Kaynağından beslenmek varken!

Üretim ve tüketim kooperatifleri gitgide daha fazla önem kazanmakta ve hem üretici, hem tüketici için avantajlı bir sistem haline gelmektedir. Henüz denemediyseniz büyük şehirlerde gittikçe yayılan tüketici kooperatifleriyle temasa geçmenizi öneririm. Ya da köyde yaşayan bizim gibi gönüllü bir tanıdık, sizin doğal ve ucuz ürünlere ulaşmanıza yardımcı olabilir

 

ALİ HAN EREÖRNEK

İnsanlar tükettikleri gıdalar konusunda gitgide daha fazla güvensizlik yaşıyor. Gıda güvencesi; “Herkesin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için besleyici gıdalara düzenli olarak, yeterli ve güvenilir bir şekilde erişme hakkı” olarak tanımlanmış. Peki, insanlar bu hakka erişmekte neden bu kadar güvensiz?
Bu güvensizliği aslında bilinçlenme olarak adlandırmak da mümkün. Uzunca bir süredir artan bu kaygı, sorunu çözme becerisini de kazandırıyor. Sorunu bireysel olarak çözdükçe sıra toplumsal çözüme gelebilir, küresel emperyalizmin bize dayattığı ekonomik sistemde bazı gedikler açabiliriz.

Tarımsal üretimin küresel şirketlerin güdümüne girmesi ve insanlığın derinleşen gıda sorunlarını bir daha yazmama gerek olmadığı kanısındayım. Yeşil Devrim’e karşı bir doğru mücadele biçimi olarak ortaya çıkan organik tarım, daha sonra küresel şirketler tarafından sahiplenilip endüstriyel sisteme monte edilmiştir. Dolayısıyla zincir marketlerin organik raflarında yer alan bu ürünler; ekonomik olarak birçok insanın ulaşıp tüketebileceği fiyatlara satılmadığı gibi, içerdikleri bazı kimyasallar nedeniyle de sağlıklı olup olmadığı tartışma konusudur. Doğup yetiştikleri köylerle ilişkisi olan kentli nüfus, uzun bir süredir bu sorunu aşabiliyordu. Kışlık erzakını köyünden temin eden birçok hâlâ insan mevcut. Herhangi bir şekilde köyle bağı olmayan insanlar bu işi nasıl yapıyor?

Kooperatifler

Kooperatifler, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bütün ülkelerin ekonomik, sosyal kalkınmasında önemli rol oynadılar. IMF ve Dünya Bankası, küçük çiftçiliğin ortadan kaldırılması ve yerini büyük şirketlerin alması için az gelişmiş ülkelere yaptırımlar uyguladılar. Kooperatiflerin şirketlere karşı, küçük ve orta ölçekli çiftçilerin çıkarına oluşturdukları üretimden pazarlamaya kadar olan kolektif yapıları da hedef aldılar. Bunu da “tarım reformu” ve “tarımda yeniden yapılanma” olarak adlandırdılar. Hükümetler her ne kadar IMF ve DB dayatmalarıyla kooperatifçiliği bitirmeye uğraşsa da kooperatifler, küresel kapitalizme ve küresel şirketlere karşı önemini korumaktadır.

Son yıllarda her türlü komisyoncuyu aradan çıkaran, üretici ve tüketiciyi doğrudan buluşturan sistemler ortaya çıkmaya başladı. Bu sistemlere “temaslı sistem” de deniyor. Tüketiciler tercihleriyle ve bilgi paylaşımlarıyla üreticiye destek olup yönlendirdikleri için sürekli temas halindeler. Oluşturulan bu üretici-tüketici kooperatifleri organizasyonu sayesinde, tüketici belirlediği özelliklerdeki sağlıklı, doğal ürünleri daha ucuza alabiliyor. Ayrıca market alışveriş kültürünün de dışına çıkıldığından, albeniye kapılıp gereksiz masraf etmeden gerçek, gereği kadar gıdayı elde edebiliyor. Bu sistemde yerele odaklanan katılımcı garanti sistemi (KGS) kalite garantisi olarak ön plana çıkıyor. Ürünler, üretici ve tüketicilerin aktif katılımı sayesinde sertifikalandırılır. Sistem güven, sosyal ağlar ve bilgi paylaşımı temeline dayanır. Katılımcı garanti sistemiyle üretim yapan çiftçiler, sentetik gübre, kimyasal ilaçlar, hibrit ve GDO’lu tohumları üretim sürecinde kullanmaz. Bundan dolayı da doğayla dost bir tarım yaklaşımı oluştuğundan ekoloji de korunmuş olur.

Üretim ve tüketim kooperatifleri gitgide daha fazla önem kazanmakta ve hem üretici, hem tüketici için avantajlı bir sistem haline gelmektedir. Henüz denemediyseniz büyük şehirlerde gittikçe yayılan tüketici kooperatifleriyle temasa geçmenizi öneririm.

Gönüllü paylaşımcılık

Köye ilk yerleştiğimizde tarlamızda ihtiyacımızdan fazla ürün hasat ettiğimizi gördük. Birçok köylünün yaptığı gibi ürünleri bir şekilde saklamak yerine mevsiminde yeteri kadar tüketme derdindeydik. Bu fazla ürünü de dostlarımıza ve akrabalarımıza vermeye başladık. Bazıları bizi ziyaret ettiğinde tarlamızdan, bahçemizden de ürünleri dalından toplamaya başladı. Daha sonra bize bu ürünlerin maddi karşılığı olması gerektiğini söyleyenler oldu. Başta gönülsüz de olsam daha sonra bu doğal taze ürünleri kapasitemiz yettiğince dostlarımıza göndermeye başladık. Emek isteyen reçel, salça ve erişte gibi ürünleri de birkaç tanıdıktan temin edip kendimizce ufak çaplı bir sistem oluşturduk. Tabii ki hayata geçirdiğimiz bu alternatifin, yukarıda yazdığım kooperatifler gibi düzenli bir sistem olmadığı ortadadır; ancak köyde yaşayan bizim gibi gönüllü bir tanıdık, sizin doğal ve ucuz ürünlere ulaşmanıza yardımcı olabilir. Bu arayışla belki de bu tarz ufak gönüllükler artabilir.

Neden büyük market zincirleri yerine yukarıdaki gibi sistemlerden ürün temin etmemiz gerekir?
– Öncelikle küçük ve orta ölçekli çiftçiyi yaşatıp tarımsal alanların yok olmaması için.
– Doğal, sağlıklı ürünlere, mevsiminde ve daha uygun fiyatlara ulaşmak için.
– Kolektif bilinci, sosyalleşmeyi sağlamak için.
– Lüks sayılabilecek gıdalar yerine, ihtiyacımız olan yerel gıdalara daha az karbon iziyle sahip olmak için.
– Ekolojiyi korumak için.
– Yerel tohumları kurtarmak için.
– Küresel şirketlerin tarımsal arazileri gasp etmesini önlemek için.
– Üretimi de yönlendiren bir tüketici bilincine sahip olmak için.

Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi seçtiğimiz hükümetler, neoliberal emperyalizmin uygulayıcısı ve koruyucusudur. Tarımı ithalata bağımlı hale getirip tüketiciyi sağlıksız, mevsim dışı, pahalı ve gereksiz besinlere muhtaç ederler. Seçimler sandıkla olur ancak emperyalizmi sandıkla yıkamazsınız. Sonuçta tohumdan başlayıp, tabakta biten gıda sürecine her vatandaşın müdahil olması politik bir gerekliliktir. Yukarıda belirttiğim yollar dışında alternatif birçok farklı çözüm üretilebilir. Bu çözüm yollarıyla sadece hakkınız olan doğal, sağlıklı ürünlere kavuşmayacak, küresel emperyalizmle bizi sömürenlere de unutamayacakları bir çalım atacaksınız.

Yararlanılan kaynaklar:

Abdullah Aysu, Kooperatifler, Yeni İnsan Yayınları
Abdullah Aysu, Gıda Krizi, Metis Yayınları
Erhan Ünal, Ekmek Biterken, Doğu Yayınevi

PAYLAŞMANIZ İÇİN