Milli Mücadele Kahramanı Yakup Şevki Paşa

Hayatı azami derecede basitti. Sadelikten zevk alırdı. İstanbul’da bulunduğu müddetçe şahsına tahsis edilen otomobili için: “Ben burada vazife yapmıyorum. Bana otomobilin lüzumu yoktur. Zaruret olursa tramvayda giderim.” diyerek verilen otomobili iade etmiştir

 

AV. CEM BAYINDIR

Harput doğumlu ve aslen Harmantepe (Çorçuk) köyünden olan Orgeneral Yakup Şevki Subaşı 1876-1939 yılları arasında yaşamış, özellikle Çanakkale Savunmasında çok büyük kahramanlıklar göstermiş, Ağustos 1915’te Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal Paşanın yerine 19. Tümen Komutanlığı görevine ve ardından da Ekim 1915 tarihinde 3. Kolordu Komutan vekilliğine atanmış, dönemin Türk ve Batı gazetelerinde Atatürk ve öteki silah arkadaşlarıyla birlikte adları Çanakkale kahramanları olarak geçmiştir.

Mart 1916 tarihinde Galiçya’da 15. Kolordu Komutanı iken “Paşa unvanı almış 14. Kolordu Komutanlığı, 2. Kafkas Kolordu Komutanlığı görevlerinde bulunmuş, Kars’ın Ruslardan geri alınmasında başrolü oynamıştır.

1925 yılında Cumhuriyet Ordusunun yüksek komuta kademesi. Oturanlar: MSB Recep Peker, Gen. Kur. Bşk. Fevzi Paşa, Cevat (Çobanlı) Paşa . Ayaktakiler: Soldan; 1. Ordu Komutanı Fahrettin (Altay), Gen. Kur. II. Bşk. Kazım Orbay,  Ali Sait (Akbaytogan) ve  YAŞ Üyesi Yakup Şevki Paşa Gen. Kur. II. Bşk. Kazım Orbay

Askeri Başarıları

1918 tarihinde yeni kurulmuş Şark Ordular Grubu komutası altındaki 9. Ordu’nun başına getirilmiş, 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal eden İngiliz İşgal Kuvvetlerince tutuklanıp Malta Adası’na sürülmüş, oradan kurtulur kurtulmaz Kurtuluş Savaşı’na katılarak, 2. Ordu Komutanlığı yapmış, Dumlupınar Meydan Savaşı sonrası 31 Ağustos 1922 tarihinde “Ferik” rütbesine yükselmiş ardından da 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’in kurtuluşunun ardından, komutasındaki 2. Ordu ile beraber Çanakkale Boğazı’nda bulunan İngiliz kuvvetlerinin kuşatılması harekâtını yürütmüştür.

Askeri Okulda Hocalığı

Hem Harp Okulunda dersler vermesi hem de Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak Paşa gibi neredeyse tüm komuta heyetinin Harp okulunda ondan strateji ve taktik dersi almaları nedeniyle Yakup Şevki Paşa’ya hepsi de “Hocam” diye hitap ederlerdi. Yazılanlara göre;

Atatürk’ün Büyük Taarruz planını riskli ve hatalı bulan ve onu sert biçimde uyaran Yakup Şevki Paşa, savaş kazanılınca, Mustafa Kemalle karşılaşır karşılaşmaz:

“Paşam! Sen haklı çıktın! Ver elini öpeyim!” der.

Mustafa Kemal ise Yakup Şevki Paşa’nın daha kıdemli olması ve de bir zamanlar hocalığını yapması nedeniyle paşaya:

“Estağfurullah! Ben sizin ellerinizden öperim. diye yanıt verir.

Yakup Şevkinin : Bu zafer, senin azmin sayesinde kazanıldı. sözüne Mustafa Kemal:

“Hayır Paşam! Bu zafer, milletin gayreti, sizin emeklerinizle kazanıldı. Bu zafer, hepimizin! yanıtını verir. Yakup Şevki ısrar etti:

İstiklâl Savaşı günlerinden: Soldan sağa: İsmet İnönü, Yakup Şevki Subaşı, Asım Gündüz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk

“Sana son bir kez daha itiraz edeceğim. Benim gibilere kalsa, daha yerimizde sayıyorduk. Sen, bu millete Allahın bir lütfusun! Ama “Akademi’de bana bu Taarruz Planını getirseydin geçer not vermezdim.” demiştir.”

Hakkında Bir Yazı

Bu yazıda, yalnız yöresi için değil Türkiye tarihi için de önemli bir değer olan Yakup Şevki Paşa’dan söz eden 17 Haziran 1963 tarihli Yeni Fırat dergisinin 12. sayısında yer alan ve yakını İ. Hakkı Subaşı tarafından kaleme alınmış –öznellik içermiş olsa da çok önemli bir kişiliği yeniden anımsatması bakımından önemli bulduğum– bir yazıdan büyük bir bölümü sunmak istiyorum:

Çocukluğu

Bugünkü harap, dünkü mamur ve canlı Harput’ta Dünyaya gözünü açan Yakup Şevki Paşa merhum, aslen Kuzova’da (Çorçuk) ağası Yakup Ağa’nın torunu ve Mehmet Efendi’nin oğludur.

Harput’un Eğin bağlarından Elâzığ’daki Rüştiye mektebine kadar haftanın birçok günlerinde yaya olarak gidip gelmiştir. Bahçedeki işinden ayrılması mümkün olan mahdut zamanlarında, merkebi ile mektebe gidip gelmek fırsatını bulan Yakup Şevki, böylece birçok zamanlar, günün gidiş geliş mecmuu beş saatini yolda ve yaya olarak geçirmiştir.

Sonraları hemen her okuduğu mektepte de sınıfının birincisi ve en çalışkan talebesi olarak temayüz eden merhumun bu yazımda umumi olarak, esas vasıflarını anlatacağım:

 Ki
şiliği

Merhum Yakup Şevki Paşa, çalışmasına hudut olmayan ve çalışmaktan yılmayan ve yorulmayan bir insandı. Daha ilk mektep hayatından itibaren bütün derslerini ve vazifelerini noksansız ve tamam yapmak itiyadını, bütün hayatı boyunca da muhafaza etmiştir. Bu sebeple hiçbir şeyde yarım bilgi sahibi olmamış, tam bilgi sahibi olmuştur. Bildiklerini genişliğine ve derinliğine bilirdi.

Almancaya ve Fransızcaya da hakkı ile vakıftı. Bu iki lisanda da tasarrufu tamdı. Bu lisanlarda ve Türkçede yazılmış olan bütün askeri eserleri okur ve kenarlarına düşüncelerini yazardı. Ta eski devirlerden itibaren geçmiş bütün milletlerin meşhur kumandanlarını, yaptıkları harekâtı okumuştur. Bunların hepsini bütün hususiyetleri ile bilirdi. Yakın ve uzak Türk harp tarihini ve Türk kumandanlarının hepsini, en ince teferruatına kadar, tetkik etmiştir.

Malta’da Sürgün Günleri

Ayrıca tarih bilgisi ve bilhassa Türk ve İslâm tarihi bilgisi, çok kuvvetli idi. Bilhususa dair yazılmış Almanca, Fransızca, Türkçe bütün eserleri okumuş, karşılaştırmış, hepsi hakkında sağlam neticelere varmış, kuvvetli ve emin bilgiler sağlamıştır. Malta’da esaret hayatında, bir odada beraber kaldıkları Rauf Beyden çok kısa zamanda İngilizceyi de öğrenmiş ve 17 eser tercüme etmişti.

Tumturaklı ifadelerle konuşmayı ve yazmayı sevmezdi. Hatta içinde fikir ve mana bulunmayan süslü sözleri de dinlemekten hazzetmez ve bunu lüzumsuz bulurdu. Kendisinin selis ve açık bir ifadesi ve hitabeti vardı.

Şiir yazmakta da aşinalığı vardı. Hayatının son senelerinde gözlerinin rahatsızlığı çalışmasına engel olunca, hislerini ince ve içli şiirlerle terennüm etmiştir. Bunların hiç birisi neşredilmiş değildir.

Taassup ve Softalığa Karşı Tutumu

Kumandanlık vasfı çok kuvvetli idi. Sözleri daima özlü, bilgili ve muhakemeli olurdu. Namaz kılar ve oruç tutar ancak bu denli dindar olmasına rağmen, softalık ve taassuptan hiç hoşlanmazdı.

Kendisinin harekât ve muvaffakiyetlerinden bahsedilmesinin, yaptığı işlerin ve çalışmalarının rengini değiştirmesinden ve bunlara dünyevi bir arzu bir hırs katmasından korkar ve sakınırdı.

Sade Yaşamı

Hayatı azami derecede basitti. Sadelikten zevk alırdı. İstanbul’da bulunduğu müddetçe şahsına tahsis edilen otomobili için: “Ben burada vazife yapmıyorum. Bana otomobilin lüzumu yoktur. Zaruret olursa tramvayda giderim.” diyerek verilen otomobili iade etmiştir.

Ne servete talipti ne de mevkiye düşkündü. Yükseldiği mertebeler, vazife görmek icbarının neticesi olarak kendisine verilmiştir. Hiçbir ihsanı kabul etmemiştir.

Hayatında hiç küçülmedi. Tabasbus, riya ve yalan ömründe bir defa dahi olsun görülmemiştir. İstiğna ve feragat kalesine sırtını dayayarak, zamanın ve hayatın bütün hasis ihtiraslarına kayıtsızca bakmış ve hiçbirine tenezzül etmemiştir. Yaşadığı müddetçe kendisinden bahsedilmesini arzu etmemiş, bundan sıkılmış ve eza duymuştur. Hakikaten numuneyi imtisal olacak bir yaradılışa sahipti. Gizli kalan hayatı açıklanınca, yalnız akraba ve hemşehrilerine değil, bütün Türk Milletine, bilhassa Türk Gençliğine, fazilet ve gayret yolunda örnek bir insan olarak onu göstermek gerekir.” (Hakkı Subaşı)

 

PAYLAŞMANIZ İÇİN