Çöpe atılmak için biriktirilmiş geçmiş

Fotoğrafları yağmurlu bir akşamın karanlığı içine atan el, o fotoğraflara yansıyan yaşantısını da, yani geçmişini de aynı hoyratlık ve aynı kararlıkla kendinden uzağa fırlatmamış mıydı? Ya da düştüğü çaresizlik içinde geçmişini anımsatan her nesneyle birlikte fotoğraflara da bir çöplüğü mü layık görmüştü?

CAFER YILDIRIM
cfryildirim@hotmail.com

Küçük Langa’daki vakıf bahçelerinin kıyısında, cadde üzerindeki evimizin tam karşısında mahallelinin çöplerini bıraktığı bir alan vardı. Çöp atmaya çıktığım bir akşam karanlığında, bin bir çeşit atığın arasında bir bölümü konduğu zarftan fırlamış pırıl pırıl fotoğraflarla karşılaştım. Yeni çiselemeye başlamış yağmurun altında, çöpler arasında kaderine terk edilmiş o fotoğrafları şaşkınlık içinde zarfıyla birlikte aldım, eve getirdim.

Fotoğrafların tümü orta boy ve renkli basımdı. Yıllarca özenle korunmuş olmaları; yansıttıkları hayatlardan uzaklara atıldıkları o gecenin yağmur lekeleri dışında, üzerlerinde ne küçücük bir çizik ne de bir kırıklık olmamasından belliydi.

ELİT MEKÂNLARDA ÇEKİLMİŞ FOTOĞRAFLAR

Aslında bu fotoğraflar papyonlu, purolu, dekolteli, döpiyesli hayatların fotoğrafıydı. Davetlerde, balolarda, elit mekânlarda çekilmişti. Belki bir elçilik görevlisinin ya da seçkin bir bürokratın hayat kareleriyle ilgiliydi.

Lüks mekânların, elit ilişkilerin, parıltılı gecelerin, şen şatır bir geçmişin anısını koruyan bu fotoğraflardan acaba niçin vazgeçilmişti? Yaşanan nasıl bir dramdı onların varlığını değersizleştiren?

Fotoğraflara saatlerce baktım; gülen, gülümseyen, puro içen, dans eden o tanımadığım insanlarla ilgili yığınla hayal kurdum, öngörüde bulundum. Sorularıma doyurucu bir cevap bulamayacağımı biliyordum ve içimi garip bir umutsuzluk duygusunun kapladığını hissettim.

Hayatın anlamı bu muydu?

Onca kalıcılaştırılmak istenmiş anının, yaşanmış keyfin, tadılmış lezzetin varıp varacağı yer burası mıydı?

HAYALLERİMİZİ ÇOĞALTAN ANILARIMIZ

Fotoğrafları yağmurlu bir akşamın karanlığı içine atan el, o fotoğraflara yansıyan yaşantısını da, yani geçmişini de aynı hoyratlık ve aynı kararlıkla kendinden uzağa fırlatmamış mıydı? Ya da o şahıs düştüğü çaresizlik içinde geçmişini anımsatan her nesneyle birlikte fotoğraflara da bir çöplüğü mü layık görmüştü? Günler içinde güçlükle kurtuldum kimlikleri meçhul o fotoğrafların bende yarattığı anlamsızlık duygusundan.

Bizim unutmak istemediğimiz, anımsadıkça hayallerimizi çoğaltan anılarımız olmalıydı. Yaşadığımız anların lezzetini hiç değilse yaşadığımız süre için kalıcılaştıran fotoğraflarımız olmalıydı. Sevdiğimiz insanlara verdiğimiz armağanlarımız olmalıydı. Bu armağanların ve veriliş anlarının tanıkları, belgeleri olmalıydı. Yaşamı zenginleştiren, ona can veren ve onu güzelleştiren ayrıntılar yoksa onca kaygı ve kuşkuyu barındıran, ağırlığını bir sorumluluk olarak taşımamızı isteyen hayatı nasıl keyifli hale getirebilir, onunla nasıl baş edebiliriz?