Brezilyalılar Rio de Janeiro’da dünyanın en büyük stadını yapmışlardı. Burada oynamayı hak edenler arasında A Milli Takımımız da vardı ama parasızlık nedeniyle Brezilya’ya gidemedik. Bizim gibi Avusturya, Belçika, İskoçya, Burma, Filipinler, Hindistan, Arjantin, Peru ve Ekvator da parasızlık nedeniyle kupaya katılamadılar
AV. CEM BAYINDIR
Aslında dördüncü Dünya Kupası 1942’de oynanacaktı ama onun yerini Dünya Savaşı aldı. Futbol topların yerini bombalarla doldurdular. İnsanlar Dünya Kupası’na kavuşmak için, tam on iki yıl, ta 1950’ye kadar beklemek zorunda kalmışlardı.
1950 BREZİLYA PARASIZLIKTAN GİDEMEYENLER
Brezilyalılar bu şampiyonanın dünyanın görüp göreceği en büyük spor organizasyonu olması için ulusça elele verip başkentleri Rio de Janeiro’da dünyanın en büyük stadını yapmışlardı. Burada oynamayı umut edenler arasında A Milli Takımımız da vardı. Türkiye son maçta Suriye’yi 7-0 yenerek kupaya gitme hakkına erişmişti ama parasızlık nedeniyle Brezilya’ya takımın gidemeyeceği ortaya çıktı.
Bizim gibi Avusturya, Belçika, İskoçya, Burma, Filipinler, Hindistan, Arjantin, Peru ve Ekvator da parasızlık nedeniyle kupaya katılamadılar ve Dünya Kupası finalleri, ilk finaller gibi yalnızca on üç takım arasında oynandı.
İlk iki grupta dörder takım mücadele ederken, öteki gruplardan birinde üç, birinde iki takım yer alıyordu. Ev sahibi Brezilya da, bu eşitsizlikten yakınanlar arasındaydı. Brezilya’nın grubun da İsviçre ve Meksika’dan başka 1948 Londra Olimpiyatları finalisti Yugoslavya vardı. Zaten grup birinciliği için bu iki takım favori gösteriliyordu. Çaykovski, Mitiç, Vukas, Bobek gibi oyunculara sahip Yugoslavya, İsviçre’yi 3-0, Meksika’yı 4-1 yenmiş, Brezilya ise 4 -0’lık Meksika galibiyetiyle sevinmiş ama İsviçre maçında topun dışarıdan çevirerek attıkları golle beraberliği zor kurtarmışlardı.
Öteki grupta İngiltere rakipsiz gibiydi. Şili’yi 2-0 yenip, İspanya’ya 3-1 yenilen ABD maçına çıkan İngilizler düzine hesapları yapıyorlardı ancak dünya spor tarihinin en büyük sürprizlerinden biri yaşanacak ve maç 1-0 Amerika’nın galibiyeti ile bitecekti. “Belo-Horizonte Mucizesi” diye geçen bu maçın haberi Avrupa’ya bildirildiğinde, ajansların yanlış duyurduğu sanılarak gazetelere 1-0 İngiltere’nin galibiyeti olarak yazanlar oldu, hatta bu skoru küçümseyen bir gazete de İngiltere’nin 10-0 yendiğini duyurmuştu. Bu gruptan finale çıkan İspanya oldu.
İtalya, Paraguay’ın da bulunduğu üçüncü grubu ise İsveç lider bitirdi. Dördüncü grupta da Uruguay liderdi. Beraberliğin Brezilya’yı şampiyon yapacağı finalde Uruguay rakibinden bir puan gerideydi.
Dünya seyirci rekorunun kırıldığı maçta (199.854) Uruguay ev sahibini 2-1 yenerek ikinci kez şampiyon olacaktı. Başkan Rimet’nin, cebinde Brezilya Şampiyonluğu anısına yazdığı konuşma boşa gitmiş, futbol tarihindeki en muhteşem suskunluk o gün yaşanmıştı.
1954 İSVİÇRE, İLK KEZ BİZ DE VARIZ
Türk Milli Futbol Takımı, tarihte ilk kez bir Dünya Kupası’nda oynuyor. On altı finalistten biri Türkiye’ydi. Kupada ilk grupta Brezilya ve Yugoslavya turu rahat geçti. İkinci grupta Türkiye de vardı, Güney Kore dişimize göre olsa da Almanlar ve Macarlar dönemin güçlü takımlarıydı. İlk golü attığımız maçta Almanya’ya 4-1 yenilip ardında Kore’yi 7-0 ile geçmiştik. Almanlar ise Macaristan’a 8-3 yenilseler de bizimle fikstür gereği bizimle ikinci kez oynadıkları maçı 7-2 aldılar.
3.Grupta, Avusturya İskoçya’yı 1-0, Çekoslovakya’yı da 5-0 yenerek çeyrek finalist oldu. Aynı grubun öteki çeyrek finalisti ise Uruguay’dı. Uruguay, Çekoslovakya’yı 2-0; İskoçya’yı 7-0 yendi. 4. Grupta işler karışıktı. İtalya ile İsviçre’nin bir kez daha oynaması gerekti. Bu maçı 4-1 kazanan İsviçre, finallerin ilk büyük sürprizini yapmış oldu. Belçika ile 4-4 gibi garip sonuçla berabere kalan İngiltere de çeyrek finale çıkabildi.
Yarı finalde harika maçta Macarlar Uruguay’ı 4-2 yenerek finale çıktılar. Finaldeki öteki takım da bizi iki kez yenen Almanya olmuştu. 8-3 yenildikleri Macaristan ile oynayacakları final maçını Almanlar büyük bir sürprizle 3-2 kazanacaklar ve şampiyon olacaklardı.
1958 İSVEÇ UÇAK KORKUSUNDAN PELE’YE
1.Grupta son kupanın sahibi Almanya ile Kuzey İrlanda, Çekoslovakya ve Arjantin vardı. Kupa öncesi İngilizlerin ünlü Manchester United takımını taşıyan uçağın düşmesi ve bazı ünlü yıldızların hayata gözlerini yumması nedeniyle, futbolcular arasında “uçak korkusu” yaşanıyor, bu arada düşen uçaktan yaralı olarak kurtulanlardan Kuzey İrlanda’nın unutulmaz kalecisi Gregg, İsveç’e uçakla gelmeyi reddederek trenle geliyordu. Gregg’in kalesini koruduğu Kuzey İrlanda ile dört yıl öncesinin şampiyonu Almanya, bu gruptan çeyrek finale çıkan iki takım oluyordu. Ancak Almanlar eskisi gibi hızlı değildi. Oynadığı üç maçtan sadece birini kazanan, öteki ikisinde beraberliği bozamayan Alman takımı, gene de “son sekiz” arasına kalmayı başarıyordu. İkinci grubu Fransa geçti. Fransa’nın gruptaki üç maçta kaydettiği on bir golün altısı, Fontaine adının yanma yazılmıştı. Üçüncü grubu İsveç ve Çekoslovakya geçtiler. Dördüncü grup ise ölüm grubuydu, İngiltere, Yaşin’li Sovyetler Birliği, Avusturya, 17 yaşındaki Pele’li ve Garrincha’lı Brezilya idi.
29 Haziran 1958 günkü final maçında Gilmar, D. Santos, N. Santos, Zito, Bellini, Orlando, Garrincha, Didi, Vava, Pele, Zagalo’dan oluşan Brezilya, İsveç’i 5-2 dağıtarak şampiyon olacaktı.
1962 ŞİLİ, PELE İÇİN OKULU YAKARIZ!
55 dereceyi bulan bir sıcaklıkta oynanan maçlarda ilk grupta Sovyetler ve Yugoslavya; ikinci grupta Batı Almanya ve İtalya; 3. Grupta Brezilya ve Çekler, son grupta da İngiltere ve Macaristan tur atlayıp çeyrek finale yükseldiler.
Bir önceki kupanın şampiyonu Brezilya, herkesin merakını kamçılıyordu. Öyle ya, Brezilya’da Pele vardı. Pek çok futbolseverler, Brezilya’dan çok İsveç’te parlayan Pele’yi görmek için stada gelecekti. Bir Şili okulunda öğrenciler, “Pele’yi seyretmemize izin vermezseniz okulu yakarız” diye tehdit etmişlerdi müdürlerini… Ne var ki Şili, Pele’ye pek uğurlu gelmeyecek; 2-0’lık Meksika maçında oynayan ve iki golden birini atan Pele, Çekoslovakya ile yapılan maçta sakatlanarak, turnuvanın as oyuncusu değil tribündeki bir seyircisi olacaktı.
Çok çekişmeli geçen yarı final maçında Brezilya Şili’yi güçlükle yense de, Garrincha gibi bir değerini kırmızı kartla oyun dışında bulacak ancak kupa komitesi Garrincha için finalde oynama izni verecekti. Sakatlanan Pele ise oyunda yoktu.
Çekoslovakya Brezilya final maçı, Çeklerin golüyle başlasa da 3-1 Brezilya galibiyeti ile bitecek ve şampiyon yine Brezilya olacaktı.
1966 İNGİLTERE, KUPAYI KİM YÜRÜTTÜ?
8.Dünya Kupası finalleri başlarken İngilizler, ev sahipliği onurunu taşıdıkları bu şampiyonada altın kupayı kimseye kaptırmak niyetinde değillerdi… Ama daha maçlar başlamadan biri kupayı alıp gidivermişti… Bir vitrinde teşhir edilen Dünya Kupası kaybolmuştu. Som altın Jules Rimet Kupası’nı Londra parklarından birinde gazete kâğıdına sarılı olarak, küçücük bir köpek bulacaktı.İlk grupta İngiltere, Uruguay; ikinci grupta Batı Almanya, Arjantin; üçüncü grupta kupayı alacağı düşünülen Brezilya, Macaristan ve Portekiz’e 3-1’lik skorlarla yenildiği gibi Pele de ciddi bir biçimde sakatlanmıştı. Portekiz takımı ve yıldızı Eusebio ise parlıyor ve futbol dünyasında yeni bir kral doğuyordu. Grubun öteki finalisti Macaristan’dı. Son grupta ise çeyrek finalistler Sovyetler ve büyük bir sürprizle İtalya’yı yenen Kuzey Kore oldu.
Portekiz, 3-0 geriye düştüğü Kuzey Kore’yi Eusebio ile 5-3 geçecek ancak hakemin 26 dakika hiç düdük çalmadığı maçta İngilizler’e 2-1 yenileceklerdi. Almanya ise Sovyetler maçını 2-1 kazanacak, Hakemlerin de etkisiyle final maçı İngiltere ile, Uruguay’ı 4-0 yenen Almanya arasında oynanacaktı.
2-2 biten maçın uzatmalarında 101. dakika geliyor: Hurst yakaladığı topu kaleye gönderiyor, nefis şutla giden top direğin üstüne çarpıyor, ordan yere düşüyor. Weber koşup yetişiyor, kafayla kornere çeliyor ama… İsviçreli hakem Dienst duraklıyor. Sovyet yan hakemi Türk asıllı Bayramof’a bakıyor. Yan hakem bayrağıyla ortayı gösteriyor: “Gol!” Top kaleye girdi mi, girmedi mi?
Hakeme ve yan hakeme göre, girdi. Almanlara göre girmedi… Hakemin dediği dedik futbolda. Durum 3-2 şimdi… Almanlar bitiyor bu golle… O kadar ki, Hurst dördüncü golü atmaya giderken pek engelleyen çıkmıyor: 4 -2 İngiltere galip. İngiltere şampiyon… Hurst de bir finalde tek başına üç gol atan yıldız…
1970 MEKSİKA, JULES RİMET SONSUZA KADAR BREZİLYA’NIN
Dünya Kupası’nın çeyrek finalleri, Uruguay’la Sovyetler Birliği’ni, İtalya ile Meksika’yı, Brezilya ile Peru ve Batı Almanya ile İngiltere’yi karşı karşıya getiriyordu. Ancak üstün maçlar bir yana, Alman – İngiliz karşılaşması, herkesin ilgisini çekiyordu. Çünkü 1970’teki bu maç, 1966’nın rövanşı olacaktı. Almanlar haksız bir golle sonucun değiştiğini, kaleye girmeyen topu hakemin gol saydığını dört yıl boyunca yineleyip durmuşlar ve sonunda maçı da iki farklı geriye düşmelerine karşın 3-2 kazanacaklardı.
Uruguay’la Sovyetler Birliği arasındaki maçta olan korkunç hakem hatası, hem karşılaşmanın sonucunu değiştiriyor, hem de çeyrek finalistlerden birinin kaderiyle oynuyor Ruslar haksız yere eleniyordu.
Meksika’da terbiyesiyle, zarafetiyle halkın gönlünü kazanan takım Peru idi… Daha sonra Türkiye’ye gelen ve Fenerbahçe’yi çalıştıran Brezilyalı ünlü yıldız Didi’nin hazırladığı Peru takımı, hem futbol olarak güzellikler göstermiş, hem de en centilmen bir takım olarak alkış toplamıştı.
Brezilya İtalya arasındaki final maçı ise Pele önderliğindeki Brezilya’nın 4-2 üstünlüğü ile bitecekti. Brezilya, 1958 ve 1962’den sonra 1970’te de şampiyon olunca “Jules Rimet Kupası”nın ebedi sahibi oluyordu.
1974 BATI ALMANYA
Bu şampiyonada FİFA, yeni şampiyona verilecek yeni kupaya kendi adını koymayı uygun görerek FİFA Dünya Kupası adını verdi. Bizim açımızdan bir başka önemi de kupa tarihinde görev alan ve üç maçta görev yapan Türk hakem Doğan Babacan’ın olmasıydı.
İtalyan kaleci Dino Zoff neredeyse aylardır gol yememişti. Dünya Kupası başlayınca, herkes soruyordu: “Zoff’a kim gol atacak? Alman Müller mi, Hollandalı Cruyff mu, Yugoslav Dzajiç mi, İskoç Daglish mi, Brezilyalı Jairzinho mu, Arjantinli Kempes mi, Polonyalı Lato mu? Hangisi, hangisi gol atacaktı İtalyan Dino Zoff’a?” Evet, onca yıldızın yapamadığını Haitili meçhul futbolcu Sanon yapmış, nefis bir golle, Zoff’un “gol yemezlik rekoru”nu 1143. dakikada kesmişti. 1143 dakika gol yemeyen İtalyan kalecisi Dino Zoff’a ilk golü atan Haitili Sanon’a, Haiti devlet başkanı, kupa dönüşünde güzel bir otomobil hediye etti.
Hollanda, 1974 Kupası’nın dikkatleri üzerine çeken takımıydı. Başta Cruyff, portakal rengi formalılar nefis futbol oynuyorlardı. Komşu Hollanda’dan Almanya’ya gelen seyircilerin de coşturmasıyla, Hollanda takımı giderek şahlanıyordu.
Wembley’de, penaltı kurtararak İngilizlerin finale çıkmasını engelleyen Polonyalı ünlü kaleci Tomaşevski ününü burada da sürdürüyor. Polonya’nın İsveç’i 1-0 yendiği maçta, gene penaltı kurtararak galibiyeti koruyordu. Ve sonra Almanya – Polonya karşılaşmasında da, hem de “penaltıcı” diye tanımlanan Hoeness’in vuruşuyla gelen topu kurtaracaktı. “Penaltıdan gol yemeyen kaleci” Tomaszevvski, ne çare, aynı maçta Müller’in ofsayt golüne boyun eğiyor, Almanya, bu en önemli karşılaşmayı tartışmalı bir golle 2-1 kazanarak, kupa yolunda yürüyordu.
7 Temmuz 1974 tarihinde Münih Olimpiyat stadındaki final maçında daha 2. dakika dolmadan, Cruyff topla ceza alanına dalmış ve Vogts’un sert müdahalesiyle kendini yerde bulmuştu. Tipik penaltıydı. İngiliz hakem de penaltıyı vermekte tereddüt etmedi. Neeskens geldi topun başına… Bu kupada, Cruyff’tan sonra en çok beğenilen Hollandalıydı Neeskens. Toplara sert vurmasıyla tanınmıştı. Ve öyle vurdu… Hollanda 1 – Federal Almanya 0
Breitner ve Gerd Müller ile öne geçen Almanya 2-1 ile kupayı alacak, Beckenbauer’in mi, yoksa Cruyff’un mu daha büyük sorusu biraz yanıtlanmış olacaktı.
1978 ARJANTİN
Bu kupaya on Avrupa, dört Latin Amerika ülkesi, İran ve Tunus katıldı. İlk turlarda bazı maçları kazanan ev sahibi ekip, İtalya karşısında yenilgiye uğramış, Brezilya ile berabere kalmıştı. Hollanda ile karşılacağı finale kalabilmesi için Peru’yu gol yağmuruna tutması gerekiyordu. Arjantin ihtiyaç duyduğu gollerle Peru’yu 6-0 yenerek kavuşmuş oldu;
Polonya Brezilya maçı 3-1 Sambacıların galibiyeti ile bitince, grubun öteki favorisi Arjantin’e tam 6 gol gerekiyordu. Peru ile oynadıkları maç da gerçekten 6-0 bitecekti. İskoçya’yı 3-1, İran’ı 4-1 yenen Hollanda ile berabere kalan, Polonya’ya ancak 1-0 yenilen Peru‘nun yarı final maçları niteliğindeki grup maçlarında farklı yenilgisi kuşkulara yol açacaktı.
İskoçya’nın Hollanda’yı 3-2 yenmesi, bu finallerin ilgi uyandıran maçlarından biriydi. Çünkü maçı kazanmasına karşın İskoçya eleniyor, yenilen Hollanda ise büyük finali oynama hakkını elde ediyordu. Bir de, Hollandalı Rensenbrink’in attığı gol, takımının kazanmasına yetmemişti ama Dünya Kupası’nın “birinci” golü olarak futbol tarihine geçiyordu.
25 Haziran 1978 pazar günü, Buenos Aires’in River Plate Stadı’nda Arjantin Hollanda arasındaki maçın normal skoru 1-1 bitse de uzatmalarda gülen taraf Arjantin oluyor ve 3-1 skor kupayı Arjantin’e getiriyordu. Gerçekten de Arjantin ile Hollanda arasındaki final maçının sonucu uzatmada belli oldu. Arjantinliler 3-1 galip geldiler ama bu zaferde, Arjantin’i son dakikada yenilgiden kurtaran kale direğinin de büyük payı vardı.
Kupanın en iyi oyuncusu Mario Kempes altı golle gol kralı oldu; onu beşer golle Perulu Cubillas ile Hollandalı Rensenbrink izlediler.
1982 İSPANYA ŞİKECİ GERMENLER
Benim de çocukluğumda ekran başında daha bilinçli izlediğim ilk Dünya Kupası buydu. Önceki şampiyonadan sekiz fazlasıyla bu seferkine yirmi dört ülke katıldı, Kuveyt ve Yeni Zelanda’ dan başka on dört Avrupa, altı Latin Amerika ve iki de Afrika ülkesi vardı.
İlk gün, dünya şampiyonu Arjantin Barcelona’da hezimete uğradı. Birkaç saat sonra, oradan oldukça uzaktaki Falkland Adalarında Arjantinli generaller bu kez de İngiltere karşısında yenildiler.
Öteki grupta İtalya, Polonya, Peru, Kamerun vardı ama gol yoktu. Bir tek Polonya Peru’yu 5-1 yenmiş, onun dışında bütün maçlar berabere bitmişti. Polonya’dan başka tur atlayan takım, minicik bir gol averajı belirliyor, 2 -2’lik averajıyla İtalya 2. tura yükseliyordu.
İtalya’ya ve Polonya’ya kafa tutan, ikisine de beraberlikten fazlasını vermeyen Kamerun, hiç yenilmeden elendiğinde herkes üzülüyordu. İkinci grupta otoritelerin çoğunun favorisi olarak Federal Almanya ve Avusturya, Şili ve Cezayir yer almıştı.
Almanya ile Cezayir arasındaki ilk maça da herkes, Alman gollerini görmek için gitmişti üstelik Almanların 52. dakikada yediği gol pek önemsenmemiş, hele Rummenigge beraberliği sağlayınca, “Alman galibiyet golü şimdi gelir” diye düşünülmüştü. Fakat gelen, Cezayir’in galibiyet golüydü.
Fransa’da ise Alain Giresse, Platini, Tigana ve Genghini ile 1982 Dünya Kupasının ve Fransız futbol tarihinin en gösterişli forvetleri varsı ama sonuç gelmedi.
12. Dünya Kupası’na Cezayir şokuyla başlayan Federal Almanya, ilk turu kapatırken de “şike” bombasıyla ezildi. Almanya ile Avusturya arasındaki maç öyle kritikti ki… Beraberlikte bile eleniyordu Almanlar… Ama maçı üç farkla kazandıklarında da bu kez de elenen Avusturya olacaktı. Demek ki Almanya’nın bir ya da iki farklı galibiyetinde, ikisi de tur atlayabilecekti.
Almanya attığı tek golün üstüne yatınca iki takım da seyircileri uyutunca, 41 bin seyirci “Şike, şike” diye bağırmaya başladı. Spikerler, yayında gayet ağır deyimler kullandılar.
Hatta Alman spiker ağlayarak “Utanıyorum” diyordu mikrofonda… Başta Cezayir olmak üzere bazı ülke temsilcileri, bu iki takımın da kupadan çıkarılması için FİFA’ya başvururken, Alman ve Avusturya yetkilileri, “Kesinlikle bir anlaşma olmadığını, ancak sonuç yettiği için kendilerini sıkmadıklarını, asıl güçlerini üst tura sakladıklarını, sonucu riske etmediklerini” söyleyerek kendilerini savunuyorlardı.
El Salvador ise Macaristan’dan tam on gol yemişti.
Bu arada ilk maçta tökezleyen Arjantin, Macaristan karşısında kendini göstermiş, hele bana göre dünya futbol tarihinin en büyük adı Maradona attığı iki gol yanında, nefis futboluyla “İşte Maradona” dedirtmiş, otoriteler de “İşte Arjantin” diye konuşmuştu.
Kuveyt-Fransa maçında, Kuveyt’in yediği dördüncü gole itiraz eden Şeyh Fahid El-Ahmed-Sabah’ın sahaya girmesi, İngiliz Bryan Robsun’un yarım dakikaya sığdırdığı gol ilginçti. Alman kaleci Schumacher‘in Fransa’nın forvet oyuncusu Battiston‘u ölümcül bir diz darbesiyle bayılttıktan sonra hiç oralı olmaması ise yakışmayan bir görüntü olacaktı.
Gentile, Collavati, Scirea, Cabrini – Oriali, Tardelli, Bergomi – Conti, Paolo Rossi, Graziani on biriyle, kupayı İtalya aldı. İtalya karması ilk günlerde parlak bir başlangıç yapamamış, beraberliklerle tökezlemişti ama daha sonra uyumlu futboluyla ve özellikle Paolo Rossi‘nin çabalarıyla sonuca ulaşmayı başardı ve finalde Almanya’yı 3-1 yendi. İtalya öncesinde de, Arjantin’den sonra herkesin favorisi Brezilya’yı da harika bir maçtan sonra 3-2 yenerek kupadan silmişlerdi. Paolo Rossi, Brezilya efsanesini yıkmış, bir mucize yaratmıştı.Boniek‘in güzel oyununa ayak uyduran Polonya üçüncü, Fransa dördüncü oldu. Gol krallığında ise İtalyan Rossi altı golle ilk sırayı aldı, onu yıldırım hızıyla attığı beş golle Alman Rummenige izledi.
1986 MEKSİKA MARADONAAAA GOOOOLLLLLLLLLL
Bu kupayı ve bu kupadaki Maradona’yı ekranlardan futbol tarihindeki en estetik görüntülerle anımsıyorum. 31 Mayıs günü, Azteca Stadı’nda görkemli bir açılışla başlayan kupada binlerce seyirciyi tribünlerde havaya kalkıyor, tribünün bir köşesinde ayağa kalkanlar otururken, yan tribündekilerin kalkması ve tezahüratın bütün tribünleri dolaşması, yani “Meksika dalgası”, ilk kez futbolseverlerin ilgisini çekiyordu.
On dört Avrupa, altı Latin Amerika ülkesinden başka Fas, Cezayir, Irak ve Güney Kore’nin olduğu kupada seyircilerin dalgalanarak gösteri yapmaları ilk kez Meksika şehrinde gerçekleşti ve o andan itibaren seyircilerin sık sık azgın denizin dalgalarının ritmiyle hareket etmeleri bugüne devam edip geldi.
Fas kupa tarihinde günümüzdeki gibi ilk bu kupada duyuracaktı adını. İngiltere, Polonya, Portekiz gibi Avrupa futbolunda söz sahibi üç takımı peşine takıp grup birinciliği tahtına oturan mütevazı Fas takımı, Polonya ve İngiltere ile 0-0 kalmış, Portekiz’i ise 3-1 gibi net sonuçla yenmişti. İngiltere ikinci, Polonya da üçüncü olarak güçlükle ikinci tura çıkmışlardı.
Fransa ile Brezilya’nın karşılaştığı maçta Platini, Zico, Socrates gibi deneyimli oyuncular penaltı atışlarını gole çevirememişlerdi.
Danimarka’nın attığı ve yediği goller unutulmazdı, grubundaki üç takımı da, yani Almanya’yı da, İskoçya’yı da, Uruguay’ı da yenmeyi başaran, bu arada Uruguay’ı 6-1 ’le ezip geçen, 9-1 ’lik muhteşem gol averajıyla kendinden çok söz ettiren Danimarka İspanya karşısında yenilmekle kalmıyor, bozguna uğruyordu. 5-1’lik zaferle İspanya tur atlıyordu.
Ama bu Dünya Şampiyonası karizmatik adıyla Diego Armando Maradona’nındı; İngiltere karşısında Falkland Adalarında boyun eğen Arjantin bu rövanşı iki golle aldı: Golün birini, kendisinin ‘Tanrının eli’ olarak gördüğü sol eliyle attı, öbürünü de İngiliz defans oyuncularını yere serdikten sonra muhteşem sol ayağıyla kaydetti.
İngiliz basını bunu şöyle yorumlayacaktı:
“Dışarda kaldık… Muhteşem Maradona’nın muhteşem hilesi…”
“Ne biçim el? Hileye geldik… Haydut Maradona’nın elle attığı gol…”
“Sihirbaz adama yenildik. Maradona elle oynadı…”
“Maradona’nın yumruğu, bizi knock-out etti…”
“Maradon’alı Arjantin, İngiltere’nin rüyasına son verdi…”
“Arjantin kahramanının elle attığı gol, bizi yıktı…”
Pumpido-Cuiciuffo, Brown, Ruggeri, Olarticocchea-Batista, Giusti, Burruchaga, Enrique-Maradona, Valdano’lu Arjantin finalde Almanya ile karşı karşıya geldi. Maçın kaderini tayin eden pas Maradona’dandı ve Burruchaga kendisine verilen pası değerlendirerek Arjantin’in son dakikada 3-2 öne geçirdi. Ondan önce atılan bir muhteşem gol de Valdano’nun, Arjantin kalesinden topla birlikte hızlanarak ve tüm sahayı geçerek Schumacher’li kalenin sağ direğinin yanından filelere göndermesiydi.
Futbol otoritelerinin, “Arjantin büyük, Maradona en büyük…” yorumu ben de dahil herkesi etkilemişti. Buenos Aires Belediyesi, Maradona’ya “üstün yurttaşlık” unvanı veriyor, Dışişleri, Maradona’yı ‘Büyükelçilik’ unvanıyla ödüllendiriyor, Arjantin’de doğan her erkek çocuk “Maradona” adını alıyordu.
Ünlü Alman futbolcu Paul Breitner, finali yitirmelerini “bizde bir Maradona olmadığı için kaybettik.” sözüyle açıklıyordu. Arjantin kupada “Süper Şampiyon” ilan edildi. Çünkü yedi maçından altısını kazandı, birinde berabere kaldı, hiç yenilmedi.
Yazı çok uzadı ve bu tarihten sonrası, televizyonlarda, medyada, sosyal medyada herkesin gördüğü anımsadığı kupalar olduğu için şimdilik yer vermedim ama 1990’da İtalya’da Almanya’nın; 1994’te Amerika’da Brezilya’nın, 1998’te Fransa’da ev sahibinin, 2002’de bizim de boy gösterip üçüncü olduğumuz Japonya-Güney Kore’de Brezilya’nın, 2006’da Almanya’da İtalya’nın, 2010’da Güney Afrika’da vuvuzela sesleri arasında İspanya’nın, 2014’te Brezilya’da Almanya’nın, 2018’te Rusya’da Fransa’nın ve 2022’de Katar’daki maçların izlenimlerimi de belki ileride bir başka yazıya taşırım.
Saygılarımla…
Kaynakça:
- Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneşte Futbol, Can Yay. 2014
- Halit Kıvanç, Kupaların Kupası Dünya Kupası 1930’dan 2002’ye, İş Bankası Yay., 2002
- https://tr.wikipedia.org/wiki/FIFA_D%C3%BCnya_Kupas%C4%B1
- Dünya Kupası Tarihi, https://www.footballhistory.org/world-cup/index.html
- Clemente Angelo Lisi, A History of the World Cup(1930-2006), 2007
- https://www.history.co.uk/article/jules-rimet-and-the-birth-of-the-world-cup
paylaşmanız için