Çaresizsiniz, çare sizsiniz

EMİNE SUPÇİN

Şu “sizsiniz” var ya, birazcık üçkağıtçı gibi geliyor bana. Çünkü hem ek olabiliyor hem de sözcük. Üstelik ağızdan çıktığında ek mi, kök mü olduğu sizin vurgunuza bağlı olarak şekilleniyor. Tıpkı bir ara memleketi kendine bağlayan; mutlak değeri sıfır, arak değeri yüksek Yetenek Sizsiniz programı gibi. Yeteneksizliklerini tüm memlekete sergileyen yüzlerce katılımcısı vardı sanırım. O hesap sizsiniz ekini birkaç sözcükte deneyince ortaya üstüne düşünülecek konular çıkıveriyor. Bakınız düşünce. Ekleyin şimdi şu sinsiyi: Düşüncesizsiniz. Ayırın: Düşünce sizsiniz. Ba ba ba… Ya mikrop ya! Önce hakaret ediyor, sonra övüyor.

Çare sözcüğünde de aynı etkiye sahip. Bitişik yazarsan çaresizlik sensin, ayrık yazarsan çare sensin. Nedir çaresizlik? Herhangi bir sorunu çözememe veya çözüm bulamama halidir. Şu yükü ağır dünyada hepimiz hayatın bir yerinde en az bir kere damarlarımızda hissetmiş, kahrolmuşuzdur çaresizlikten. Ve hatta çaresizliklerimiz yüzünden değil midir üfürükçü arayışlarımız hatta hatta o üfürükçülerin malzemesi dinleri icat edişimiz. Zavallı insanoğlunun zavallı tarihçesinin acınası çaresizlikleri… Aynı tarihçenin içinde ister farkına varalım ister varmamış olalım çare yine kendimiz olmamış mıyız? Yani hem bitişik halini hem de ayrık halini yaşarız çare’nin.

Çaresizliklerin en çaresizliği ölümün karşısındaki duruşumuzdur sanırım. Hani birine küssen barışırsın, ayrılsan kavuşursun, hastalansan iyileşirsin, parasız kalsan kazanırsın ama ölüme kaptırmışsan sevdiklerini işte orada çaresizlik en koyu ve koyak haliyle bekliyordur seni. Bir daha asla yüzünü göremeyecek, sesini duyamayacaksındır artık. (İşte tam bu cümlenin sonuna üç nokta gerekir. Söylenecek binlerce sözcük, üstüne yakılacak yüzlerce ağıt içerir o üç noktacık.)…

Çaresizlikle ilgili bana göre eğitim bilimlerinin, en talihsiz deyimi “öğrenilmiş çaresizliktir.” Onlarca öğrencimde gördüm, kendimde yaşadım bu lanet gerçeği. Zamanla kireç tutan su boruları, çeşme ağızlarını düşünün. Öyle bir an gelir ki ne su akabilir ne de yolu açabilir. Öğrenilmiş çaresizlik de aynı. Özellikle çocuk yaşlarda gelişiyor ve ilköğretim ya da ortaöğretim basamağında giderilmemişse, “Ben onu yapamam!” keskinliğine erişiyor. Hani ülkemizin bir matematik çaresizliği var ya, aynı konu dil öğreniminden tutun müziğe, resme varana kadar her alanda  geçerli. Çocuk birkaç dersin sonunda anlayamamış veya eksikliğini giderememişse, konular arttıkça daha da işin içinden çıkamaz hale geliyor ve bir kanı oluşturuyor: “Ben bunu yapamıyorum.” Ve bu kanı kendini tekrarladıkça inanç haline dönüşüyor. Sonra yık yıkabilirsen, kır kırabilirsen. Öğrenme yolları kireç tutmuş oluyor.  

Tecrübelerim, en basit düzeyden başlayarak, kolaydan zora, yakından uzağa bir yol izleyerek ve yapabildiğini kendisine ispatlatarak sorunun çözülebildiğini gösterdi. Fakat bence ta en başta tüm çocuklara “Her şeyi öğrenebilirsin, her sorunu çözebilirsin” ilkesini belletmek. Bunun yolu ise tahtada soru çözdürmek değil, gerçek yaşamda sorunlara çözüm üretmesini sağlayarak olabilir. (Eğitim bilimlerine girersem çıkamam, çünkü söylenecek, yazılacak çok şey var.)

Peki şu “öğrenilmiş çaresizlik” sadece eğitimde mi geçerli. Biz yetişkinler “Yok o bana göre değil, ben yapamam,” demiyor muyuz? Gerçekten yapamayacak olmamızdan mı yoksa buna inanıyor muyuz? Bir sorgulayalım mı kendimizi? Bakalım neler çıkacak? 🙂 Sonuç ne çıkarsa çıksın, çaresiz değil, çare sizsiniz. Kesin!

Sevdim ben bu “sizsiniz”i. Bakınız bir sözcükte daha deneyeceğiz şimdi. Mesela lider sözcüğünü koyalım önüne. Lidersizsiniz. Oyyyy, kıyamam! 🙁

Başınızda size yol gösterecek biri yok. Doğru mu doğru. Oldu mu? Cuk oturdu. Ayıralım şimdi birbirinden. Lider sizsiniz!

Aha işte asıl şimdi oldu. Bir lider arayacağına bizzat liderin kendin olduğunu hissederek yola düşeceksin. Bence ayırınca daha makbul.

Sonuç olarak çare de, yetenek de, ilgi de, sevgi de, lider de SİZSİNİZ!