Batı’nın Gözünden Lozan

‘Ankara’daki oluşumlar karışıktı ama barış yapmakta kararlı olduklarına inanmamızı gerektiren nedenler vardı. Yine de ne pahasına olursa olsun barış düşüncesinde değillerdi. Ayrıntılar üzerine yine eskisi gibi çok müşkülpesent idiler. Neyse ki artık toprak sorunları kalmamıştı’

 

AV. CEM BAYINDIR

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun, ekonomik ve siyasal bağımsızlığının temeli, kimlik kartı-nüfus cüzdanı ve artık uygar dünyada da sözünün geçen bir ülke olduğunun kanıtı olan Lozan Barış Antlaşması’nın 99. yıl dönümündeyiz. Bilirsiniz Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlarının, Sevrcilerin, Lozan’ın bir hezimet olduğu, 2023’e değin Türkiye’nin elini kolunu bağladığı kısaca “resmi tarih anlayışı” tarafından başarı gibi gösterilip, abartıldığı ileri sürülür ve bu kara propaganda halkın bir kesiminde de karşılık bulur. Onun için her sokak söyleşisinde, hemen her ortamda Lozan’ın gizli maddelerinden söz eden kara cahillere rastlarız.

Bu, o denli ileri gitmiştir ki, yalnızca eğitimsiz kitlede değil siyaset hatta bilim insanları içinde bile “Lozan muazzam bir imparatorluk mirasının yağmasıdır” diyenler bile çıkmıştır. Onlara göre Osmanlı devletinin Sevr’de değil Lozan’da yağmaya uğradığı, İslam dünyasının tam tutsaklığa 1918’de değil 1923’te düştüğü, sınırların onlarca belirlendiği söylenebilmiştir.

2018 yılında yandaş Star ve Yeni Şafak gibi gazetelerde “Lozan ve Montrö Boğazlar Antlaşmalarının gizli maddeleri halk açılıyor”, “Zafer gibi görünen mağlubiyet!” biçiminde bir başlıklar bile görmüştük. Yeni Şafak’ın uydurduğu komik haber şöyle sürüyordu:

Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan zafer sonrası Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace’ta imzalandı. Lozan’da şartların görüşülmesi için Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü’yü Lozan’a baş temsilci olarak görevlendirdi. Lozan anlaşması imzalandığında zafer olarak yansıtılmıştı. Ancak bu anlaşmayla Türkiye aleyhine büyük kozlar da verilmişti. Bugün Lozan artık zafer olarak anılmıyor.”

Ve buna inananlar…

Peki Batılılar bu antlaşmaya nasıl bakıyorlardı?

Önce, ilk toplantılarda Türklerin dik bir tavır sergilemeleri nedeniyle “Umarım ki sonuçta Curzon geldi, Childs izledi, İsmet Paşa fethetti denmez” biçiminde bir ifade de kullanarak arkadaşlarını uyaran Lozan Antlaşması sırasında İngiliz heyetinin en önemli üyesi olan İrlandalı Sir Andrew Ryan’ın (1876-1949) The Last of the Dragomans adlı (Dragonların Sonuncusu) anılarına ilişelim:

“Lozan Konferansı’nın en önemli özelliği, 1914-1918 Savaşından müttefiklerin bir sabık düşman gücüyle, eşit şartlarda buluşması olmuştur. Tartışılan sayısız sorunların her birinin en son cümlesine değin savaşmak gerekmiştir.”

“Türklerin gücü, sorumlu liderlerinin kendi düşüncelerini iyi bilmelerinden ve istekli olmasalar da yaşamsal saydıkları her konuda, gerekirse yeniden savaşmaya hazır olmalarından ileri geliyordu.”

İstanbul’da otuz yıldan çok elçilik görevlisi olarak çalışma geçmiş olan Ryan, Türk ve İslâm dünyası üzerine uzmandı. 1923 yılında İngiliz askerleri Türkiye’den çekilince bu kez de Hicaz’a Suudi yönetimine İngiltere’nin ilk siyasal temsilcisi olarak atanmış, altı yıl Cidde’de çalışmış, sonra Fas’ta en son da Arnavutluk’ta görevler almıştı.

“Zorlukları aşmak için İstanbul Rumlarıyla Doğu Trakya Türklerinin mübadele dışı bırakılması gerekiyordu. Bu kez de Türkler, eğer Rumlar İstanbul’da kalacaksa Patrikhanenin kaldırılması gerektiğini savundular. Ben buna şiddetle karşı çıktım. Doğudaki en büyük tarihsel kurumu yerinden atmanın tüm Hristiyanlık dünyasına bir darbe olacağını ileri sürdüm… Hemen arkasından Fransızlar bir uzlaşma yolu önerdiler. Patrikhane kalacak ama tüm siyasal ve dünyasal otoritesini bırakacak, bir müstakil Osmanlı kilisesine dönüşecekti. Bu da pek pratik bir çözüm sayılmazdı. Ama kendi düşüncemi bir kenara bırakıp iki yana da bunu önerdim.”

“Mübadele sorunu, 30 Aralık 1922’de imzalandı ama azınlıkların sayısız sorunlarından yalnızca birini çözebiliyordu. Türkler bu konuda çok ısrarcıydılar, çünkü dinsel azınlıkların çok özel ayrıcalıklardan yararlandıkları bir geçmişten kökten kurtulmak istiyorlardı. Bazen Türkleri Bazen Yunan temsilcilerini sıkıştırmak gerekiyordu. Bir kez bir Yunan üyeyle neredeyse boğaz boğaza geldik… Türkler Doğu Trakya sınırını daha geniş tutuyor ve hatta Encyclopedia Britannica’yı da kanıt olarak gösteriyorlardı. Ben de ansiklopedinin eksik olduğunu ileri sürdüm. Ama hem Türkler hem Yunanlar bir İngiliz kurumunu aşağılayıp ihanet ettiğim gerekçesiyle beni yerdiler. Ansiklopedideki bazı eksik maddeleri anımsatıp onları göğüslemeye çalıştım.”

Sir Ryan uzayan süreci şöyle anlatıyor:

Hazırlanan Barış Antlaşmasının taslağını Türk heyetine verdiklerinde Türkler sadece Boğazlar konusunu kabul edebileceklerini, ötekileri kabul etmeyeceklerini bildirdiler.”

Bilindiği üzere Türk heyeti bu taslağı bir ültimatom gibi gördüklerini söyleyerek görüşmeleri 4 Şubat 1923 günü keser. Bunun üzerine İngiliz heyeti Londra’ya dönüş hazırlığı yapar. Ancak 23 Nisan günü Lozan görüşmeleri yeniden başlar ve bu kez başkan Horaca Rumbold olur. Görüşmeler daha dingin daha umut verici bir havadadır. Ryan bu şöyle anlatır:

“İkinci dönem toplantıları birinciden daha gösterişsiz ama daha kalabalık oldu. Bu kez daha büyük rol oynadım. Amerika heyeti yine gözlemciydi ama daha aktiflerdi. İsmet Paşa Türk heyetinin başındaydı. Yardımcısı Rıza Nur’du. Ankara’daki oluşumlar karışıktı ama barış yapmakta kararlı olduklarına inanmamızı gerektiren nedenler vardı. Yine de ne pahasına olursa olsun barış düşüncesinde değillerdi. Ayrıntılar üzerine yine eskisi gibi çok müşkülpesent idiler. Neyse ki artık toprak sorunları kalmamıştı.”

Türk Heyeti Başkanı İsmet Paşa ve solunda baş yardımcısı Rıza Nur

Sir Andrew Ryan’ın İngiliz heyetinin gayrimüslim azınlıklara garanti konusunda çok başarısız olduğunu söylemesi, okullar, eğitim kurumları konusunda çok az kazanım sağlayabildiklerini belirtmesi ilginçtir.

Görüşmeler sonunda Sir Horaca Rumbold şunu yazar:

“Antlaşmanın şanlı (saygın) bir belge olduğunu hiçbirimiz iddia etmiyoruz. Hiç de öyle değildir; ama, samansız kerpiç yapmak zorunda kaldığımız için, en iyisi olarak ancak bunu yapabildik.”

Sonunda Lozan Barış Konferansı 24 Temmuz 1923’te 143 madde ve buna bağlı 15 sözleşme olarak imzalanmıştır. Bununla ilgili Sir Andrew Ryan’ın sözleri  şöyledir:

“Lozan’da bizim için büyük bir onur taşımayan antlaşmayı ülkemize götürdük. En eğlenceli yorumu Daily Express’in karikatüründe gördük: ‘Önemsiz kadın’ başlığı altında kederli bir ilahe bir kafes taşıyordu. İçindeki barış güvercini, bol gözyaşı akıtmaktaydı. Yine de 5 yıllık mütarekeden sonra barışa varılmıştı.”

Milli Mücadele sonrası Sevr Antlaşması’nın yırtılıp atılması ve Batı ile yeni Türk devleti arasında barışı sağlaması bakımından büyük önemi olan Lozan Konferansı oldukça uzun ve güç geçmiş, Batı, yeni Türkiye’yi kabulde de anlamakta da zorlanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan barış antlaşmaları içinde günümüze kadar varlığını sürdüren tek antlaşma olan Lozan Antlaşması’nın imzalanması sonrasında İngiltere’de büyük tartışmalar başlamış, Yeni Türkiye’yi anlayamayan ve Doğu dünyasına önyargılı olanlar Lozan Antlaşması’nı kabul etmekte zorlanmış ve bunun onur kırıcı bir sonuç olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Kimileri ise bunu dinsel bir yenilgi saymış ve bu antlaşmayı Batı dünyasının Müslümanlar karşısındaki bir yenilgisi olarak görmüşlerdir. Lozan Antlaşmasının İngiliz Parlamentosu’nda onaylanmaması için yoğun bir çaba gösterenler de çıkmıştır. İngiliz hükûmetiyse ellerindeki olanaklar içinde yapılabilecek en iyi antlaşmayı yaptıklarını savunarak antlaşmanın onaylanması için çaba harcamıştır.

İngiltere Avam Kamarası’nda Lozan Antlaşması hakkında muhalefet antlaşmayı birçok açıdan eleştirmiş, Büyük Ermenistan’ın kurulamaması, kapitülasyonların kaldırılması en büyük tartışma konusu olmuştur. Yine, borçlar meselesine getirilen çözüm ve Türklerden tazminat alınmaması, Boğazlarda kurulan rejim muhalefeti memnun etse de ticaret alanında yapılan düzenlemelerin yetersizliği, Yunanistan lehine yeteri kadar madde koyulmadığı, Ermenilere, Rumlara ve Bulgarlara yeterince destek olunmadığı ve Rusya’ya karşı yanlış politika izlendiği gibi eleştiriler tam bir yıl sürmüş ve İngiltere Parlamentosu sonunda hükûmetin büyük baskısıyla antlaşmayı onaylamak durumunda kalmıştır.

Görülüyor ki, Lozan’da milli mücadeleyi olanaksızlıklara karşın kazanan yeni Türkiye’yi kabul etmek istemeyen, tepeden bakış açısıyla onlarla eşit koşullarda aynı masada oturmayı bile aşağılayıcı sayan başta İngilizler olmak üzere Batılıların, Sevr benzeri bir projeyi Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışmalarının başarısızlığa uğraması karşısında Lozan’ın Batılılarca daha çok yenilgi olarak görüldüğü, uzun süre kabullenilmediği açıktır. Bunun tam karşıtının Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarınca her fırsatta ileri sürülmesinin altında da yüz yılı aşkındır süren Batı-siyasal dincilik ilişkisi yatmaktadır.

 

KAYNAKÇA:

  • Koloğlu Orhan, İngiliz Gözüyle Lozan, Popüler Tarih Temmuz 2003, sayı 35. S. 68-73
  • Abadan, Yavuz; Harp Sonu Muahedelerine Nazaran Lozan’ın Hususiyetleri, Arkadaş Matbaası, 1938.
  • Atatürk, Mustafa Kemal; Nutuk,
  • Aydemir, Şevket Süreyya; İkinci Adam, I, Remzi Kitabevi, 2000.
  • Cebesoy, Ali Fuat; Siyasi Hatıralar, Büyük Zaferden Lozan’a, Lozan’dan Cumhuriyet’e, I-II, Yayına Hazırlayan: Osman Selim Kocahanoğlu, Temel Yayınları, 2011.
  • Karacan, Ali Naci; Lozan, Milliyet Yayınları, 1971.

 

paylaşmanız için