Gerçek Gurbet Hikayeleri-YILMAZ

Yılmaz sonunda başardı. Kaybolan yılları ona hayatı acı bir şekilde öğretmişti. Genç yaşına rağmen edindiği tecrübeler şimdi işinin bir parçası. Sosyal danışman olarak  madde bağımlılığının sonuçları hakkında hem gençlere hem de ailelerine, öğretmenlerine konferanslar veriyor. Hatalarını yüksek sesle dile getirmekten korkmuyor. Korkularıyla yüzleştikçe bir taraftan ruhunun da arındığını, içindeki canavarın kaybolduğunu hissediyor. Annesinin ve kızkardeşinin gözlerinin içine bakmaktan kaçınmıyor. 

HATİCE BEKTAŞ

Yeşil gözleri hafif kıvırcık simsiyah saçlarıyla, film yıldızlarını aratmayacak kadar yakışıklı bir gençti Yılmaz. Bir de yumuşak başlı ve sevecen olunca herkesin göz bebeği olurdu bir anda. Arkadaş çevresi oldukça geniş, dost canlısı, sosyal bir gençti. 

Okul hayatı pek başarılı geçmedi . Zeki bir çocuktu. Ama arkadaşlarından daha başarılı olmak istemiyordu derslerinde. Arkadaşlarının onu sevmesi ve onunla vakit geçirmek istemesi derslerinden daha önemliydi. Herkesin yardımına koşardı.  Elinde olanı herkesle paylaşırdı. Herkesi memnun etmek isterdi. Evde anne ve babasının sürekli kavgaları, bir ayrılıp bir barışmaları güvensiz bir aile ortamı yaratmıştı. Kendini en güvende hissettiği yer arkadaş çevresiydi. Evdeki huzursuzluktan kaçmak için sıkı sıkı arkadaşlarına sarılırdı.

artık ne anne baba kavgası, ne yetmeyen para, ne de işsizlik

Temel eğitimi bitirdikten sonra arkadaşlarının yaptığı gibi çalışıp para kazanmak istedi. Aslında daha küçük yaşlarda çalışıp harçlığını çıkarmaya alışıktı. Reklam ve gazete dağıtır, süpermarketlerde ufak tefek işler yapardı. 

Evdeki huzursuzluğun en büyük nedeni parasal sorunlardı. Babasının sürekli Türkiye’deki ailesine para göndermek istemesi karı koca kavgalarının temel nedeniydi. Çocuklarının ihtiyaçlarından kısarak biriktirdikleri paraların sürekli ekonomik sıkıntıda olan Türkiye`deki akrabalara gönderilmesini istemediği için tartışırdı  kocasıyla. Babası da hem kendi ailesinin istekleri hem de anne-baba ya da kardeşlerinin beklentileri arasında kalır, ikilemlerinin acısını eşinden ve çocuklarından çıkarırdı. Bu tür huzursuzluklar birbirlerine karşı olan saygı ve sevgilerini çoktan önüne katıp götürmüştü. Bu huzursuzluğun yarattığı sevgisiz aile ortamı hepsini derinden yaralardı. Yılmaz bir gün çok zengin olup hem anne babasının hem de babasının Türkiye`deki akrabalarının ekonomik sorunlarına çözüm bulacağı günleri hayal ederdi. 

Bir gün arkadaşlarıyla sohbet ederken birisi hap çıkardı cebinden. Herkese ikram etti. “Rahatlatır, iyi gelir” dedi. Her zamanki gibi kırmak  istemedi arkadaşını Yılmaz. Hapı aldıktan bir süre sonra olan hiç bir şeyi hatırlayamadı daha sonra. Bütün sıkıntılar bir anda yok olmuştu. Artık ne anne babanın kavgaları, ne yetmeyen para, ne de işsizlik kalmıştı aklında. Bir anda koptu dünyadan. Bütün dert ve sıkıntıların çaresi bulunmuştu. Kafasının bir tarafında kımıldanan huzursuzlugu bastırdı, susturdu. Kendini boşluğa bıraktı.

Bütün sıkıntılar bir anda yok olmuştu. Artık ne anne babanın kavgaları, ne yetmeyen para, ne de işsizlik kalmıştı aklında.

Bir süre sonra hap yetmedi bu kaybolmalara. Etrafını kaplayan hayaletlerle savaşmaya başladı. Sonra başka çareler geldi, her seferinde daha güçlü çarelere gereksinim duymaya başladı. Kısa bir süre sonra geride sadece çare aramak kalmıştı. Yaşamı sadece bir amaca kilitlenmişti.  Kaybolmak istedikçe aslında içindeki canavarlara yer gösterdiğini farkettiğinde artık çok geçti. 

Maddelere yetecek kadar parası yoktu. Hırsızlık yapmak istemiyordu, gururu her şeye rağmen üstün geliyordu. Belki de hep ekonomik sıkıntılar içinde yaşadığı için kimsenin malına ya da parasına dokunmak istemiyordu.

kullanıcılıktan torbacılığa

Derken, çok geçmeden satıcı oldu arkadaşının yardımıyla. Böylece hem kendi ihtiyacını gideriyor hem de para kazanıyordu. Arada bir kazandığı paraları annesine veriyor, aile ekonomisine destek olduğunu düşünüyordu. Annesi sorduğunda yeni yeni hikayeler anlatıyordu her seferinde. Buldum dediği bir geçici iş vardı her zaman. Annesinin şüpheli bakışlarına ona sarılarak karşılık veriyor, gözgöze gelmemeye çalışıyordu. 

Bir gün eve geldiğinde annesini ağlarken buldu. Yanına oturdu, sormaya korktu. Duyacağı cevaba hazır olup olmadığını bilmiyordu henüz. Zaten satıcı olarak bir çok sorunla karşılaşıyordu. Hep daha fazla satmasını istiyorlar, yeni bağımlılar bulmaları için baskı yapıyorlardı sürekli. Bu işin en çok bu tarafını sevmiyordu. Kendisi gibi bağımlıların çoğalması ve buna katkıda bulunmak önce kendisine ihanet gibi geliyordu ona. Gelecek hayalleri kurmaktan çoktan vazgeçmişti. Gece ve gündüz anlamını yitirmişti. Kimsenin kendisi gibi olmasını istemiyordu, kendi bencilliğiyle buna sebep olursa tamamen yok olacağını sanıyor, korkuyordu. 

Annesi bir süre daha ağladıktan sonra susar gibi oldu. Sarıldı annesine, anlatmasını bekledi sessizce. Babasının ailesi acil olarak yüklü bir para istemişti. Eldeki paralar yetmeyince babası parayı çok yüksek faizle kredi veren bir şirketten almış ve bunu karısına söylememişti. Şimdi kredinin ödenme zamanı gelmişti. Ödemek için para yoktu. Banka kredi limitleri dolu olduğu için kredi vermeyi reddetmişti. Hem kızgınlık hem de çaresizlikten ağlıyordu. Miktarını sordu, çok şaşırdı. Neredeyse bir kişinin bir yıllık maaşı kadardı borç. Sessizce çıktı evden.

çaresizliğin son noktası

Bütün gün hayalet gibi dolaştı. Aklına gelen her çarenin sonunda ödenecek bedeller vardı. Bu bedellerin hangisini ödemeye hazır olduğunu tartmaya çalıştı. Karar vermekte zorlanıyordu. Hayatının bir anlamı yoktu kendine göre. Değil uzun süreli hayaller kurmak bir gün sonrası için bile bir tek beklentisi yoktu hayattan. 

Kendisi gibi torbacılık yapan yakın arkadaşından borç istedi. Arkadaşı kahkahalarla yanıtlayınca kaskatı kesildi. Sessizce ayrıldı oradan. Içindeki fırtınaların ona bir yanlış yaptırmasından korktu. Bir süre sonra var gücüyle koşmaya başladı. Limana geldiğinde hızını kesmeden karanlık sulara kendini bırakmayı geçirdi aklından. Annesinin yüzü dikildi karşısına, hayalinde annesine sarılıp ağladı.

Torbacılık yaparken onlara mal temin edenlerden birine gitti kendini toparlayınca. Borç istediğini söylediğinde uzun uzun baktı Yılmaz`ın gözlerinin içine. Bedelini ödemeye hazır olup olmadığını sordu. Kafasını salladı Yılmaz. Çaresizliğin son noktasındaydı

bir tarafta hayal ettikleri, bir tarafta gerçekler

Fakir ülkelerden kandırılıp getirilen seks kölelerinin bekçiliğini yapıyordu artık. Annesi parayı nereden bulduğunu sorduğunda koşarak uzaklaşmıştı oradan. Artık eve gelmeye, annesinin ve kızkardeşinin gözlerine bakmaya cesareti yoktu. Rüyasında kızkardeşini görüyordu köşe başlarında. Kan ter içinde uyanıyordu kabuslarından. Rüya ve gerçek birbirine karışıyor, her köşe başında kızkardeşini gördüğünü sanıyordu. Her baktığı seks kölesi kızkardeşinin masum gözlerini hatırlatıyordu ona. Kendine olan saygısını çoktan yitirmişti.

Fakir ülkelerden kandırılıp getirilen seks kölelerinin bekçiliğini yapıyordu artık.

Bir gün bir barda biri yaklaştı yanına, selam verdi. Önce aldırmadı, birasını yudumlarken karmaşık düşüncelerin içinde kaybolmuştu zaten. Birasını alıp uzaklaştı bardan. Diğeri gözleriyle takip etti onu, hissediyordu. Bir masaya oturdu. Bir süre sonra masasına birinin oturduğunu farketti. Aynı kişiydi. Sessizce selamlaştılar. 

Yüzüne bakınca tanıdık geldi, hatırlamaya çalıştı. Okul arkadaşıydı. Sessiz, kendi halinde biri olarak kalmıştı aklında. Adını hatırlamaya çalıştı. Sonra koyu bir sohbete daldılar. Arkadaşı ulusarası bir ilaç firmasının temsilcisi olduğunu anlattı. Seyahatlerinden bahsetti. Yılmaz ne iş yaptığını anlatmadı, yalan söylemek istemiyordu. Arkadaşının başarısı içinde tuhaf bir burukluk yaratmıştı. Bir daha buluşmak üzere sözleştiler.

Sık sık buluştular uzun bir süre. Aslında arkadaşlık kavramı anlamını yitirmişti Yılmaz için. Temkinliydi, kendisi hakkında hiç bir şey anlatmamaya özen gösteriyordu. Arkadaşı hiç sormadı ne iş yaptığını, hayatını. Hesapsız bir dostluk bağı kuruldu aralarında. Tekrar birine güvenmek hoşuna gidiyordu. Arkadaşının Yılmaz`a göre temiz olan hayatı çekici gelmeye başladı, kendini onun yerinde hayal etmeye, kendi hayatını yeniden sorgulamaya başladı. Bir tarafta hayal ettikleri, bir tarafta gerçekler çelişiyor, ikilemlerin içinde boğuluyordu. İçini dökmeye, ağlamaya, hayata birlikte küfredeceği birine ihtiyacı vardı. 

süreç kolay olmadı

Çok dağınık  ve efkarlı olduğu bir akşam anlattı. Arkadaşı sessizce ama ilgiyle dinledi. Soru sormadı, yargılamadı, suçlamadı. O dinledikçe Yılmaz daha çok anlattı. Unuttuklarını hatırladı anlattıkça. Kendine itiraf etmekten korktuklarını da anlattı. Bir anlamda kendisiyle ve hayatıyla yüzleşti. Hatalarının nedenlerini sorguladı bir taraftan. Kıvrıldığı yerde uyuyakaldı bitkin bir halde.

Uyandığında arkadaşı yoktu. Masanın üstünde bir not ve anahtar vardı. İki günlük bir iş seyahatine gittiğini, o zamana kadar evinde kalabileceğini yazmıştı arkadaşı. Buzdolabında taze yiyecekler vardı. Arkadaşının üzerine attığı battaniyeyi katladı, daireden ayrıldı.

Arkadaşı iş seyahatinden döndüğünde tekrar buldu Yılmaz`ı. Evine götürdü. Bu hayattan ve maddelerden kurtulması için yardım etmek istediğini söyledi. Önce kuşkuyla yaklaştı Yılmaz. Ama arkadaşı anlattıkca aslında bunu ne kadar çok istediğini farketti. Tekrar ailesinin yanına dönebilmenin, annesine sıkı sıkı sarılabilmenin hayali bile güzeldi. Bunu gerçekleştiremese bile en azından bunun için göstereceği çaba onun tekrar kendini affetmesine, kendine olan saygısını tekrar kazanmasına yardımcı olacaktı. 

Süreç kolay olmadı. Bu tür bir hayatın yükü kadar o yükten kurtulmak da bir o kadar zordu. Hem içinde bulunduğu yasa dışı örgütün acımasız kuralları hem de içindeki canavarın inadı önüne inanılmaz engeller çıkardı. Mücadelesinde yalnız değildi, arkadaşı elinden geleni yaptı. Ona inandığını ve güvendiğini her davranışında gösterdi. Sırtını dayayacağı bir dağ, başını yaslayacağı bir omuz oldu.

dostluk en temiz ve çıkarsız haliyle

Yılmaz sonunda başardı. Kaybolan yılları ona hayatı acı bir şekilde öğretmişti. Genç yaşına rağmen edindiği tecrübeler şimdi işinin bir parçası. Sosyal danışman olarak  madde bağımlılığının sonuçları hakkında hem gençlere hem de ailelerine, öğretmenlerine konferanslar veriyor. Artık hatalarını yüksek sesle dile getirmekten korkmuyor. Korkularıyla yüzleştikçe bir taraftan ruhunun da arındığını, içindeki canavarın kaybolduğunu hissediyor. Annesinin ve kızkardeşinin gözlerinin içine bakmaktan kaçınmıyor. 

Yılmaz artık hatalarını yüksek sesle dile getirmekten korkmuyor.

Dostluk, en temiz ve çıkarsız haliyle, Yılmaz`ın kapısını beklemediği bir anda çalmıştı. Yılmaz arkadaşlık kavramını yeniden tarif etti kendine. Sadece kendi bencilliğinden beslenen arkadaşlıkların uzun süreli olmadığını biliyordu artık.  Sevdiklerinin ve değer verdiklerinin hayatında bir fark yaratan insanların gerçek dostlar olduğunu anlamıştı. O da gençlerin hayatlarına dokunarak farklar yaratmaya devam ediyor. Geçici arkadaşlıklar değil, gerçek dostlar biriktiriyor hayatında.

(Gerçek Gurbet Hikayeleri’nde temsili fotoğraflar kullanılmaktadır).

PAYLAŞMAK İÇİN