İttifak…

Soygun, talan ve yalan düzeni dizgin tanımıyor. 200 kişinin sözleşmeli olarak alınacağı Kâtiplik Sınavı’na 4800 kişinin başvurması Türkiye ekonomisinin son fotoğrafı. Adaletten, yargı bağımsızlığından, hukuktan, cumhuriyet değerlerinden söz etmek geçmiş zamana ait konularmış gibi geliyor insana.

HAYRETTİN GEÇKİN

Yazının başlığı Kanıksamak mı olmalıydı? Ama öne çıkan gerçekliği ifade etmek bakımından İttifak daha uygun düştü sanki.

Salgının insanları yalnızlaştırması yetmezmiş gibi siyasetin dili de insanı kendi başına bırakır nitelikte. Dahası zehirleyici.

Gündelik siyasetin zehirleyici dili yüzünden insanlar arasındaki duygusal bağlar çözüldü, güven yerini güvensizliğe bıraktı ve yarınlara dair umut hızla azaldı. İnsan kendi kendinden de uzaklaşır oldu giderek.

Popüler kültürün baskın hale gelmesiyle birlikte müzik, edebiyat ve sanat da bu zehirleyici siyasetin önünü kesecek güçte değil.

Hayatın anlamı ve sürdürülebilirliği adeta krizde. Bilinen bilmeye, görülen görmeye yetmiyor.

Önce, insan düşüncesini açıklamaktan korkutuldu, bu durum daha sonra düşünmekten korkmaya doğru ilerletildi.

Bu arada doğa katliamları, merkezden dağıtılan ihaleler, rant alanlarının kurtlar arasında bölüşümü bütün bu zehirleyici siyaset dili içinde eriyip gidiyor.

Soygun, talan ve yalan düzeni dizgin tanımıyor. 200 kişinin sözleşmeli olarak alınacağı Kâtiplik Sınavı’na 4800 kişinin başvurması Türkiye ekonomisinin son fotoğrafı.

İkizdere’de olanlarsa halkla devlet ilişkisi…

Adaletten, yargı bağımsızlığından, hukuktan, cumhuriyet değerlerinden söz etmek geçmiş zamana ait konularmış gibi geliyor insana ne yazık ki.

Aydınların, gazetecilerin dövülmesi, saldırıya uğraması, bu gidişe teslim olmayan öğrencilerin gözaltına alınması, hapse atılması ve göstermelik yargıya gerek bile kalmadan mağdur edilmesi, haklarından yoksun bırakılması kimsede bir şaşkınlık yaratmıyor artık.

Medyanın ezici çoğunluğu yalan makinesi. Gazeteci, profesör ya da herhangi bir konuda uzman gibi gözüken kimliksizleşmiş insanlar tarafından her gün halka yalan söyleniyor. Halk da rahatlamak için inanacağı yalanlar istiyor.

Sonuçta kel başa şimşir tarak…

Başka türlü haramiler saltanatı sürer miydi yoksa.

Yazının başlığı tam da bu anlamda öne çıkıyor:

Ülkede din satanların, ırkçı milliyetçiliği pazarlayanların ve her türlü pisliğin içindeki mafyanın ittifakıyla oluyor bütün bunlar. Haramiler saltanatı bu ittifakın adı ve ülke yönetimi de onların elinde.

Bir düşünün ülke açık işgale uğrasaydı ne olurdu?

Adalet ortadan kalkardı, hukuk yok edilirdi, yargı rafa kaldırılırdı, yargısız infazlar alıp başını giderdi, doğa katledilirdi, halkın birbirine olan güveni yok edilirdi.

Başka ne olurdu?

Ülkenin ordusu, polisi halkın ve ülkenin güvenliği için değil, ülkeyi bu hale getirenlerin istikbali için kullanılırdı.

Daha, daha başka?

İttifakın en güçlü ortağı mafya olurdu. Yani ülke düpedüz mafyaya teslim edilirdi.

Bu kadar mı?

Bütün bunların sonucu korku toplumu oluşur, halka da bu olup bitenler karşısında her şeyi kanıksardı.

En basitinden ülkede, bırakın şunu bunu, yerli tohum bile yasaklanırdı.

Peki Türkiye’de durum bundan farklı mı?