Bize, biraz kendinizden söz eder misiniz?

İşte bu soru var ya, dünyanın en zor sorusudur. Ne diyeceğini, nereden başlayacağını bilemezsin. Ve çok doğal bir şekilde önce adını, soyadını söyler, nerede doğduğuna değinir, uluslararası bir yerdeysen milliyetini ifade eder ve ortam ısındıkça inancını belirtirsin.

EMİNE SUPÇİN

Özetle seni en net belirten kağıdın içeriğini verirsin. Adına nüfus cüzdanı, kimlik belgesi denir. Kaybedersen yanarsın. Hele benim kuşak çok iyi bilir, eskiden gazeteye ilan verilirdi. Örneğin, “12.12.2002 tarihinde hüviyetimi kaybettim. Hükümsüzdür.” Gazetenin küçük ilanlar köşesindeki o küçücük bildirimle nüfus müdürlüğüne gider yenisini çıkartırdın.  Aslında yine uygun tarihi verip, düşünce hürriyetimi kaybettim, hükümsüzdür, ilanı verilse son yıllar için süper uyar. Fakat bunu basacak gazete bulabilir miyiz ondan emin değilim.

Konumuza geri dönelim. Konu ne miydi? Kimlik, kimlik. Yani şu, sen kimsin sorusunun yanıtı. Sahi kimsin?

Adını soyadını söyledin: O ad ve soyadını sen mi seçtin? Hani Dedem Korkut boy boyladı, soy soyladı da mı kondu o isim? Doğacak olduğun aileyi de sen mi belirledin ki onların kütüğündesin?

Doğduğun yılı, yeri, saati, ananı… Öyle ya kimlikte bunlar yazılı. Kardeşim bunların hiç birini ben seçmedim. Elbette çoğumuz yine aynı anneden dünyaya gelmek isteyebilir fakat kim sefaletin göbeğine doğmak ister ki? Belki yine babamız aynı kişi olsun isteriz. Fakat hangimiz içine doğduğu savaştan kaçırılırken bottan düşüp kıyıya vurmak isteriz ki?

Sahi kimiz biz?

Haydi milliyetini sorgula. Bizzat seçmediğin soyunla çok mu iftihar ediyorsun? Oysa Avusturalya yerlisi bir Aborjin olarak da doğabilir ve ırkınla övünmeyi henüz öğrenemeden kıtaya gelen pislik beyazlar tarafından yok edilebilirdin. Ya da ataları Afrika’dan Amerika’ya köle olarak taşınan, sonrasında sürekli aşağılanan, asla beyazların fırsatlarına ulaşamayan ve bu yüzden toplumda bir değer bulmayan, sonunda “Nefes alamıyorum,” diye diye bir alçağın dizleri altında can veren George Floyd olarak da doğabilirdin.  Ne farkı var Ahmet’in Charli’den?    

Peki ya inanç?

Destuuuur!

Tabii inanca gelince bir destur çekeceksin.

Soru şu: Hepsi birbirinin devamı olan, yeri geldiğinde siyaseten kullanılan bir argümanlar bütününe inanıyorsun ya, sen mi seçtin kuzum? Ya annen baban birer Hasidik olsalardı? Bırak besmele çekmeyi, tüm besmelecilere “hasidiktir!” çekmez miydin?

Demem o ki bizzat kendin seçmediğin hiçbir öge ile ne övünebilirsin ne de utancını duyabilirsin. Seçmediğin bir kimlik yüzünden suçlanamazsın da! Seni sen yapan başka etkenlerdir. Örneğin sen yaralı bir kedi gördüğünde onu veterinere götürüp tedavi ettiriyor ve hatta sahipleniyorsun, bense bir tekme atıp geçiyorum. Söyle şimdi, seninle ben aynı ırktan olabilir miyiz? İnancımız aynı mıdır? Mesela sen nerede bir çocuk görsen, bir melek görmüşçesine gülümsüyorsun, oysa bir başkası, çocuk ister kız ister erkek olsun direkt cinsel obje olarak görüyor. Söyle şimdi, senin kimliğin o sapıkla aynı renk mi?

Cık! Biz kimliklerimiz değiliz. Sen eşitliğe, adalete, demokrasiye, insan ve doğa haklarına inanıyorsun, öteki sırf kendi çıkarları için hepsini yerle yeksan edip geçiyor. Nasıl dersin ki biz aynı inançtanız?

Şu gün tüm dünyanın ortak sorunu kimliklerdendir. Dayatılan kimlik bilincinin sonucu savaşlarda seve seve can verir evlatlar, gözle görülmeyen sınırlar için çıkarılır pasaportlar.  

Ezberlenen kimlikler sıfırlanmalı, yeni vicdani ve insani kimlikler çıkarılmalı bence… Kimlikler değişmeli ve belki de yeni kimlikler sadece insan olanlara verilmeli.