Dünya Kupası Bugün Bitiyor ama Katar Kalıyor!

Katar’sa değil tavuk, civcivin dahi çıkmayacağı yere kaz sürüsü koşturmuş. Amaç, para elde etmek için değil imaj ve kişisel tatmin. Para olsa sonuç itibarıyla 17 milyar dolarlık gelir elde etmek için 229 milyar dolar harcanmazdı

 

 

SAMİ GÜNAL

O takılmacam olmasaydı sinema yazabileceğimi asla aklıma getiremezdim. Şimdilerde kulvar değiştiren sinema yazarı bir arkadaşımın gazetede yazdığı film eleştirisine öylesine laf atmam üzerine izle de konuşalım, demesiyle konuşmak yerine yazmamla birlikte çok hoşuma gittiğini görünce şu ana kadar 50’iye yakın sinema yazısı yazdım. Birkaç kitap eleştirisi de buna benzer oldu. Oldu olacak bir romancının da takılmasını dört gözle bekliyorum.

Güya bundan önce yazdığım iki futbol yazısında futbola ne kadar uzak olduğumu ortaya koymuştum. Bir daha bir daha derken bu üç olacak. En umulmadık yazıların hangileriydi, diye sorulsa bu üçlü futbol yazılarımı gösterirdim. Yok yok bu kadarla kalsın. Adımızı futbol yazarlığına çıkartmayalım.

Katar tabanlı 2022 Dünya Kupası, gazetelerin eko politik köşelerine o kadar taşındı ki ister istemez ilgi alanıma girdi. Kimin kime nasıl çalımlar attığını yazamam ama dünya kupasına sırf ev sahipliği yapmak için nasıl çalımlar atıldığını yazabilirim.

Yazacaklarım, gazetelerin eko politik köşelerini okuma alışkanlıkları olanlar için pek bilinmeyen şeyler olmasa gerek. O zaman diğer mahallelere göz atmayan olası üç beş okuyucuya özel yazmış olalım bu naçiz yazıyı. Maliyeti yüksek olsa da bilesiniz ki Eskimiyen’in böylesi sosyal sorumluluk gönüllülüğü de var.

Bir deyim var. Futbol sadece futbol değildir, diye. Öyleymiş. Neler olmuş neler!

Özellikle diktatöryal yönetimlerde futbolun bir uyutma aracı olarak kullanıldığının kanıtı olarak Portekiz diktatörü Salazar’ın şu vecizesi kullanılır: “Ben, bu ülkeyi bunca yıl ‘3 F’ (futbol, fado, Fatima) ile yönettim.”

He vallahi etkisine defalarca tanıklığım var. İnsanların, sabahın köründe mahmurluk hâlinde nefes alma enerjisi dahi yokken otobüste kulaklarına bir futbol teriminin çarpmasıyla normalinde yere düştüğünü gördüğünde insanlık namına ambulans çağırmaktan kaçınacağı adamlarla kırk yıllık ahbapmış gibi kaynaştıklarını hayretle izlemişliğim var. O an ne uyku derdi, ne de akşam eve dönerken hanımın istediği yedi yüz elli gramlık hamsiyle yetmiş beş gramlık helvayı nasıl götüreceğinin derdi!

Kafa uçurandır bu futbol. Sosyal bilimlerde her teorinin kesinliği değişmez değildir. Kimseyi küstürmeyelim. Tamam, tüm futbolseverler duyarlılığını yitirmemişlerdir.

Futbolun aynı zamanda uluslararası imaj yenilenmesine yarayan bir araç olarak kullanıldığının en çarpıcı laboratuvarı olmuştur Katar. Para deposu olmak medeniyet galerisindeki raflardan birisine es kaza da olsa biblo olmanıza yetmiyor gelişen çağdaş anlayışlar içerisinde. İmajın mı yok? Yeter ki bilgiye dayalı olmayan kendiliğinden gelen zenginliğin olsun onu da yaratırsın. O zaman ne yapılıyor? Örneğin eskirim karşılaşmalarını kaç kişi izliyor ki orada imaj arayışına yönelesiniz? Arz yuvarlağını en en geniş, hatta tümden saran şalın adı futboldur.

Maddi çıkarcılığın tarifini yapmak için kullanılan bir atasözümüz var: “Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez!” Katar ise, değil tavuk, civcivin dahi çıkmayacağı yere kaz sürüsü koşturmuş. Amaç, para elde etmek için değil imaj ve kişisel tatmin. Para olsa sonuç itibarıyla 17 milyar dolarlık gelir elde etmek için 229 milyar dolar harcanmazdı.

Uff, neler neler yapılmamış ki?

Sıralasam başınız döner. Yeni yeni ultra lüks görünümlü stadyumlar, metrolar (170 km), havaalanları, restoranlar, oteller oteller (100 tane) hatta gerçekten bir şehir kurulmuş altı boş prestij uğruna.

Altı boş ve şahsi prestij uğruna daha ne kirli oyunlar oynanmamış ki?

FIFA üst görev yetkililerinden iki şahıs, Amerika tarafından açılan FBI soruşturmasında Katar’ın Dünya Kupası’na ev sahipliği yapabilmek için kendilerine verdiği rüşvetleri itiraf ettiler. Bunun üzerine ABD Adalet Bakanlığı’nın yürüttüğü soruşturma nedeniyle bazı FIFA yönetim kurulu üyeleri tutuklanırken bazıları ise tutuklanmamak için Katar ile ilgili itiraflarda bulunmuşlardır. FİFA’yla kalınsa yine iyiydi. Sporun baş unsuru olan centilmenlik bile rüşvetle boğulmak istenmiş. Araştırmacı yazar Amjad Taha’nın haberine göre Katar, Ekvatorlu 8 futbolcuya maçı kaybetmeleri için 7,4 milyon dolar rüşvet teklif etmiş.

Soruşturmaya konu olan itiraflara sebep nedir biliyor musunuz? Katar’ın Dünya Kupası’na ev sahipliği yapabilmek için rüşvet teklif ettiğine ilişkin e-maillerin ortaya çıkmasıdır.

Bu kadar pisliğin arkasında yatan daha başka insani dramlar da yok değil.

The Guardian’dan Pete Pattisson, Katar’da özellikle son on yıl içindeki insan hakkı ihlâllerini gözler önüne seren araştırma haberleri yaptı. Örneğin izleyiciler için lüks bir oteli inşa eden Kuzey Koreli işçilerin günde 18 saat çalışıp buna karşın maaşlarının yalnızca yüzde 10’unu alabildiklerini, stadyumları inşa eden işçilerin ise çölün kenarında bakımsız kulübelerde yaşadıklarını ve saatte yalnızca 60 peni kazandıklarını yazdı. İşçilerin bir aylık kazançlarının, taraftarları ağırlayan otellerdeki standart bir odanın bir gecelik ücretinden daha az olduğunu öğrendik. Aynı haberlerde evlerine dönen Nepalli işçilerin tabutları gösterildi. Stadyum inşaatlarında binlerce Güney Asyalı işçinin ani ve açıklanamayan nedenlerle öldüğünü ve ölen işçilerin ailelerinin hiçbir tazminat alamadıklarını ortaya çıkardı. Buna göre Katar’da Dünya Kupası hazırlıkları boyunca çalışırken hayatını kaybeden göçmen işçilerin sayısı 6500’ü aşmıştı. Ki bunun resmî rakamlar olduğunu unutmamak gerek. Kayıt dışı ölümler de eklenirse tablonun çok daha vahim olduğu ortaya çıkacaktır.

Bu kadar göz karartıldıktan sonra spora karşı beslenen duygular da kirletilmez mi?

Hız alınamayıp insani duygulara da musallat olunmuş. İmaja yönelik halkla ilişkiler kampanyalarını yürütmesi için David Beckham 150 milyon sterlin karşılığında satın alınmış. Eh bu kadar kirliliğe beyaz kalan bir şey yakışmazdı. Öylesi bir ikon satın alınabilmişse taraftarlar neden temiz kalsın ki? Times’ta çıkan bir habere göre İngiltere ve Galler’den bir grup taraftar, diğer otuz ülkedeki taraftarlarla birlikte tribünlerde yer almak, tezahüratlar yapmak, organizasyonla ilgili olumlu mesajlar vermek ve sosyal medyada Katar’ın Dünya Kupası’na ev sahipliğini eleştiren gönderilere yanıtlar vermek için satın alınmışlar.

Fransız cumhurbaşkanlarının resmi konutu Elysee Sarayı’nda bir öğle yemeğini detaylandırmaya gerek yok. Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin davetlisi olarak, yemekte Katar Emiri’nin oğlu ve Katar Başbakanı, FIFA Başkan Yardımcısı Katarlı Muhammed Bin Hammam, UEFA Başkanı, Fransızların milli futbolcusu Platini, Sarkozy’nin danışmanı Sofie Dion var. O yemekten bir kaç ay sonra UEFA, 2022 Dünya Futbol Şampiyonası’nın nerede oynanacağına karar vermek üzere toplanıyor.

Sonrasında Sarkozy’nin danışmanı Sofie Dion bir süre gözaltına alınıyor. Fransız İçişleri Bakanı Claude Gueant ifade veriyor. Platini, Fransa Yolsuzlukla Mücadele Ofisi tarafından gözaltına alınıyor, FİFA Başkanı Sepp Blatter istifa ediyor. Amerika’da, Brezilya’da, İsviçre’de “kara para aklama, sahtekârlık, rüşvet” iddialarından dolayı UEFA ve FİFA yetkilileri hakkında davalar açılıyor, bazıları mahkûm ediliyor vs.

Bu iddialar öylesine ayyuka çıkıyor ki FIFA, Dünya Kupası ev sahipliği için yeni kriterler getiriyor: “Şampiyonanın düzenleneceği ülkedeki insan hakları, sosyal haklar ve siyasi rejimin dikkate alınacağı açıklanıyor”. Ancak, ev sahipliği Katar’a verildikten sonra bu kriterler es geçiliyor.

Başta rüşvet ve dolayısıyla sporda centilmenliğin öldürülmesi olmak üzere işçi ölümleriyle, içki yasaklarıyla, insan hakları ihlalleriyle atbaşı giden bir Dünya Kupası. Ondandır ki pek fazla izleyici gitmemiş Katar’a. İlgisiz olan ben bile farkındayım ki ortalıkta pek Kupa havası yok. Anlamasam da önceki kupalarda etrafımda futbol konuşanların tazyikine maruz kalmamdan biliyorum.

Yazı girişinde bu futbol yazım son olsun, dememe rağmen anladım ki bu seriyi beşe çıkartabileceğim. Asla asla! En iyisi dimağıma rehber olan bir alıntıyla ortadan çekileyim.

“Neoliberal politikaların küresel alana dönüşüp sermayenin çıkarları üzerinden şekillendirilmesi sonucunda dağılan emek kavramının yerini alan yolsuzlukların kurumsallaşmasıyla beraber etik ve ahlaki değerlerin bir öneminin kalmaması hâliyle küresel bir öğreti hâlini aldı.”

paylaşmanız için