Har-ı Bülbül… Karabağ’ın, hasret ve ayrılığın simgesi

“Har-ı Bülbül” Dünyada yalnız Azerbaycan’ın Şuşa’da yetişir. Karabağ’ın işgalinden sonra Karabağ deyince Şuşa, Şuşa deyince “Har-ı Bülbül” akla geldi. Hasret ve ayrılığın simgesi olan Har-ı Bülbül,  2020 Karabağ savaşıyla birlikte Azerbaycan halkının mücadelesinin sembolü oldu.

 

FATMA ARAS

“Bülbül senin işin gandı

Aşıklar oduna yandı

Neden her yerin alevdi

Köksün altı sarı bülbül”

“Har-ı Bülbül” kokusunu paylaşmayan bir çiçektir. Dünyada yalnız Azerbaycan’ın Şuşa kenti, Çıdır Düzünde (Ovasında) yetişiyor. 1992 yılında işgal altında kalan Karabağ deyince Şuşa, Şuşa deyince “Har-ı Bülbül” akla gelir. Şairlerin yüreği dünya acılarıyla doludur. Herkes o günlerde bir şeyler yazdı çizdi. Özgürlük simgesi olan bu çiçek, bana da bu şiiri yazdırmıştı;

Gece uzun, gece dilsiz

ah kara, karanlık ekim

dünyanın dili karnında, toprak küstü

har-ı bülbül kokusunu gizledi

üşüdü Odlar Yurdu

MÜBARİZ İBRAHİMOV

“Damdan düşmeyen, damdan düşenin halini anlamaz “diye bir atasözü var. Toprak bütünlüğü için çarpışıp ölen Babek ve Che Guevara’yı bilenler için Azerbaycan halk kahramanı Mübariz İbrahimov’un toprakları için can vermesi onlardan miras gibi…

Bilindiği gibi Babek, Güney Azerbaycan’da (İran sınırları) Arap hegemonyasına, istilasına, zulmüne isyan eder ve halkların eşitliğini savunur. Bu uğurda 23 yıl Abbasi Orduları ile savaşır ve yenilir. Yakalandıktan sonra, elleri kolları  kesilerek acılar içinde katledilir ve bir halk önderi olarak tarihe geçer.

Che Guevara da Latin Amerika’daki kapitalist hegemonyaya karşı mücadele eder, o da yakalanır ve yargısız infaz sonucu öldürülür ve dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelir.

Mübariz İbrahimov da, işgal altındaki toprakların özgürleşmesinde tek başına çarpışarak can verir. Öldükten sonra elleri ayakları bağlanır.

Mübariz İbrahimov Azerbaycan halk kahramanı olarak ilan edilir.

KARABAĞ’IN SİMGESİ

Orada yaşayan yöre halkı, “Har-ı Bülbül’ü” ağıtlarla, manilerle, türkülerle diri tutmaya çalıştı.

O acılardan renk alan halk özüne kilitli kaldı. Karanlık mesafeler, anılarla sürdürdü varlığını.

Karabağ’ın işgalinden sonra hasret ve ayrılığın simgesi haline gelen Har-ı Bülbül,  2020 Karabağ savaşıyla birlikte Azerbaycan halkının mücadelesinin sembolü olmuştur.

Har-ı Bülbül hakkında çok efsaneler var.

Beni etkileyen efsanelerden biri…

Geçmiş zaman içinde, İran Şahı ve Karabağ Hanlığı arasında savaş olur. Karabağlı İbrahim Han savaşı durdurmak için kızı Ağabegüm Han’ı İranlı Fateli Şah’la evlendirir. Cennet gibi bir coğrafyada yaşamını sürdüren güzel kız Tahran’a gelin gider.

Efsaneye göre gerdek gecesi güzel Ağabegüm’ü kıskanan saray mensupları Fateli Şah’ın annesinin elbiselerini geline giydirir. Eşini annesinin libasında gören Şah ona elini sürmez ve uzak durur. Güzel gelin Ağabegüm Han, iki ülke arasında kan dökülmemesi adına hüzünle sarmaş dolaş yaşar.

Bu dünya böyle devrandır

Sesin gelsin har-ı bülbül

Bu sözler ona vatan parçasını hatırlatıyordu.

Har-ı Bülbül rozeti… Har-ı Bülbül, işgalden sonra hasret ve ayrılığın, 2020 savaşında da şehitliğin simgesi oldu.

ŞEKİ ŞİRVAN KARABAĞ

Yine başka bir anlatıya göre, güzel gelinin Karabağ’da bir sevdiği var. Bu evliliği hiç istemez ama barış uğruna kendisini feda eder.  Zifaf gecesi, güzel gelin kuranı kerimin sayfalarından bir libas giyer ve Fateli Şah’ın huzurunda, “Sen benim bedenime sahip olabilirsin ama yüreğim, ruhum Karabağ’da, senin Şah gururun bunu kabul ediyorsa bedenim senin” der. 17 yaşındaki kızın bu fikrine hayranlıkla saygı duyan Şah ondan uzak durur. Ama bir sır olmasını ister. Ömrünün sonuna kadar (Ö.1832 Tarhan) da öyle yaşar. Ağabegüm Han bir gün Şah’ın bağını ince bir acıyla dolaşır. Neye baksa şimşek çakar, yağmur iner gözünden:

Eziyem Karabağ

Şeki Şirvan Karabağ

Alem cennete dönse

Yaddan çıkmaz Karabağ

Bu haber tez zamanda Şah’a iletilir. Ortaya dökülen sırrın derin kaygısı ürkütür. Şahın hiddetinden korkan Ağabegüm Han sözleri değiştirerek bu şiiri okur.

Aşığım Karabağ

Şevki Şirvan Karabağ

Tahran cennete dönüyor

Karabağ’ı unuttum

“Ben böyle okudum, size yanlış iletilmiş “diyerek ağıt kokan içini gülüşüyle örtmeye çalışır. Eşinin şair oluşu Şahı mutlu eder. Ona derin saygı duymaya başlar. Şah, Karabağ’a dönmesinin dışında ne arzu etse yapacağını söyler.

YAR’DA KALDIM

Ağabegüm Han, babasının evinden getirdiği çeyizleri satıp Şuşa’dan getirtilen toprakla bir vatan bahçesi yapacağını anlatır ve üstün zekasıyla Şah’ın damarına girmeyi başarır. Çalışma başlar, kervan kervan Şuşa’dan toprak getirir ve orada yetişen bütün çiçeklerden, çimenlerden, ağaçlardan, çalılardan ne varsa bahçeye dikilir. Yetenekli bahçıvanlar adeta Şuşa’daki Ata Bağını Tahran’daki yeni bahçeye taşımıştır. Kendi dili yanında Fransızca ve Rusça da bilen güzel şair Ağabegüm Han bahçeyi dolaşırken bakar, “Vatan Bağı” rengarenktir ama içeride bülbül yoktur.

“Vatan bağı” al-elvandır,
Yok üstündü hâr-ı bülbül.
Neden her yerin elvandır,
Köksün altı sarı, bülbül”

Türkülere de konu olan bu sözler, şahın sarayında kalbinin yakılmasına benzetmiştir…

Efsaneleri araştırırken Ağabegüm Han’ın dünyasına girdim. Duygu yumağı olmuştum. Bana bu dizeleri yazdırdı.

Yar’da kaldım

Zaman, acıları örtmüyor

kalbimin doğu yanı hep korku

dünyanın acıları üstümde yırtılıyor

nefesimi tutuyorum

her yan duvar, her yan diken.

 

Sende kaldım

özlemlerim uzaklıkla ölçüldü

bunun için Har-ı Bülbül öyküsüne karıştım.

 

Başka bir coğrafyada avutuyor düşlerim.

KENDİNİ FEDA EDEN BÜLBÜL

Yine bir efsaneye göre, bülbül bir gün sevgilisiyle buluşmaya giderken deli bir rüzgâra yakalanır. Rüzgârın amacı bülbülün gözleri önünde çiçeği küçük düşürmektir. Aşrı gücüne güvenen rüzgâr, devasa ağaçlara bile baş eğdirirken narin, hoş çiçekler rüzgâra boyun eğmez.

Rüzgâr, “Bana nasıl boyun eğmezsiniz, bu gücü nereden alırsınız?” diye hiddetlenir.

Bülbüle aşık olan çiçek kendinden emin: “Sevginin gücü yenilmez. Aşk kibirli birine boyun eğmez. Bülbülleri severim saf sevgi bana boyun eğdirmez” diye cevap verir. O sırada bülbülle sevgilisi gül buluşur. Rüzgârın şiddeti karşısında bir yaprak eğilir. Rüzgâr sevinir. Bülbül göğsünü çiçeğin göğsüne dayar, eğilmesin diye. Rüzgâr daha da hiddetlenir ve gülün dikeni bülbülün göğsüne batar. Bülbül yok olur ama çiçek asla eğilmez. Aşk için kendini feda eden bülbülü yüreğine gömen gülün adı, o zamandan beri  “Har-ı Bülbül” olarak kalır.

Bugün özgürlüğüne kavuşan Şuşa, yetiştiği Çıdır Düzü’nde Ağabegüm Han şiirleriyle her bahar Har-ı Bülbül çiçeğini ağırlayacak.

Oxu quşlar dile gelsin

Xoş nefesin ele gelsin

Yarım güle güle gelsin

Men çalanda tarı bülbül

Öykü yazarken ağlattı beni.

Oturdum ve bu hece şiirini koştum.

AĞABEGÜM ANISINA

Ben yarımı Karabağ’da bıraktım

Karıştım sulara ülkene aktım

Sen saray gösterdin ben göğe baktım

Sen hüznümü yastıklara sor Şah’ım.

 

Şeki’siz Şirvan’sız dönmüşüm düze

Şuşa desem sesim gider Tiflis’e

Han kızıyım adım düşürmem söze

“Ata Bağı” yoksa Tarhan dar Şah’ım.

 

Gökyüzü puslanmış görünmez yıldız

Can desen kalbime batar çuvaldız

Yağmurda silindi geldiğim o iz

Boynuma taktığın servet kor Şah’ım.

 

Sorgusuz sualsiz bu dağlar senin

Bülbülü susmayan bu bağlar senin

Yarasını gizleyen bu sağlar senin

Ben yara saklamam hadi vur Şah’ım.

 

Ayetler bürünüp göründüm sana

Mabetim koynumda çıktım divana

Hari- Bülbül küsmüş paşa babama

Teli kopmuş saza döndüm gör Şah’ım.

PAYLAŞMAK İÇİN