Müzisyenin örgütlenmekten başka çaresi yok!

Oysa ki meslek birlikleri, gerek sosyal medyada, gerekse kendi web sitelerinde yol gösterici duyuruları eksiksiz yaptılar. Buna rağmen okumak, sormak zahmetini gösteremedi birçok arkadaş

 

HASAN BALAN

Bugün biraz çuvaldızı kendime batırmak istiyorum. Daha doğrusu kendimize; müzik emekçisine…
Yıllardır bir meslek birliği oluşturmak ya da varolana kaydolmak, ya zor gelmiş ya da ertelenip durulmuştur tarafımızdan.
Yıllar önce Müziksen müzik emekçisi adına çok önemli işlere imza attı. Sosyal haklar, sanatçı sigortası, geriye dönük borçlanma vs. Geçtiğimiz aylarda Covid-19 yüzünden kaybettiğimiz Mehmet Çırıka ve yönetimi bu işin kahramanıdır.

Müziksen Onursal Başkanı Mehmet Çırıka

O dönemlerde Müziksen’in üye sayısı epeyce fazlaydı. Müzik sektörünün tek sendikasıydı, hâlâ da öyle.
Sonra MESAM, Müyorbir, Popsav, Msg kuruldu. Her biri müziğin başka alanlarında etkin müzik emekçileri için bir meslek birliği oldu. Hâlâ binlerce üyeleri var.
Ama bir türlü kendi içlerindeki sorunları bitirip müzik emekçisine elle tutulur katkılar sunamadılar.
Sendika da zaman içinde yalnızlaştı. Aidat toplayamayan, kirasını zar zor karşılayan, ayakta durmayı başarmaya çalışan bir örgüt olarak kaldı. Şimdilerde yeni bir yönetim kadrosuyla bir şeyler yapmak için uğraşıyorlar. Ama hâlâ yalnızlar.
Müzisyen kendi yalnızlığını kendi oluşturdu aslında.
Gelinen noktada, pandemiyle beraber bu çok acı bir şekilde su yüzüne çıktı.
Tüm meslek dallarının bir meslek birliği varken, müzisyenin kayıtlı olduğu hiç bir oda meslek birliği yoktu. SGK’dan zaten bahsetmiyorum bile..
Salgın dönemindeki yardım dağıtımında bile yaptığı işi yani müzisyenliğini ispatlanması gerekti. Ama hiç bir meslek birliğine üye olmayan, kaydı olmayan biri bunu nasıl ispatlayacaktı?
Kültür Bakanlığı yardım projesini kabul ettiğinde bu sorun tokat gibi çarptı tabii yüzümüze.
Neyse ki sadece video yükleyerek ispatlanması noktasında anlaşıldı bakanlıkla.
Zira onlar da bu durumun farkındaydı.
Ad, soyadı, TC kimlik no, adres talebi gibi basit temel bilgilerden oluşan bir link yayınladı bakanlık. Bu bilgiler haricinde bir de kısa bir performans videosu istendi.
Başvuru yapanların değerlendirilme aşamasını da  belirlenen meslek birliklerine bıraktılar: Müziksen, Mesam, Müyorbir, Popsav vs.
Sonuç birçok arkadaş için hüsran oldu.
Çünkü verilen link bu kadar basit olmasına rağmen doğru dolduramayan birçok arkadaşımız oldu.
Video yükleme hataları, sosyal medya hesaplarının (tüm uyarılara rağmen) kilitli olması, hatta ad soyadın bile yanlış yazılmış olması nedeniyle ret cevabı aldılar.
Bu arkadaşlar bu işin sorumlusu olarak kendi dikkatsizliklerini değil de meslek birliklerini görüp suçladı nedense.
Oysa ki meslek birlikleri, gerek sosyal medyada, gerekse kendi web sitelerinde yol gösterici duyuruları eksiksiz yaptılar. Buna rağmen okumak, sormak zahmetini gösteremedi birçok arkadaş.
Yine de büyük çoğunluk onaylandı ve Ocak ayından bu yana her ay belli bir miktar devlet yardımı alıyorlar.
Bunca ay geçmesine rağmen Kültür Bakanlığı katkılarını yeni duyanlar bile var. “Benim niye haberim yok” deyip sağa sola çatanlar var.
Örgütsüzlük nelere mâl oluyor açıkça ortadayken, “ben alamadım başka meslek yapan birileri aldı” diyen de çok fazla.
Bir meslek birliğine üye olsaydık bunları yaşamazdık elbette.
Müzisyenliğimizi, sanatçılığımızı ispat etmek bizim değil, dahil olduğumuz meslek örgütünün işi olurdu.
Tez zamanda örgütlenmek umuduyla…

*

 

İSTEK PEÇETELERİ
Yıl 2000. Biraz sıkıntılı bir dönem geçiriyordum o sıralar özel hayatımda.
Akşam bir barda, gece de Ankara’nın en tehlikeli yerlerinden İsmetpaşa da bir pavyonda çalıyordum.
Mekandaki konsomatris kızların çoğu Roman vatandaşlarımız. Dolayısıyla müziğin içinde büyümüşler.
Neredeyse hepsi solistlik yapabilecek durumda.
Gecenin başında pek müşteri olmadığından, ilk iki sahne bu kızcağızlar çıkıyordu sahneye.
Tabii, hem solistlik yapmak hem de üç beş kuruş fazla kazanmak adına hepsi gönüllü oluyordu.
Seçimi de bana bırakmıştı müdür, “istediğini çıkar sahneye” dedi.
İçlerinden biri diğerlerinden daha çok şarkı biliyor diye, genelde onu çıkarıyordum.
Her sahne yapışımızda istek yazılı peçeteleri getirip “Abi ne istiyor bu?” diyerek bana okutuyordu.
Bir gece canım sıkkın. Yine getirdi bütün istek peçetelerini, önüme yığdı.
Bu sefer kızdım.
“Yahu sen okusana, niye bana getiriyorsun?” gibi bir şey söyledim sinirli sinirli.
Kız baktı, kafasını öne eğip
“Ben okuma yazma bilmiyorum abi” dedi.
O kadar üzüldüm ve şaşırdım ki.
Kızın söyleyiş hali çok üzmüştü beni.
Bu çağda hâlâ okuma yazma bilmeyenin olması, hem şaşırttı hem de kızdırdı ayrıca.
Tabii o gençlik yıllarında insanların ne şartlarda, nasıl bir hayat serüveninin içinden geldiğini göremiyordum henüz.
Bir daha sahneye çıkmak istemedi zaten.
Hiç unutmadığım, hüzünlü bir anı olarak kaldı hep aklımda…

BİR ŞİİR

Ilık bir yel eser
Yüzüne vurur denizin tuzu
Artık bir başka bahar mı olur
Bir başka yaz mı

Sıyırır geçer anılar
Bir kadeh rakıdır ilacı
Kaybolup gitmek günüdür
Denizin en derin yerine
Hiç kimsenin bilmediği sancıları
Haykırıp gömme günüdür

O ılık esen yel
Çokça keder
Bir de sen….

Martıları boş ver
Onlar doğuştan bağırır durur
İçlerinde ne varsa
Üstelik rakıda içmezler hani
Martı kadar bile olamadık aslında
Yüzümüze gömdük
İçimizde ne varsa

O ılık yel
Denizin tuzu
Yürekteki sızı
Bir de sen

Balıkları boş ver
Onlar alışıklar aldanmaya
Çırpınıp dururlar oysa
Paslı bir çaparinin ucunda
Balık kadar olamadık azizim
Çırpınamadan teslim olduk
Tevekkül sandık susmayı
Neye yarar artık çırpınmak
Dört yanından sarılmışsın
Yırtık bir balıkçı ağına

O ılık yel
Biraz yakamoz
Çokça keder
Anason kokusu
Ve de sen

Boş verme zamanı şimdi
Nazım ustanın dediği gibi
Başkaları yazsın artık
O seyir defterini.

HASAN BALAN ( Hayaldin Usta’dan) 

 

Pavyon Çalışanları Grevi ve destekleyen Müzisyenler Sendikası Yetkilileri Beyoğlu 1969

 

PAYLAŞMAK İSTERSENİZ