Bu yazımda, uzun vadede eğitimle çözüm buluruz ama kısa vadede ne yapabiliriz arayışının, sizden gelen yanıtlarına yer veriyorum. Tüm okurlarımıza, çözüm için yorum yazan her birinize teşekkür ederim
EMİNE SUPÇİN
Yalın ayak, başıkabak, üstelik kış kıyamette uçurumdan aşağıya çığlık çığlığa düşmekte olan memleketimiz için uzun vadede eğitimle çözüm buluruz ama kısa vadede ne yapabiliriz arayışının sizden gelen yanıtlarına yer vermek istiyorum.
Tüm yorumları alt alta sıralamak mümkün değil. Çünkü gönlü memleket sevdası ile yunmuş onlarca okurumuzun billur gibi parlak yorumları oldukça uzun.
Öncelikle ülkenin derdine derman arayışındaki tüm okurlarımıza, tek tek harflerden sözcükler ve sözcüklerden cümleler yaparak çözüm için yorum yazan her birinize milyon kere teşekkür ederim. Çözüm önerilerinizi gruplayarak ve bazı yorum yazan dostların da adlarını anarak devam edeyim.
İlle de eğitimdir işin başı diyen dostlarımız, fotoğraf sanatçımız Zeki Akakça, Denizli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve yazar Muhammet Karaçay Zeynep Uçak, yazar Erol Özışık, Vahap Kırca, Gülsüm Fidan, Tanju Çorağan, Remzi Çevik, Ahmet Reha Önalan, Cemil Koçak, Mehmet Kıvırcık Kalli, M. Tunç Özcan, Ahmet Reha Önalan, Mehmet Çelik‘e katılmamak ne mümkün. İnsanı öncelikle kendi bireysel varlığı ve bilinci için, toplumu için ve en nihayetinde insanlık için eğitmekten daha elzem ve kutsal ne olabilir? Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da milleti esaret ve sefalete terk eder diyerek bugünlere ışık tutan Mustafa Kemal’in aydınlığında olup da hiçbir şey yapamıyor olmak ne üzücü, ne kahredici…
Adalet, eşitlik, hak ve hukukun üstünlüğü tesis edilmelidir diyen dostlarımız; yazar Halit Payza, yazar Nilüfer Veldet, Hanım Fatma Kalman, Amerika’dan yazan Frank Iron, Hacer Akbulut, Işık Kaplan, Aynur Yıldız, Arslan Avcı’ya ek olarak yine ulu önder Atatürk’ün şu sözleri kulağımı çınlatıyor: Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunmaz. Şimdi bakınız Türkiye Cumhuriyeti’ne. Devlet miyiz yoksa devlet gibi mi görünüyoruz? Hatta görünüyor muyuz?
Her işin başı sevgidir; ülkeni, insanını sevmelisin ve önce kendini düzelterek başlamalısın diyen dostlar Öznur Poyraz, Serap Hisarcıklar, Rüya Deniz Gerçeker, Gülcan Öz, Aytekin Dağ, Fatma Çokdan, Salim Ozan’ ek olarak yine Atamızın memleketine ve halkına olan sevgisini anımsayarak gözlerim doluyor.
Ve artık çözüm yok diyen umutsuz dostlardan Adnan Eryıldırım, Faik Akal, Derya Pamukçu Güler’in tersine, bunu başarsak başarsak biz kadınlar başarabiliriz diyen Gülcan Öz’ü alkışlıyorum elbette. Çünkü aslında bir toplumu gerçekten tesis eden kadınlardır. Hele hele Atası tarafından, Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üstünden göklere yükselmeye layıksın denmiş Türk kadını omuzlayacaktır aydınlanmayı. Bu yük bizim, bu görev bizim!
İşte bu yüzden sürekli tekrar ediyorum ki; cehaletin en büyük korkusu kadındır, çünkü kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir.
Sevim Cantürk, Mehmet Çakmak gibi henüz tam çürümedik, uçurumun dibini görmeden yukarı çıkmamız imkansız diyerek rönesansımızın ancak kokuşmuşluğun dibini gördükten sonra olabileceğini söyleyen dostlar da az değildi hani. Öyle ya din bezirganları tarafından yeterince aşağılanıp ezilmemiş olmalıyız ki hala bezirgan başı kirli söylev ve çirkin işlevlerine devam ediyor.
Öte yandan Sıddık Çetin üretim ilişkilerine dikkat çekiyor. Her incelik orada gizlidir diyor. Çünkü ekonomi güçlüyse, hakça dağıtım varsa ülke de gönençli ve zengindir. Ve bu zenginlik kuru paradan ibaret değil, bilim ve sanatın da ışığını barındırır içinde. Değil mi ki; sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur, değil mi ki; hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir, öyleyse öncelik üretim ilişkilerindeki hakça bölüşme ve insanca üretme mecburiyetimizdir.
Şu gün omuzlarımızdaki vergi yüküne değinen Huriye Işık, tam da ivedilikle düzenlenmesi gereken konulardan birine değinmiş. Vergi vermekten mutluluk duyulmasını elbette beklemiyorum. Ama adil bir vergilendirme sistemiyle, insanlar en azından vergi vermekten kaçınmazlar.
Çözümlerimiz ceplerimizde olsun. Sanmam ki karanlık yüz yıl sürsün. Elbet aydınlığa çıkacak yarınlarımız. Bu memleketin çocukları için, yine bu memleketin çocukları yakacak meşaleleri.
İster çözüm önerilerini yorum olarak iletmiş olsun, ister okuyup kendi içinde değerlendirmiş olsun, her okuruma tek tek en içten teşekkürlerimi sunuyorum.