İşgücü İstatistiklerinde Aşırı Oynaklık ve TÜİK

Örneğin, erkek işgücüne baktığımızda, anlaşılması olanaksız bir manzara ile karşılaşmaktayız: İstihdam 383 bin artarken işsiz sayısında tam 727 bin azalma! Belli ki bu da yeni bir “ölçme sorunu”         

      

ERSİN DEDEKOCA
1
3 Ağustos’ta TÜİK tarafında açıklanan “aylık işgücü verilerinin” ilgili çevrelerde tartışılması devam etmektedir. Haziran ayına ait işgücü istatistiklerine göre “işsiz sayısı” bir önceki aya göre 823 bin “azalmış”; “İstihdam sayısı” ise 602 bin “artış” (bir ayda yüzde 2 artış) göstermiştir! Bu bulguların ışığında, son üç yılın en düşük “işsizlik oranı” olan yüzde 10,4 sayısı açıklanmıştı.

Böylece işgücü istatistiklerinde “aşırı oynaklık” ve “tuhaflıklar” Haziran ayında da karşımıza çıkmış oldu. Kısaca TÜİK, “işsiz sayısının (mevsim etkilerinden arındırılmış)” Mayıs’tan Haziran’a tam 823 bin “azaldığını”, “işsizlik oranının” da yüzde 13,1’den 10,6’ya, tam 2.5 baz puan, adeta “serbest düşüş” gerçekleştiğini duyurmuş oldu. Kuramsal olarak, bir ay gibi son derece kısa bir süre içinde işsizlik parametrelerinde bu kadar “ölçüsüz değişimler” olanaklı değildir.

Ancak bir hafta sonra 20 Ağustos’ta açıklanan “2021 ikinci çeyrek işgücü verileri”, 2021 yılı ikinci çeyreğinde mevsim etkisinden arındırılmış “işsizlik oranının yüzde 12,4” olduğunu söylemekteydi. Bu durumda açıklanan bu rakam, son bir ayda yüzbinlerce emekçinin gerçekten iş bulduğunu mu, ekonomik bir canlanma mı yaşandığını söylemektedir? Keza “ekonomik veri” olarak bu iki orandan hangisini kullanmamız gerektiği gibi sorular da ortaya çıkmaktadır.

TÜİK’İN İŞGÜCÜ İSTATİSTİKLERİNDE ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER

Kurumun kendi yayımladığı “metodoloji dokümanına” bakılırsa, 2021’de yürürlüğe giren “Avrupa Birliği Bütünleşik Avrupa Sosyal İstatistik Tüzüğü’ne” uygun hale getirmek amacıyla “hane halkı işgücü anketlerinde” düzenleme yapıldı ve buna uygun seriler ortaya konmaya başlandı.

Bu yıl TÜİK tarafından yapılan birinci değişiklik, işgücü verilerinin “aylık bazda” hesaplanıp açıklanması oldu. Önceden her ay açıklanan veriler, sadece söz konusu aya ait verileri içermezdi. O ayın öncesi ve sonrasındaki ayları da kapsayan üç ayın ortalamasını da verirdi. Anılan uygulama, 2020 gibi, işgücü verilerinin çok oynak olduğu dönemlerdeki gelişmeleri takip etmeyi zorlaştırdığı gibi; üç aylık gecikmeyle açıklanabildiği için de, oynak dönemlerin ihtiyaçlarını karşılamıyordu.

TÜİK işgücü verileri aylık bazda yayınlamaya başlamasına rağmen, “üç aylık ortalamalarla hesaplanan istatistikler” de sürmektedir. Ancak bu gruptaki istatistikler artık her ay değil, sadece üçer aylık ortalama olarak ve üç ayda bir yayınlanmaktadır.

Bu yaklaşımla TÜİK’in 20 Ağustos’ta açıkladığı veriler, 2021 yılının ikinci çeyreğinde “işgücü cephesinde etkili bir toparlanma” yaşandığına işaret etmektedir. Ancak bu verilere bakarak işgücü, istihdam ve işsizlik alanında nasıl bir eğilim ortaya çıktığını, kat edilen yolun ne kadar olduğu ve ne yönde gelişeceği konusunda yorumlar yapabilmekte sıkıntılar bulunmaktadır.

Sıkıntıların ilki, ikinci çeyreğe ilişkin aylık verilerdeki “yüksek oynaklık”. Aylık verilerdeki açıklaması zor oynaklıklar, ikinci çeyrek verilerinin sağlıklı yorumlanması noktasında sorunlara yol açmaktadır.

İkinci sıkıntı noktası, geçen yılın ikinci çeyreğinde işgücü cephesinin bütün alanlarında, Covid-19 salgınının da etkisiyle büyük bir çöküş yaşanmış olması olgusudur. Bir başka anlatımla, bu yılın ikinci çeyreğindeki radikal düzelmede bu baz etkisinin katkısı çok belirleyici olmuştur.

Geçen yılın istatistiklerindeki işgücü cephesinde yaşanan “çöküntünün istatistiklere yansımasındaki”  sorunlar, bu yılki gelişmeyi yorumlama işini daha da zora sokmaktadır. Örneğin geçen yılın ikinci çeyreğinde çalışma çağındaki nüfus bir yıl öncesine göre 1 milyon 79 bin kişi artmasına karşın, “çalışanlar ve iş arayanların toplamından oluşan işgücü”, TÜİK’in hesabına göre 2 milyon 742 bin kişi azalmıştır! Bu yılın ikinci çeyreğinde de işgücü, geçen yıla göre 2 milyon 584 bin gibi “radikal bir artış” kaydetmiş (!) gözükmektedir.

2021/II’deki bu artış, geçen yılın kaybını telafi etmekten (bu arada ülke nüfusu da 1 milyon 158 bin kişi artmış) bile uzak durmaktadır. Yine bu bağlamda, “işgücü dışındaki nüfus”, geçen yıla göre 1.4 milyon azalmış gözükse de, iki yıl öncesinin yaklaşık 2.4 milyon üzerinde; istihdam ise, üç yıl öncesinin yaklaşık 700 bin altındadır.

Bu durumda “dar tanımlı işsizlik oranının” bir yıl öncesine göre 1.06 puan gerilemiş olması da gerçekçi durmamaktadır. Tüm bu bulgular, son açıklanan işgücü istatistikleri konusunda sağlıklı bir yorum yapmaya imkân vermemektedir.

SON İŞGÜCÜ VERİLERİNİN İRDELENMESİ

Bilindiği gibi “işgücü” (istihdam edilenler ve iş arayan işsizlerin toplamı) normalde istikrarlı bir seyir gösterir. İstihdam azaldığında işsiz sayısı da artmaktadır. İstihdam seviyesinde ise, “şiddetli” olumlu ya da olumsuz bir “ekonomik şok” durumunda bile, genelde bir aydan diğerine çok büyük bir artış ya da azalış ortaya çıkmaz.

Haziran ayında iş gücü piyasası rakamlarına yakından bakarak, “işsizlikteki olağan dışı düşüşü” anlamaya çalışalım.

  • İstihdamda ölçüsüz artış

Bir ayda 602 bin, yani yüzde 2 oranında istihdam artışı! Aylık bu artışın yıllık karşılığı yüzde 25’i bulur! Bilindiği gibi salgın nedeniyle Mayıs’ta” kapanma” yaşanmış, Haziran’da da “tam açılmaya” geçilmişti. İstihdamda artış, özellikle yeniden açılan hizmet faaliyetlerinde beklenen bir gelişmeydi: ama makul ve açıklanabilir şekilde. Sayılara baktığımızda, hizmetlerde istihdam artışı 136 binden, inşaatta ise 8 binden ibaret olduğunu görmekteyiz. Tarımdaki istihdam ise, Mayıs ayında 300 bin civarında azalan “kadın istihdamında”, Haziran’da 159 bininin geri döndüğünü görmekteyiz. Böylece tarımda toplam istihdam artışı 163 binde kalmaktadır.

Sanayi sektöründe istihdam artışı ise tam 296 bindir. Bir ayda yüzde 5 oranında artış! Aslında sanayide Haziran ayında olağanüstü bir olumlu bir gelişme yaşanmamıştı. Bu nedenle konu tümüyle ölçüm ve yani rakamlarla ilgilidir. Bir başka anlatımla, sanayide Nisan ve Mayıs aylarında anlaşılmaz bir şekilde istihdamda oluşan 253 bin azalışın Haziran’da normale dönmesidir.

  • İşsiz sayısında ölçüsüz azalma

İstihdamdaki ölçüsüz artışın sonucu olarak doğal olarak işsiz sayısı azalır ve işsizlik oranı da düşer. Yukarıda de belirtildiği gibi, normal olarak işsizliğin de 600 bin civarında düşmesi gerekirdi (823 bin değil).  Ancak Türkiye gibi çalışabilir nüfusun arttığı bir ülkede, bir miktar da yeni iş arayanlar devreye girmesi beklenir. Bu durumda normal olarak işsiz sayısındaki azalmanın, değil 823 bin, 600 binden bir miktar daha az olması beklenir. Halbuki işsizlik oranın da, 2.5 baz puanlık devasa düşüşle yüzde 10,6’ya gerilemiş olduğunu görmekteyiz.

  • Erkek çalışanlarda azalma!

Bilindiği gibi, işsiz sayısının istihdam artışının çok üzerinde azalması, iş gücünden büyük çapta çıkış anlamına gelir. Nitekim Haziran ayında iş gücü 222 bin azalmış görünmektedir. Bu bağlamda erkek işgücüne baktığımızda, anlaşılması olanaksız bir manzara ile karşılaşmaktayız: İstihdam 383 bin artarken işsiz sayısında tam 727 bin azalma! Belli ki bu da yeni bir “ölçme sorunu”. Büyük ihtimalle Temmuz rakamlarında bu anormallik düzelmiş olacak ve istihdam artışı da iş gücü artışının altında kalacağından, işsizlik oranı da artacak. Tabii bir başka rakamda olağan dışı bir gelişme olmazsa.

BİLGİ KİRLİLİĞİNE KATKI YAPAN VERİ ve SERİ KARMAŞASI

TÜİK’in 2021 yılından itibaren yayımlanan ve geçmişe yönelik revizyonu da yapılan verileri, aylık olarak büyük oynamalar göstermektedir. Diğer yandan da TÜİK, bu oynamalar karşısında ayrı bir bilgilendirme ve açıklamada bulunmamaktadır. Kurumun bu konuda tek yaptığı, “basın bültenine” eklenen metodoloji açıklaması ve gelen eleştirilere dönük de, “AB ve Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) ne istiyorsa onu yapıyoruz” savunmasını çok yetersiz bulmaktayız.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, aylık verilere bakıldığında hükümete göre “ekonomi şahlandı”, çeyrek verilere bakıldığında herkese göre, işsizlik sorununun hafiflemesi açısından bir ilerleme sağlanamadı. Söz konusu “mevcut karmaşa”, her seviyede yaşanan “mevcut bilgi kirliliğinin devamına” katkı vermektedir. Bu karmaşa ve kirlilikte TÜİK’in doğrudan sorumluluğu bulunmaktadır.

Nasıl ki, milli gelir tahminlerinin hesaplama yöntemi 2016’da değiştirildiğinde eski seriyi yayımlamayı bırakan TÜİK, Türkiye ekonomisinde büyük bir değişim olmuş izlenimi yaratmaya çalışanların önünü açtıysa(!), aynı hassasiyeti anlamlı, karşılaştırılabilir ve tutarlı veriler üretme konusunda da göstermesini beklemek, konuyla ilgilenenlerin ve bilim insanlarının hakkıdır.

Yeri gelmişken TÜİK’in, “2009 bazlı milli gelir serisinin” Türkiye’de “muazzam ekonomik atılım” varmışçasına kullanıldığını, tahmin hesabında inşaatın katkısının artırıldığını, girdi-çıktı tablolarındaki güncelleme sorunlarının üzerinde durulmadığını ve bütün bunların ekonomi yönetiminde sorun görmeyenlerin verdikleri tepkilere destek verdiğini ve bu yolla, dolaylı da olsa 2018-19 krizinde katkısı bulunduğunu hatırlatmak isteriz.