Bir daha gitar çalamayacak!

Helin ile İbrahim’in ölümlerinde devlet yetkililerinin sorumluluğu tartışılmaz. Ancak bunun yanında, gencecik insanların yaşamlarını pazarlık konusu yapanların, bu eylemin yanlışlığına karşı çıkıp eleştirmeyenlerin hiç mi sorumluluğu yok! Yanlışı eleştirmemenin sorumluluğu, kimi kez o yanlışı yapmaktan çok daha büyüktür!

Mecit ÜNAL
mecitunal@gmail.com

İbrahim Gökçek yaşayacak!

İbrahim Gökçek yaşayacak!

Yazıya bu vurguyla başlamıştım, sevindirici bir haberdi bu… Ama onu ömür boyu acılı bir hayatın beklediği de bir gerçekti! Belki de bir daha hiçbir zaman gitar çalamayacaktı. Çok acı vericiydi bu. Ancak çok daha acı verici olanı vardı ve şuydu; “sol”umuzdaki ölü sevici bir çoğunluk karşısında bu gepegenç insanların, sanat yaşamlarının daha başlarındaki bu yetenekli müzisyenlerin ölmelerine, yaşam boyu acılar içinde kıvranmalarına yol açan/açacak olan ölüm oruçlarının yanlışlığını cesaretle eleştirebilenlerin azlığı…

İbrahim Gökçek

Ne yazık ki ve ne çare ki, İbrahim Gökçek’in acılı bir hayatı da olmayacak artık! Bu genç müzisyen, 323 gündür sürdüğü ölüm orucuna son vermesinin ardından tedavi altına alındığı hastanede yaşamını yitirdi. Doğru dürüst bir cenaze törenini bile çok gördüler bu gitariste. 70’li yıllardan bir sahneydi sanki 2020’li yıllarda polisin cenazeyi kaçırması!

BÜTÜN YOLLAR TÜKENDİĞİNDE BAŞVURULAN ÇARE

Türkiye ölüm oruçlarıyla 12 Eylül rejimi sırasında tanıştı. Abdullah Meral, Hasan Telci ve Mehmet Fatih Öktülmüş 1984’te İstanbul Metris ve Sağmalcılar askeri cezaevlerinde tek tip elbise uygulamasına karşı başlatılan ölüm oruçlarında yaşamlarını yitiren üç sol siyasi tutukluydu. Onların ölümünden sonra ölüm oruçları bir daha hayatımızdan hiç çıkmadı. Cezaevlerinde ne zaman baskılar artsa, siyasi tutuklular önce açlık grevine, ardından da ölüm oruçlarına başladılar. Ne var ki, açlık grevleri ve ölüm oruçları cezaevlerindeki yoğun baskı, tecrit, sistemli işkence ve dayaklara karşı, ancak bütün yollar tükendiğinde başvurulan son çare olarak gündeme gelmişti her zaman. (12 Eylül sürecinde, ölüm oruçlarının bile etkili olmadığı Diyarbakır’da durum çok daha dehşet vericiydi. Tutuklular kendilerini yakıyorlardı artık Diyarbakır Askeri Cezaevinde!)

DÜNYADAKİ TEK ÖLÜM ORUCU EYLEMİ

Konserlerine yasaklama getirilmesi ve bazı üyelerinin tutuklanması üzerine başlattıkları ölüm orucu ise müzisyenlerin, bir müzik grubunun giriştiği, dünyadaki tek ölüm orucu eylemi bildiğim kadarıyla.

2016 yılı Kasım’ında İstanbul’da İdil Kültür Merkezi’ne yapılan operasyonla gözaltına alınarak “terör örgütü üyesi” iddiasıyla tutuklanan Grup Yorum üyesi müzisyenler Helin Bölek, Bahar Kurt, Barış Yüksel, İbrahim Gökçek ve Ali Aracı cezaevinde yaşadıkları baskıların, gruba uygulanan konser yasakları ve kültür merkezlerine yapılan baskınların son bulması için 17 Mayıs 2019’da “süresiz ve dönüşümsüz” açlık grevine başladıklarını duyurmuşlardı. 20 Kasım 2019’da tahliye edilen Helin Bölek ve Bahar Kurt, açlık grevini dışarda da sürdürmüşler, tutukluluğu devam eden İbrahim Gökçek ise eyleminin 201’inci gününde açlık grevini ölüm orucuna çevirmişti. Adli Tıp Kurumu’nun verdiği “cezaevinde kalamaz” raporuyla tahliye edilen İbrahim Gökçek ve Helin Bölek, talepleri yerine getirilene dek eylemlerini sürdüreceklerini açıklamışlardı.

Helin Bölek’in 3 Nisan’da, eyleminin 288’inci günde yaşamını yitirmesinin ardından başlatılan “İbrahim Gökçek Yaşasın” kampanyası etkili olmuş, Halkın Hukuk Bürosu’ndan yapılan bir açıklama ile grubun cezaevinde olmayan üyeleriyle birlikte İstanbul Valiliği’ne giderek konser başvurusunda bulunacakları belirtilmiş, “Yetkilileri, İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere Cumhurbaşkanlığı ve Valiliği göreve davet ediyoruz. Konser başvuruları kabul edilsin, İbrahim yaşasın” denilmişti.

Bu görüşmeden bir gün sonra da İbrahim Gökçek’in eylemine son verdiği duyurulmuş ve Grup Yorum adına yapılan açıklamada “Direnişimiz siyasi zafere ulaşmıştır. Bütün dünya direnişimizi duydu. Mücadelemiz sürecek” denilmişti.

YANLIŞI ELEŞTİRMEMENİN SORUMLULUĞU

İbrahim Gökçek yaşayacak!

Evet, yazıya bu vurguyla başlamıştım. İbrahim Gökçek’in yaşayacak olması sevindiriciydi kuşkusuz. Ama onu, ömür boyu acılı bir hayatın beklediği de bir gerçekti! Belki de bir daha hiçbir zaman gitar çalamayacak, şarkı söyleyemeyecekti. Bu çok acı vericiydi.

Ancak çok daha acı verici olanı vardı! Ölü sevici bir çoğunluk karşısında bu gepegenç insanların, sanat yaşamlarının daha başlarındaki bu yetenekli müzisyenlerin ölmelerine, yaşam boyu acılar içinde kıvranmalarına yol açan ölüm oruçlarının yanlışlığını –bu az sayıda ki dostlar beni bağışlasın,- sol içinden cesaretle eleştirebilenlerin yokluğu…

Helin Bölek’in, İbrahim Gökçek’in ölümlerinde devlet yetkililerinin sorumluluğu tartışılmaz. Ancak bunun yanında, gencecik insanların yaşamlarını pazarlık konusu yapanların, bu eylemin yanlışlığına karşı çıkıp eleştirmeyenlerin hiç mi sorumluluğu yok!

Yanlışı eleştirmeyenlerin sorumluluğu, kimi kez o yanlışı yapanlarınkinden çok daha büyüktür.

Helin Bölek ile İbrahim Gökçek’in ölümüne asıl anlam kazandıracak olan, bu sorulara vereceğimiz yanıtlar olacak belki de.