İki gerçek dost arasındaki köprüyü ölüm bile yıkamaz

Dostluk dünyadaki pek çok duygunun üstündedir. Yaşadığımız çağda gerçek bir dost dünyanın en büyük zenginliği. Dostsuz bir insanın yüreğinin kenarında hep bir uçurum vardır; donup kalır içinde nemli odalarda gibi. Ne mutlu bana ki dost zengini bir insan olmakla kıvanırım.

 

FATMA ARAS

 

“Eziz dostum menden küsüp incidi

Ayrılıp yad kimi çıktı evimden

Gezdiği yerleri od basıp indi

O gedip galmışam hesretindeyem

Çocukluğumdan beri “Eziz dostum menden küsüp incindi” şarkısını pek severim. Avar Türklerinden sanatçı Resul Hamzatov’un sözlerini yazdığı, Tofik Bayram’ın Türkçeye çevirdiği, Kulu Esgerov’un bestelediği bu eseri ilk kez Alim Kasımov’un sesinden dinlemiştim. 1999’da UNESCO Müzik Ödülü verilen Kasımov, sufi geleneğinden beslenen yorumuyla bu şarkıyı yüreğime akıtmıştı.

Azerbaycan’a büyük sevgi duyan Resul Hamzatov, Azerbaycan’ın ünlü şairlerinden olan yakın dostu-üstadı Samad Vurgun’un vefatının ardından, bir çekicin bir çividen çıkardığı ses gibi, dostu için içinin acısını bu sözlere dökmüş. Bilindiği gibi Samad Vurgun Azerbaycan Sovyet Sosyalist milli marşının da yazarıdır. Bir dostun ölümü insanın bir parçasını da götürüyor. Acıdır, zordur ama Resul Hamzatov dostu için ağıtını dizelere döker…

Aynı denize akan iki nehir gibi

“Nece nağme goşum nece dillenim

Dost gedip özüme gelebilmirem

Ele bir ellerim yok olup menim

Gözümün yaşını silebilmirem”

“Ele bil ellerim yoh olup menim/Gözümün yaşını silebilmirem… bana  soluk soluğa, zindandaki bir mahkûmun duygularını yaşatan bu sözler benim için şarkının en can yakan kısmıdır… “ayrılıp yad kimi çıktı evimden/Gezdiği yerleri od basıp indi.” dizeleri de çok dokunur bana. Dostunun ölümünden sonra onun geçtiği yerlerde yürümek, ateşten geçmek gibi gelmiş olmalı şaire.

Türkçeye de çevrilen “Benim Dağıstanım” adlı kitabıyla Lenin Ödülü’nü kazanan Resul Hamzatov (8 Eylül 1923 Dağıstan-SSCB-3 Kasım 2003 Moskova-Rusya), şiirlerini Avarca yazıyordu.

“Eziz dostum” sözü geçmişle bugünü serdi gözlerimin önüne. Günümüzde çoğu kişi bir saat önce tanıştığı kişiye “dostum” diye hitap edebiliyor. Bu sözden hep ürkmüşümdür.

Dostluk öyle kolay kazanılan bir paye değil. Kısa sürede dostluk bağımız var diyenler, iki gün sonra da, “İnceldiği yerden kopsun.” diye söylenirler. Oysa dostluk bir pamuk ipliğiyle bağlı değildir, bir kağıt gibi dürülüp atılamaz. Bu tür insanların yaşadığı geçici bir körlük olmalı.

“Dost göze sezdirmeden göz yaşı silendir” diye güzel bir söz var. Dostluk sözle değil, yürekle başlar. “Kalpten kalbe bir yol vardır” deyişi yabana atılmaz. İki yürek arasındaki bu bağlılık aynı denize akan iki nehir gibidir. Arada oluşan güven duygusunu hissediyorsan, göğün maviliği saçta ışıyıp, ormanların oksijeni ciğerlerde dolanacak kadar yalansızsa, doğalsa arkadaşlık, onun adı dostluktur. Yoksa menfaat duygusuyla yaklaşımlardan dostluk doğmaz.

Kimin gönderdiği hiçbir zaman bilinmeyen para

Dostluktan söz açılmışken… Yedi sekiz yaşına kadar babamın erkek kardeşi olmadığını bilmiyordum. Bir Cabbar Amcam vardı, Kars’ta yaşıyor biliyordum. Biz Iğdır’ın Aralık ilçesinde bir köyde ama amcam Kars’ta. Ailece git-gelimiz vardı.  Daha sonra anladım ki 1939 yılında Sarıkamış’ta babamla birlikte askerlik yapmışlar, üç yıl boyunca aynı yerde… O sıralar savaş dönemi, Ruslar saldıracak diye o gece pusuda birbirlerine ailelerini emanet için vasiyet etmişler. Şans ki aynı gece Almanya Rusya’ya saldırmış. Cabbar amcamlarla daha sonraki yıllarda bu dostluk hiç kesilmedi. Devamında baba dostluğu çocuklar arasında da sağlam bir temel oluşturdu.

Anıdan anıya geçiyorum. O tarihlerde annem hasta ve Erzurum’da bir hastanede yatıyor. Babam, otelde annemin iyileşmesini bekliyor. Bir gece parasının azaldığını fark ediyor babam. Ertesi gün köye abime telgraf çekip para isteyecek. O zamanlar para sandıkta saklanıyor banka yerine. Sabah otelin lobisinde kahvaltı yaparken postacı geliyor. Babama, “para havalen var” diye bir kağıt veriyor. Tam zamanında gelen havale bu zor dönemde rahatlık sağlıyor. Kimin göndermiş olabileceğini düşünürken babamın aklına akrabalarından önce asker arkadaşı geliyor. Hastane sonrası eve dönüş Kars üzerinden yapılıyor, hem ziyaret hem de para iadesi için. O gece sohbet sırasında babam para konusunu açıyor. Arkadaşı “Ben göndermedim” diye uzatılan parayı kabul etmiyor. O parayı kim gönderdiği hiçbir zaman belli olmadı. Ama belli ki gerçek bir dost elini uzatmıştı.

Dostsuz insanın yüreğinde uçurum var

İşte bana bu dostluk kavramı babamdan bana kalan bir miras gibi… Dostluk dünyadaki pek çok duygunun üstünde bir duygu. Yaşadığımız bu çağda gerçek bir dost dünyanın en büyük zenginliğidir kişi için. Ne mutlu bana ki ben de parasal olarak zengin değilim ama dost zengini bir insan olmakla kıvanırım.

Dostsuz bir insanın yüreğinin kenarında hep bir uçurum vardır. Donup kalır içinde nemli odalarda gibi…

Burada Resul Hamzatov’u, Samad Vurgun’u rahmetle anıyorum. İki gerçek dost arasındaki köprüyü ölüm bile yıkamaz…

Şiirlerinde Nazım Hikmet ve Tevfik Fikret’in etkileri görülen Samad Vurgun (1906 Kazah-27 Mayıs 1956 Bakü) ilk kez verilen “Azerbaycan’ın Halk Şairi” unvanına sahipti.

PAYLAŞMAK İÇİN