiral İlhami Erdil Oramiralliğe terfi ederek Donanma Komutanı olmuş, Koramiral Ekmel Totrakan emekliliğe sevk edilmişti.  İki yıl sonra İlhami Erdil Deniz Kuvvetleri Komutanlığına atanacak, devir teslim gecesinde 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi olacaktı.

Deprem bahanesi ve Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’in emri ile Haliçteki Deniz Kuvvetlerine ait Taşkızak Tersanesi kapatılarak Pendik’e taşınacak, yine Deniz Kuvvetlerine ait, dikimevi, askeri fırın, basım evi, orduevi, Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kışlası ve son olarak da Kasımpaşa Deniz hastanesi kapatılarak bu binalar Deniz Kuvvetleri ile imzalanan protokol ile İstanbul Büyük Şehir Belediyesine devredilecekti. 

Bugünler de görüyoruz ki, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olarak uzun yıllar kullanılan ve yıllardır tadilat dolayısı ile boş tutulan Kasımpaşa Bahriye Nezareti Binası (Divanhane) Cumhurbaşkanlığı’na devredilmiş. Bunu da, geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kasımpaşa’da sarf ettiği “restore edildikten sonra Divanhaneye taşınacağım” sözlerinden anlıyoruz.

Katiller ve Maktuller

Peki orduevinde cinayete karışan askerlere ne oldu? Biraz da onların izini sürelim. Cinayete gözcülük eden er Zafer Karaca önce 25 yıla mahkum oldu. Sonra bu cezası 5 yıla düştü. Cinayetin üzerinden 2-3 yıl geçmeden hapisten çıktı. Ben Orduevi müdürü iken birliğine teslim edilmek üzere orduevi kapısına kadar geldi. Ben almayarak Akdeniz Bölge Komutanlığı’na gönderdim.

Cinayetle suçlanan erler Cüneyt Erengül ve Yaşar Akan askeri mahkemece idama mahkûm oldular. Askeri Yargıtay bu cezaları onadı ve idam dosyaları TBMM’ne gönderildi. Daha sonra, Askeri Yargıtay Başsavcısı, sanıkların TBMM Adalet Komisyonu’nda bekleyen idam kararlarını, avukatlarının itirazı üzerine dosyadaki çelişkileri gerekçe göstererek geri çekti. Bu arada Öcalan yakalandı, önce idam kalktı, peşinden Rahşan affı çıktı. Bu erler de 5-6 sene yatıp çıktılar.

Peki dosyadaki çelişkiler neydi?,

Öz’ü başkalarının öldürdüğünü söyleyen sanık avukatları, bıçağın üzerinde bulunan saç telini dava bitmeden imha eden Mersin Cumhuriyet Savcısı Yaşar Korkmaz’ın da suç işlediğini ileri sürdüler.

Erler için idam kararı verilen 6. Kolordu Askeri Mahkemesi’ndeki iddianamedeki çelişkiler ise şöyle idi;

* Erlerin elbise giydirdiklerini söylemesine karşın, Öz’ün cesedi sahilde çıplak bulundu. Daha sonradan bulunan elbise parçasının takılı olduğu tel örgünün olay tarihinden sonra sahile getirildiği belirlendi.

* Erler, albayın eşine tecavüz ettiklerini itiraf etti. Otopside ise Öz’ün tecavüze uğramadığı saptandı.

* Sanıklar, cinayet aleti olarak tornavida kullandıklarını söylerken, ‘kelebek’ denilen bir bıçak suç aleti olarak mahkemeye sunuldu.”

 

Bence bir çelişki de; 37 bıçak darbesi ile öldürülen bir kadının yüzünün niye tanınmaz hale getirildiğidir. Başka dikkat çeken nokta ise emekli albayın eşini orduevine yalnız olarak bırakması ve kaybından 3 gün sonra kayıp başvurusunda bulunmasıdır.

Bazen bu ülkede yaşananlara akıl havsala almaz. Öldü denilen kimseler ölmemiş olabilir. Kader mahkumları için çıkarıldığını sandığınız af, esasında başka niyetlerle çıkmış olabilir. İdamın kaldırılması şansa mecliste bekleyen tek idam dosyasına da yarayabilir. Bazen de bir cinayet kelebek etkisi ile “beklenmedik” sonuçlar doğurabilir.