Çanta ve diğer şeyler

Bir çanta dikeceğim. İçerisine hiçbir şey koymadığım bir çanta. Fakat bunu okusa pek sevdiğim Plehanov’un bıyıkları titrer, “yozlaşma bu” derdi “emin misin?”

GİZEM PINAR KARABOĞA

Yazmaktan usandım. Kelimelerimi birbirine bitiştirirken aralara çok fazla müdahale kattım. Oysa boşluk bırakmam gerekirdi. Toyluğun uçarı hava delikleri… Kaskatı ve çok kırılgan oldular. Cümleler bunca sıkışmaya eninde sonunda çatlayacaktı ve işte bir anlam bütünlüğü taşımayan yaşam parçaları… Burada her şey daima yeni! Bu çağda hiçbir şey eskimiyor, yıpranmıyor. Tüm kırışıklıklar ütülenmeli. Fakat ben ütülemeden ve teyellemeden birleştiriyorum kumaşları: Bir çanta dikmek istiyorum. Çantama defter kalem koymayacağım! Telefonumu ve cüzdanımı da… Bomboş bir çanta taşıyacağım omuzumda. Çünkü kelimeler skolyoza neden oldu. Dedi ki doktor; “asla iyileşmeyece” ve “sen hep böyleydin” Acaba ilk o zaman mı düşündüm; ben hep nasıldım? Kitap okumayı hep severdim mesela ama çantama kitap koymayacağım! Hâlâ okumak istiyorum gerçi; fakat gizli köşelerde. Zaten bu kadar yokken neden görünmez olmayı diliyorum kim bilir. Çocukken zihin okuma yeteneğim olsun isterdim. Kim kimi seviyor, kim beni seviyor, kim fena halde yalan söylüyor bileyim. Hep bilmek istedim. Yaza yaza bulurum sandım, ne aradığımı unuttum. Buldum: Bir çanta dikmek istiyorum. Bana kalırsa ihtiyar Georg Lukacs, genç Lukacs’a haksızlık ediyor. Genç Lukacs’ın kahramanları arayıcılarken, olgun Lukacs artık kendi hayatının bir kahramanı olarak arayıcı kimliğinden sıyrılıp kökleniyor. Sanırım yazımdaki gençlik, Rulfo’nun da bir yerlerde yazdığı gibi bir dönüşüme uğradı. “Geliştikçe kaybolan çok şey vardır” ya da bunun gibi bir şey. Tohumumu bilmeden ağacımı hayal ettim. Oysa belki bozkırım. Dikey olmaya duyduğum tutku gülümsetiyor beni ama Sait Faik’in yazdığı gibi “kağıt kesiği gibi bir gülümseme” En son on altı yaşında gittim şehrime, Mardin’e. Damdaki tahtta uyudum Kızıltepe’de, köyde. Gece soluğum kesildi yıldızların alnıma değen köşelerinden. Büyük şehirlerin şişkin zarı patladı üzerimden. Yırtık bir tente gibi ha bire sarı, kavruk rüzgarlarıyla çarpıp durdum kendime. Tüm bu çalkantı, bu bulantı… Bir çanta dikeceğim. İçerisine hiçbir şey koymadığım bir çanta. Fakat bunu okusa pek sevdiğim Plehanov’un bıyıkları titrerdi: “Yozlaşma işte bu!” derdi. “Bir çantan olacak ve eşyalarını taşımayı düşünmeden, yarar gözetmeden kalkışıyorsun bu işe; emin misin?” Belki de boş bir çanta taşımak daha dik yürümemi sağlayacak. Belki bu zamana dek kurduğum cümleleri söküverecek. Belki yeniden hevesleneceğim yazmaya. Ve bir inancı okşayacağım nihayetinde. Tutkulu, tedirgin fakat. Tutmamayı, dokunmayı öğrendim. Çantamın saplarını gevşeteceğim. (01.07.21)

PAYLAŞMAK İÇİN