Deha ile Bağnazlık

Eğitim penceresinden bakarsak; düşünce kalem, duygu ise mürekkeptir. İçinde duygu olmayan, heyecan yaratmayan hiçbir bilgi öğrenilmez. Ancak zorla ezberletebilirsin. Ve elbette zorlamak da bir duygu yaratır: Öğrenmeye karşı tiksinti

 

EMİNE SUPÇİN

Çok eğlenceli bir yazı yazmıştım ama bu sabah okuduğum bir haberle, “Dur” dedim kendime, “Bu konu daha önemli.”

Haber Belçika’dan. 11 yaşındaki Laurent Simons, Anvers Üniversite’sinin, 3 yıllık fizik bölümünü bir yılda bitirmiş ve önümüzdeki dönem yüksek lisansa başlayacakmış.

Nerede bir zeka pırıltısı görsem gözlerimde yıldızlar uçuşur, nerede bir deha duysam evrenin sırrını çözmüş gibi hissederim. Haberin her satırını, her kelimesini su gibi içerek okudum. Her satırda, bizim öğrenciler geldi geçti gözümden. Birkaçı hariç genelinin, ödevini yapmak istemeyişi ya da öğrenmeye ayak direyişi ve bu uğurda kırk dereden mazeret suyu getirişleri. Haklılar mı, haklılar. Çünkü müfredatın hiç eğlenceli yanı yok. Yaşlarına göre düzenlenmiş değil. Kupkuru bilgi, saman gibi. Ye diyor sistem, ye! Oysa hayvanlar bile samandan bıkar ve yeşil yiyecekler arar. Yonca arar mesela, dut yaprağı sever kimi, bazıları taze çalılara bayılır, hatta silajlık darı sırf yeşil yiyebilsinler diye ekilir. Bu çocukların çiftlik hayvanları kadar da mı değeri yok yahu?

Birazcık neşe kat be eğitim sistemciğim. Birazcık sevimli yap şu öğrenme sürecini. Ne olur sanki çocuk, çocukluğunu yaşayarak ve çevresi ile bütünleşik bir öğrenme sürecinden geçse? (Kime diyorsam.)

Dönelim habere. Henüz 11 yaşındaki Laurent adlı veletle röportaj yapmışlar. Bastı bacağın en büyük hayali, ölüme çare bulmakmış. Ne güzel değil mi? Çareyi bulur ya da bulmaz hiç önemi yok. O kendine bir hedef belirlemiş ve bu yolda ilerlerken çareyi bulamasa bile yolda o kadar çok keşifler yapacaktır ki pek çok derde devalar elde edebilir. Tıpkı uzay yolculuğu çalışmaları sırasında, şu gün gündelik hayatta kullandığımız pek çok gerecin keşfedilmesi gibi. Sen ‘Tanrı Parçacığı’ ararsın, bir bakmışsın tanrının kendisi karşına çıkmış. Olur mu olur. Yeter ki ölçülebilen bilimle yürü.

Laurent Simons’a sormuşlar. Nasıl yani?

Seninkinin cevabı hazır: “Vücutta mümkün olduğunca fazla sayıda parçayı mekanik parçalarla değiştirmek istiyorum. Bunun için bir yol hazırladım. Bulmacanın ilk parçası kuantum fiziği.” (Vay, çok bilmiş seni) 🙂

Adam ölümsüzlüğü arıyor. Parça değiştirmek gerekiyorsa değiştirecek tabi. Ve işin kuantum fiziği ile çözüleceğini düşünüyor. Düşünsün. (Ah bir de biz ezberleyeninden, düşünebilen eğitim sistemine geçsek. Bizim dehalar ödevden nasıl yırtarız’a yoruyor kafalarını. Öğretmenler de hafiye mübarek.)

Haberi büyük bir hazla okudum ve acaba devamı var mıdır diye imleci aşağılara indirirken, altına yapılan yorumlara ulaştım. Ben şok! Aynen kopyalıyorum:

İşte iğdiş edilmiş beyinler derken bundan söz ediyorum. Onların hiç şüphesi yok. Tertemiz, gıcır gıcır inanıyor, tersine bir bakış açısı gördüklerinde üstüne çullanıyor ve sanki soylarına küfredilmiş gibi davranıyorlar. Sübyan mekteplerinin, tarikat yurtlarının tek hedefi bu tip yorumcuları çoğaltmak. Sorgulamayan ve fakat sorgulayan birine denk gelirlerse kafasını ezmek isteyen tipler. Öte yandan devlet eğitim politikası da mümkünse düşünemeyen bir toplum oluşturmak. Öğrenmekten heyecan duyan çocuk yok artık. Çünkü heyecan verecek öğrenmeler yok. Çocuk uzayı merak ediyor, sistem ezberle yeter diyor.

Yazı uzadı. Fakat unutturmayın, bir gün size Çağan’ı anlatacağım. Deha öğrencilerimden biri.

 

https://www.hukukihaber.net/dunyadan/11-yasinda-universitenin-fizik-bolumunu-bitirdi-hedefim-h442890.html

PAYLAŞMAK İÇİN