Dil, var ya o dil!

Dil diyorum, dil. Dil beyindir. Kişi hangi dili kullanıyorsa, beyni o kadardır. Kıytırık mafya ağzıyla ne devlet yönetilebilir ne de insani ilişkiler. Dünya ölçeğindeki istatistiklerde utanç sıralamasını göğüslüyor olmamız, işte o seviyesi yerlerde sürünen dil sebebiyledir

 

EMİNE SUPÇİN

Eşek arısı soksa da düzelmeyecek bir dili yatıracağız bugün masaya. Hazır yatırmışken, şöyle bir iki bıçak darbesinin ardından kaynar kazana atıp bir güzel haşlasak mı diye geçti aklımdan. Ardı sıra damak zevkimize uygun baharatlarla söğüşlesek mi(?) Yok yok, o da olmaz. İnsan dili yenmez. Haram olduğundan değil, iğrenç olduğundan…

Yıllar evvel, kendi çapında “mafya” olduğu söylenen bir kimseyle tanışmıştım. Herkesin pek itibar ettiği bir adamdı “Osman Abi”. İnsanlar gerçekten güce tapıyor. Ve bu güç zalimse değeri daha da artıyor. (Örnek günümüz ve geçmiş ve hatta insanın bizzat elleriyle yarattığı Tanrı.)

Neyse… İşte o kendi çapında mafya olan kişinin bir ortamında bulunmuştum ve ilkin kullandığı dil dikkatimi çekmişti. Çoğunun yalan olduğunu hissettiğim bir sürü şey anlatıyor, arada kendi kendini gaza getiriyor, sesini yükseltiyordu. Hani anlattıklarının ederini yükseltmek için jest ve mimiklerini aşırı kullanan tipler vardır ya; onlar gibi yeri geliyor hiddetleniyor, yeri geliyor oturduğu yerden fırlayarak ifadelerine güç kazandırıyordu. Ve en önemlisi ettiği iki lafın arasına “namussuz, şerefsiz” sözcüklerini sıkıştırıyordu.

Oysa onurlu bir literatürde, bu iki sözcük kutsaldır ve öyle her ortamda ağıza alınmaz, ağır sözcüklerdir. “Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki…” dersin önemli bir söz verirken. Biz TRT’nin yıllarca naklen verdiği, Türkiye Büyük Millet Meclisine seçilen vekillerin yemin törenlerini izleyerek büyüdük.  Hepsi bu ülkenin üstün değerlerine hizmet edeceklerine dair namus ve şerefleri üzerine yemin ettiler. Kaçının üstüne yemin edebilecekleri namus ve şerefi vardı ve kaçı yeminini bozdu tam olarak bilemiyoruz. Öyle ya, bazılarını gördük, bazılarını hiç duymadık.

Dil dedim ya, dil çok önemli… Bazı sözcükler lalettayin kullanılamaz. Sakız olursa değeri kalmaz, anlamı azalır, içeriği boşalır. Yani iki de bir namus ve şeref der durursan, namusundan ve şerefinden olursun. (Şu günlerde, “Eğer öyle yapmışsam şerefsizim ve namussuzum,” diyen herkesin harbiden şerefsiz ve namussuz olduğunu görmek ne ilginç değil mi? Yerlere yatıp gülmekle, dizlerimi döverek ağlamak arasında kalıyorum.)

Dönelim Osman Abiye. Aradan yıllar geçti, o gün beni dehşete düşüren dili gerilerde kaldı. Fakat o iki sözcüğü cakkıdı cakkıdı çiğneyişi kulaklarımdan hiç gitmemişti. Sonra bir gün, belki 10-15 yıl önceydi (ki o gün attım televizyonu evden) ülkeyi yöneten kişi, almış eline mikrofonu, atmış ağzına bu iki sözcüğü, aynı Osman Abi tavrıyla vere çiğniyor hatta baloncuk yapıp patlatıyor. “Şöyle şöyle yaptığımı ispat ederlerse namussuzum, şerefsizim.” Abooo! Aynı Osman Abi, aynı hiddet aynı celal! Ve işte ondan sonra seyreyledik banalliğin, avamlığın önce siyasete, sonra medyaya, ve nihayet sokağa yayılışını…

Neydi o meşhur söz? İmam osurursa, cemaat… Onur, haysiyet, şeref, namus beraberinde adamlık, insanlık kavramlarının içi boşaldı.

Dil insanın bizzat kendisidir. Dilin içi boşalınca insanın da içi boşalır. Doğal olarak ortaya bir çeşit “türediler” çıktı. Bu yeni tip türemişler için yalan söylemek sıradan, devletten bir kıl koparmak kâr, ihaleye fesat karıştırmak şart, rant peşinde koşmak yaşam biçimiydi artık. Bu tiplere kadın cinayetlerini anlatamazdın çünkü kadının zaten hiçbir değeri yoktu. Çocuk tacizlerini anlatamazdın çünkü bağlı bulunduğu cemaat bunun günah değil, adına “bademleme” denen bir yetişkin eğlencesi olduğunu ifade etmekteydi.  

Sonra mesela Cumhuriyet değerleri, hukuk, laiklik, liyakat kavramlarını da anlatamazdın çünkü aslolan yağlı bir kuyruk bulmak, o da yoksa önüne atılacak bir kemik için avuç ovuşturmaktı. Alın teri “out”, yamanmak “in”di artık. Nitelikli bir duruş ve asil bir tavrın ne olduğunu asla öğretemezdin bu güruha. Çünkü örnek aldıkları “insancıkların” dilinde bu değerler yoktu.

Dil diyorum, dil. Dil beyindir. İnsanı beyni yönetir. Kişi hangi dili kullanıyorsa, beyni o kadardır. Kıytırık mafya ağzıyla ne devlet yönetilebilir ne de insani ilişkiler. Şu gün dünya ölçeğindeki istatistiklerde utanç sıralamasını göğüslüyor olmamız, işte o seviyesi yerlerde sürünen dil sebebiyledir. (Basın özgürlüğü konusunda 180 ülke arasında 151. sıradayız.  “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” raporuna göre 145 ülke arasında 130. sırada bulunuyoruz. OECD raporuna göre eğitim bakımından 76 ülke arasında 41. sırada yer alışımıza değinmek bile istemiyorum.)

Dil, diyorum. Önce dil değişecek. Çünkü bu memleket Osman Abi ağzıyla bir santim ileriye gidemeyecek.

Dip not olarak içi boşalan bir başka kıymetli sözcüğü de eklemek istiyorum. Ne mi? Sevgi. Nerelerde, kimlerin ağzında ve hangi amaçla kullanıldığını ve nasıl hunharca parçalandığını gözlemleme işini de sizlere bırakıyorum…

 

PAYLAŞMANIZ İÇİN