Namaz kılmak mı sevap can kurtarmak mı?

Namaz kılmak! Samsun AFAD ekibinin görev ihmali nasıl iki cana mal oldu! Olayda ihmali bulunanlar neden hala görevde? Devlet kurumlarına personel alımında liyakat yerine “alnı secdeye değme” koşulu aranırsa olacağı bu değil mi?

MECİT ÜNAL

“Sofu bilmez anda hakka niyazı

Üstüne farz olan vakit namazı

Eline alınca on telli sazı

Ahirette dünya malı sanırlar”

Dobi Ahmet’ten alınan bu Çankırı türküsünde, ozan ibadeti namaza indirgeyenleri hicvediyor.

89 BİN CAMİ

İslam’da namaz, diğer dört şart ile birlikte inananlara farz kılınmış yükümlülüklerden biri. Kimi kesimlerde ibadet sıralamasının en üstünde yer alıyor.

Türkiye’deki cami sayısı da -geniş çerçevede- bu savı destekler nitelikte.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği 2020 rakamlarına göre mescitleri hesaba katmazsak, Türkiye’de 89 bin 259 cami bulunuyor. Akaryakıt istasyonları ve şehirlerarası yollar üzerinde bulunan dinlenme tesislerindeki mescitlerle yol üstü namaz kılma yerleri var bir de… 3 bin 499 cami sayısıyla İstanbul’un başta geldiği Diyanet rakamlarında ikinci sırada 3 bin 223 camiyle Konya yer alıyor. 3 bin 152 camiyle üçüncü sıradaki Ankara’yı 2 bin 738 camiyle dördüncü sırada Samsun izliyor.

ORUÇ TUTMAYANIN BASKI GÖRDÜĞÜ AY

Kimi kesimlerse Oruç’u önemser. Oruç tutmayana, öfke ve hınçla doludur. Ramazan ayı oruç tutmayanların Erzurum, Konya gibi şehirlerde baskı ve şiddet gördüğü aydır. Bektaşi babasının gayrimüslim vatandaşa, “dininin kıymetini bil” dediği fıkranın kaynaklandığı gerçek temel bu.

Hac’cı tüm ibadetlere üstün tutan, normal zamanlarda umreden umreye, haram aylarında da şeytan taşlamaya koşturan, aralarında ülkece meşhur şahsiyetlerin, sosyete mensuplarının da bulunduğu hatırı sayılır bir varsıl zümreden söz edilebilir. Türkiye’de belli bir kesimin tatil için Hicaz’a gittikleri de söylenebilir. Dönemsel davranışlar bunlar. Devir değişsin, bu kesimler devirden de önce değişmiş olarak arzı endam edeceklerdir!

Hac ve umre severlerin buna karşılık Zekat’tan  hazzetmedikleri, dördüncü farzı yoksul kimselere sadaka kabilinden yardımlarda bulunarak geçiştirdikleri de herkesçe malum.

Bektaşi fıkrasında olduğu gibi geriye “Kelime-i Şehadet” kalıyor ki onun da bundan sonra yazacaklarımla ilgisi yok.

ÖLÜM GETİREN NAMAZ MOLASI

İnananları yakından ilgilendire birinci farzın var ama!

Diyelim ki, evinizde kalp krizi geçiren bir yakınınız için cankurtaran/ambulans çağırdınız. Sağlık ekibinin, çağrıyı alır almaz yola çıkması gerekirken personelden birinin kahve keyfinin bitmesini beklediğini ve sonuçta on beş-yirmi dakikalık yolda birkaç dakikalık gecikmenin -böyle durumlarda saniyelerin bile önemli olduğunu yaşayanlar bilir,- hastanızın kaybına yol açtığını düşünün…

Neyse ki, ilk yardım ekipleri son zamanlarda salgının da sayesinde acil çağrıyı alır almaz yola çıkıyorlar da böyle keyfî gecikmeler yaşanmıyor pek.

Bir eve içme suyu bağlantısı yaparken çöken toprağın altında kalan iki kardeşi kurtarmaya çalışan vatandaşlar.

 

Ancak, cami sayısı bakımından iller arasında dördüncü sıradaki Samsun’dan Vezirköprü’ye can kurtarmaya giderken verilen bir “namaz molası”nın iki kişinin ölümüne neden olduğu bir gerçek!

Geçtiğimiz Ağustos ayında gerçekleşen bu korkunç ihmaldeki aktörler Samsun AFAD personeline mensup.

Sadece muhalif gazete, web sitesi ve tv kanallarında yer bulabilen haberde olay, Samsun’un Vezirköprü ilçesindeki bir eve içme suyu bağlantısı yaparken çöken toprağın altında kalan iki kardeşin AFAD ekibinin gelmekte gecikmesi sonucu yaşamlarını yitirmesiyle ilgili.

Yurttaşların şikayeti üzerine Samsun Valiliği’nce yapılan soruşturma, AFAD ekibinin olay yerine 3-5 km mesafe kalmışken namaz ve ihtiyaç molası verdiğini ortaya çıkarmış.

Ekip aracının sürücüsü E.K.’nın savunmasında söyledikleri, görevi acil yardım ve kurtarma olan devlet kuruluşunda nasıl kişilerin istihdam edildiğini gözler önüne seriyor.

E.K., araçta namaz kılma konusunda tartışmalar çıktığında “araç içerisinde oluşan ortam aracı sağlıklı bir şekilde kullanmasına engel teşkil ettiğinden, herhangi bir kazaya sebebiyet vermemek için durdurmak zorunda” kaldığını ifade etmiş.

AFAD’daki asli görevlerinin namaz kılmak olduğunu düşünen görevliler bu sürede üzerlerine farz olan vakit namazını eda etmişler.

“ALNI SECDEYE DEĞENLER”

Ekipteki görevlilerden S.D. adlı kişi ise “Acil durum ihbarı gelir gelmez ekiple beraber derhal olay yerine intikal ettik. 5-7 dakikalık mola ise, 2 saatlik yol düşünüldüğünde, hayatın olağan akışı içerisinde son derece makuldür. Takribi 130 km yolu ise 83 km hızla 1 saat 34 dakikada aldık ve olay yerine son derece seri bir şekilde intikal ettik. Dolayısıyla burada şahsımın ve AFAD ekibinin herhangi bir gecikmesi söz konusu değildir” demiş.

Ne diyelim…

Savm-ı salatın kazası olduğun bilmez, namaz üzerine ahkâm keser! Sanki can kurtarmaya değil de akraba ziyaretine gidiyor hazret, o denli rahat! Nicedir bu tıynette insanlar türedi.

İki kere iki dört; devlet kurumlarına personel alımında liyakat değil “alnı secdeye değme” koşulu aranırsa olacağı budur elbet!

Can kurtarmaya giderken 130 km’lik yolda namaz molası vermeyi hayatın olağan akışı içinde değerlendiren ve makul olduğunu savunan görevlinin derhal görevine son verilmesi gerekir.

Devlet işleyişinin olağan akışı bunu gerektirirken söz konusu AFAD personelinin halen görev başında olmasının dahi “makul” bir açıklamasının yapılmamasına ne demeli peki?

Nicedir böyle bir ülkede yaşar olduk.