Piyasa ve şiir

genel vicdan bazı şairleri bazen allayıp pullayıp öne çıkartsa, abartsa da şiir eninde sonunda hep kazanır. Çünkü şiirin vicdanı meta mübadelesini değil, şiirin estetik değerini belirler yalnızca.  

Şiirin piyasası: Klasiktir, görünmez bir el olarak üretimi düzenleyen piyasa soyut emeğin bir tezahürü olarak malların karşılıklı değerini de belirler. İki farklı emek aynı soyut emeğe göre iki ayrı tezahür şekli almış olur. Ürünlerin hangi oranda mübadele edileceğini belirler ve buna göre mal-belgeyi (mal-parayı) üretmiştir. Piyasa edişin ise üreticinin her ürettiğini satabilmek, satış sonucu gerçekleştirdiği değeri özgürce her türlü ürün ve hizmetle mübadele edebilmek ve üreticiyle ürünü arasındaki ilişkiyi sınırlayan ahlaki, yasal, geleneksel koşulları ortadan kaldırmak (insanal değerler piyasada daha başından hiç değerdedir) gibi bazı koşulları vardır. Günümüzde ise piyasa bütün bunların üzerinden bir belirsizliği de üretmektedir. Bu belirsizlik sermaye sahiplerinin satın aldıkları soyut emeğin değerini piyasa üzerinden istedikleri gibi belirleyebilme özelliğinden kaynaklanmaktadır. Arz ve talebin birbirini az çok dengelediği kapitalizmin ilk dönemlerinde de görülen bu özellik bugün piyasanın özü haline gelmiştir. Rekabet ortamı, esneklik, deregülasyon bu belirsizliği sağlarken piyasa da bu belirsizlikten sermaye sahipleri leyhine güç alır. Piyasanın değer yükleyicilik özelliğinin bir sonucudur bu.

Şiirin piyasası ise şairlerin vicdanıdır. Genel vicdan bazen ayar olarak bozulabilir. Günün genel havasına göre bazı değerler şiire galebe çalabilir. Bu da şiirin piyasasındaki esneklik, rekabet ortamı ve deregülasyon sonucudur. Hatta genel vicdan bazı şairleri bazen allayıp pullayıp öne çıkartsa, abartsa da şiir eninde sonunda hep kazanır. Çünkü şiirin vicdanı meta mübadelesini değil, şiirin estetik değerini belirler yalnızca.  

Piyasa için üretilen mal piyasada toplumsal bir değer kazanır. Piyasaya düşmeyen malın toplumsal değeri de yoktur. Piyasada toplumsal değer kazanan malın bu değeri sabit, koşullar karşısında direngen değildir. Piyasayı belirleyen mekanizmalar işin içine girer. Arz, talep gibi üretim sürecinden bağımsız toplumsal etkenlerdir bunlar. Doğrusu bu değerler zoru da içerirler. Sunumdan (ambalaj, reklam vb.) tutun da talebi belirleyen koşullara kadar her şey bu zoru yeniden üretir. Zorun, talebin arza göre belirlendiği çağımızda arz yönünden ortaya çıkan biçimi piyasadaki zoru gittikçe şişirir. Arzın içerdiği zor deregülasyon ile (söylemle ekonomiye yön belirleme, ekonomik seçimlere istediğince biçim verme vb.) sistemin leyhine çevrilir. Piyasa artık arz ve talebin karşılıklı ritmiyle değil, arzın kalp atışına göre varlığını biçimlendirir. Doğrusu talep arzda içkinleşir. Yok değer halini alır. Her türlü şiddet kendini gösterir. Toplumun bile yok sayıldığı bir sistem üretilir. Böyle bir sistemde şiirin piyasa yapmaya kalkışması ne adına olursa olsun neo liberal faşizme kuyruk sallamaktan başka hiçbir şey değildir.

Piyasanın bugünkü ürettiği değerler açısından işleyişi ile şiirin amaçları birbirine tam anlamda zıttır. Talebin arz karşısında işlerlik kazanabildiği kapitalizmin ilk dönemlerinde bile şiir ile piyasa, işlevleri açısından birbirine karşı çalışırdı. Piyasa ahlakı, yasaları, geleneksel koşulları (insanal birikimleri) yok saymak zorunda iken şiir tamamen bunlardan alırdı/alır özelliklerini. Şiirin bu özellikleri bugün neo liberal dünya sisteminin iç yüzünü göstermek için işlev kazanmış ve kazanmak zorundadır.

Piyasa ürettiği güvensizlik, emniyetsizlik ile kendi sistemini sağlarken şiir insana insan olma özelliklerini kazandırmak, kendini emniyet ve güven içinde duyabileceği bir sistem için yeniden toplumsal dayanışmaya girmek gerektiğini vurgular ve vurgulamak durumundadır.

Piyasada işlerlik kazanabilen ve piyasanın direktifleri doğrultusunda meşru sistemin meşruiyetini onaylamak işlevini yüklenmiş olan reklama, medyaya güleç gözüken ya da gözükmeye çalışan söz sanatı şiir değil olsa olsa manzumedir. Piyasa içselleştiremediği ve kendi leyhine faydaya dönüştüremediği hiçbir şeye izin vermez. Piyasaya düşmüş manzum yazı sermayenin serbest ve düzensiz hareketine süreklilik sağlamak doğrultusunda yapılanmış ve nihayet kendi sonunu hazırlamış olan piyasaya düşmüş reel sosyalizmle karşılaştırılabilir. Reel sosyalizm sosyalizmi, manzume de şiiri reddederek gerçekleşir ancak.

Şiir ise baştan beri insancıl bütün değerler adına piyasayı reddeder.

Piyasa yeniden üretim gerektirirken, şiir ancak ve ancak yeniden yorum gerektirir. Üretildiği zaman mal değil, biricik olma özelliğinden dolayı sanat eseridir. Kopyası, çoğaltılması vb., onu malda içkinleşmiş olan yarar, ihtiyaç giderme, tüketme gibi değerlere yaklaştırmaz, aksine uzaklaştırır. Şiirin bir sanat eseri olarak üretim sürecinde hiçbir yeri olmadığı gibi bu süreci piyasa adına etkileyen etkenlere karşı da işlerliği temeldir. Emeğin gücü olarak herhangi bir özelliğe de sahip değildir. Bu güce sahip olmaya çalışan ve satın alan sermaye sahibini simgeleyen erk, taşıdığı değerler açısından şiire düşmandır çünkü. Kimi sanat eserlerinin piyasada bir fiyat edinmeleri, örneğin resim gibi, malda içkinleşmiş değerlere sahip olduğu için değil de yüksek bir kültür ürününü satın almak, ona sahip olmak dürtülerinden kaynaklanırken, bazı yazınsal ürünlerin çok satmaları ise, örneğin piyasa ideolojisine hizmet veren best-seller romanları gibi, bunların piyasaya hakim ideolojiye hizmet için, yani dolaylı olarak bu dalın oluşturulmuş piyasasına hizmet için üretilmesinden kaynaklanmaktadır.

Şiir ise yalnızca taşıdığı estetik zırha bürünmüş insanal ve sanatsal değerleri yeniden üretir.

Konu bu değildi ama yeri gelmişken söyleyelim, çok satan edebi ürünlere bir de bu açıdan bakmalı.

Hele edebiyat dergilerinin en çok 2000 sattığı ülkemizde.           — 
Şiirli günler dilerim