Ben demokrat değilim!

Yalçın Küçük, “Kim bana demokrat derse, ben anama küfrettiğini düşünürüm. Ona cevabım şu olur: ‘ben de senin ananı’ derim.” demişti. Yerden göğe kadar haklıdır.Demokrasi dünya gericiliğinin en sinsi maskelerindendir. Bu gericiliğin önü, arkası, ilerisi, gerisi, ötesi berisi, her tarafı demokrasi olsa ne yazar!

MAHMUT AYAZ

“Önemsiz denebilecek bir azınlık için demokrasi, zenginler için demokrasi – kapitalist toplumun demokrasisi budur.” (Lenin)

“Demokrasi bize ispat ediyor ki gücü elde etmenin en iyi yolu insanların kendi kendilerini yönettiklerini zannetmelerini sağlamak. Buna inandıktan sonra çok uysal köleler oluyorlar.” (Joseph Sobran)

Geçenlerde bir arkadaşım yazılarımın uzun olduğunu, okurların uzun yazılardan sıkılabileceğini söylemişti. Kalem erbabı bir arkadaşım da teorik yazdığımı, insanların zorlanabileceğini söylemişti. Yazılarımın bazen uzun olduğu doğrudur ama teorik olduğu görüşüne katılamayacağım. Olmaması için azami özen ve çaba gösteriyorum. Üniversite yıllarında formasyonum (sosyoloji, felsefe, psikoloji) gereği ister istemez bu alanların jargonuyla konuşuyordum.

Bir gün, utana sıkıla, içten içe yeşillendiğim o “dohteri çeşm-i siyah” (kara gözlü kız) bana dedi ki, konuştuklarının çoğunu anlamıyorum. Öyle utanmıştım ki. Ne diyeceğimi de bilememiş, apışıp kalmıştım. Bu bana ilk ders oldu. İkinci dersi, bir kahvehanede işçilerden aldım. Konuştum konuştum ve konuşmam bitince işçilerden biri dedi ki, yahu birader iyi güzel hoş konuşuyorsun da, ben hiçbir şey anlamadım. O zaman da utanmış ve donup kalmıştım. Bu iki dersten sonra kendime söz verdim; eğer anlaşılır olmak istiyorsam olabildiğince sade ve açık konuşup yazacaktım. Bu sözümü tutmaya çalışıyorum. Akademik çalışmalar dışında olabildiğince kısa, öz, açık, sade ve anlaşılır olmaya çalıştım. Gelelim sadede… Kırpık bıyıklı “ileri demokrat”ların (ilerisinden geçtik) demokrasilerine genel olarak ve kısaca bir bakalım.

TARİHE DAMGASINI VURMUŞ DEVRİMCİLER

Bilindiği gibi demokrasi, Yunanca demos (halk) ve kratos (iktidar) sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor. “Halk iktidarı”, “halk egemenliği”, azınlığın çoğunluğun kararlarına uyduğu devlet biçimi anlamında kullanılır. Demokrasi Eski Yunan’dan günümüze kadar hakim sınıfların egemenliklerinin maskelenmesi için kullanılmış, geniş halk kitleleri ya bu oyunun dışında tutulmuş, ya da egemenliklerini meşru göstermek için sadece gariban figüranlar pozisyonunda tutulmuşlardır. Kısmi hak ve özgürlüklerin kazanılması ise uzun ve zorlu mücadeleler sonucudur, hakim sınıfların lütfu değildir!

Bir devlet biçimi olan demokrasi, tamamen siyasal ve sınıfsaldır. Tarihe baktığımızda, köle sahiplerinin demokrasisini, burjuvazinin demokrasisi olan liberal demokrasiyi ve proletaryanın demokrasisi olan sosyalist demokrasiyi görürüz. Bugün bize örnek diye gösterilen Batı demokrasileri monarşiye karşı kanla kurulmuştur. Fransızlar, kralları XVI. Louis ile kraliçe Marie Antoinette’i giyotine göndermiş, İngilizler (Oliver Cromwell) kral I. Charles’ı idam etmiştir. Şimdiki demoş-liboş takımı burjuvazinin ilerici olduğu o dönemleri anımsamak istemezler, hatta jakobenler, tepeden inmeciler, darbeciler diyerek demokrasi kurucularını antidemokrat ilan ederler. Robespierre, Marat, Danton, Cromwell, Lenin, Mao, Tito, Dimitrov, Atatürk… liboşlara göre hepsi jakobendir. Eyvallah, itirazı olan yok ki zaten, hepsi de devrimlerle tarihe damgasını vurmuş devrimcilerdir.

Fransız devriminin sloganı olan “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” (liberte, egalite, fraternite) kavramları (ki Fransızların 3 renkli bayrakları bu kavramları temsil eder), hayata geçmemiş, gerçekleşmemiştir. İktidarı ele geçirinceye kadar ilerici olan burjuvazi, iktidarı ele geçirip, hakimiyetini pekiştirince gericileşmeye başlar. Burjuva demokrasisi büyük mücadeleler sonucu kurulmuştur ve tüm burjuva devrimlerinin esas savaşçısı da proletarya olmuştur. Proletarya, demokrasinin tek garantisidir ve ancak, onun omuzlayacağı bir demokratik devrimle ülkeler demokratikleşebilir.

Demokratik demokratik gözümüze sokulan, demokratik denilen devletlerin bütün yasaları, bütün organları öncelikle kapitalist sınıfın çıkarlarına hizmet edecek şekilde kurulmuştur. Peki o halde, yatıp kalkıp hangi demokrasiden söz ediyorlar? Sözü uzatmayalım, kestirmeden ve apaçık soralım: Kimin demokrasisi? Kimin için demokrasi? Sınıfların olduğu ve bu sınıflar arasında uçurumların, antagonist (uzlaşmaz) çelişkilerin olduğu bir toplumda iktidarda hangi sınıf varsa, demokrasi de o sınıf içindir!

HEPSİNİN AĞABABASI ABD…

Peki afrayla tafrayla demokrat geçinen “sol” maskeli liberaller, (ki liberalizm dünyanın her tarafında kapitalist sistemden yanadır, halktan yana değildir, emekten yana değildir, solda/n değildir), demokrasinin sınıfsal olduğunu, hadi burjuva diktatörlüğü demelerinden de geçtik, adını vermeye tırssalar bile, “bir sınıfın, başka bir sınıf üzerindeki tahakkümü” olduğunu niçin hiç dile getirmezler, aksine, bundan özenle kaçınırlar? Bu beyzadeler kime, ne demokrasisi istiyorlar? Kapitalizme ve emperyalizme karşı çıkmayan, aksine, bu kan emici sistemleri aklayıp paklayıp, allayıp pullayanlar kimin demokratlarıdır? Şu demokratlık ne menem bir şeymiş ki, artık neyini sallasan onlara çarpıyor. W (çifte) Pushtlar, Obamalar, Trumplar, Yeltsinler, Gorbaçovlar, Putinler, Thatcherlar, Blairler, Macronlar, yerli malı Özallar, Çillerler, Erbakanlar, son model badem bıyık Tayyipgiller, kısacası, ne kadar gerici varsa hepsi de demokrat. Kimi Hıristiyan demokrat, kimi sosyal demokrat, kimi liberal demokrat, kimi muhafazakar Müslüman ve ileri demokrat, ama mutlaka demokrat! Hepsinin ağababası ABD hepsinden demokrat. O kadar demokrat ki, demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklar’ını canıgönülden ve cansiperane bir şekilde tüm mazlum ülkelerin başına tonlarca bomba olarak konfeti serper gibi atıyor. Ve dünyanın tüm demokratları, bu demokrasi götürme operasyonlarını zevkle, şevkle, arsızca, hararetle alkışlıyorlar. Bizim “Muhafazakar Müslüman” demokratlarımız bu operasyonlarda mazlum din kardeşlerinin yanında değil, göbekten bağlı oldukları, varlıklarını borçlu oldukları “demokrat” bombalardan yana saf tutuyorlar. Ve gerçek yurtseverler, sosyalistler dışında, neredeyse tüm kesimler Tayyipgillerden demokrasi bekliyorlar. E onlar da durur mu, varolan çarpık çurpuk, yamuk yumuk demokrasiyi çoktan aşıp “ileri demokrasi”ye (lafla da olsa) bir çırpıda geçiveriyorlar. Kimlerle?! Tarikatlarla, cemaatlerle, aşiretlerle, toprak ağalarıyla, işbirlikçi sermayeyle ve hepsinin arkasında duran AB-D emperyalizmiyle. Batı burjuvazisinin feodal monarşiye karşı işçi ve köylüleri de yanına alarak kanla kurduğu demokrasiyi, bunlar demokrasinin d’sini bile kur(a)mayacak olan tarikatlarla, cemaatlerle, toprak ağalarıyla, aşiretlerle “ileri demokrasi”yi anında vınnn diye bir çırpıda inşa ediveriyorlar. Bu palavraya eminim ki kendileri de inanmıyorlar. Zaten ahmak olmayan hiç kimse de inanmaz ve onların kıçına yapışmaz. İnanan ve bunun propagandasını yapanların da mutlaka çıkarları vardır. Dikkat ederseniz, farklı versiyonlarla hepsi aynı cephededirler.

Yalçın Küçük, “Kim bana demokrat derse, ben anama küfrettiğini düşünürüm. Ona cevabım şu olur: ‘ben de senin ananı’ derim.” demişti. Yerden göğe kadar haklıdır.

Demokrasi dünya gericiliğinin en sinsi maskelerindendir. Bu gericiliğin önü, arkası, ilerisi, gerisi, ötesi berisi, her tarafı demokrasi olsa ne yazar! Nihayetinde bu maske bir gün mutlaka yırtılıp atılacaktır. Gerici burjuva diktatörlüğünün adı demokrasiyse, ben de’mok’rat memokrat değilim, olanın da…!