Aşk bu, ansızın ve yersiz bastırır, üzgünüm Leyla

Sen onlara aldırma. Bu kör bakışlar, bu alaylar için senin yerine de kırgınım. Ama asıl kızgınım galiba. Aşk bu, ansızın ve yersiz bastırır, aklın sınırlarını aştırır. Acıdan sevince, sevinçten hüzne taşır, durmadan denizler gibi çalkalanır.

 

ASLIHAN TÜYLÜOĞLU

 

Bizim dükkânın sokağı Karşıyaka’nın en hareketli ikinci sokağı. Ama bu aralar pandemi nedeniyle her şey gibi huy değiştirmiş görünüyor.

Bazı günler nedense bomboş. Bu işte en zor şey oturup beklemekmiş. Beklemek, çalışmaktan daha yorucu bir şey. İnsan yoksa iş, iş yoksa oyalanacak pek bir şey yok. Esnaf birbiri ile atışmaya, gülüşmeye, sataşmaya başlıyor.

Bugün de henüz insanların uyanıp sokağı dolduramadığı ama sakin olacağa benzeyen bir sabahtayız. Henüz temizlikler yapılmış, çevre esnaf bu sefer benim dükkânın köşesinde sabah çaylarını içiyor.

uzun saçları aceleyle toplanmış, yüzü solgun

Karşımızdaki çerezcinin çok genç, yakışıklı bir yardımcısı var. Çocuk hem efendi, hem “güzel”. Sabah temizlikten önce ben de kahvemi alıp dışarı çıktım. Onlar bir yandan çaylarını içerken bir yandan yaygara yapıyorlar gene. Bir kızı gösteriyorlar bu sefer birbirlerine. Kız elinde bir cüzdan, üstünde gündelik beyaz bir tişört, altında siyah bir eşofman bakkala gidiyor gibiydi. Uzun saçları aceleyle toplanmış, yüzü solgun, biraz da tedirgindi. Taburemin üstünden ben de bakmış oldum ona. Yaygara devam ediyor:

-“Bak karşı kaldırıma geçti!”

– “Bak bakıyor gene oraya!.”

-“Bak bak şimdi ilerden dönüp gene turlayacak!”

-Hah! Gördün mü? Şuradan çıktı bu sefer. Bir saattir böyle.

-Senin oğlan ne zaman gelecek? Kız dolanıp duruyor.

-“Daha bir saati var”, diyor çerezci. “Ben dedim ona; oğlum dikkat et bu kıza, bu tehlikeli.” Dedi ki; “Abi zaten hiç bakmıyorum ondan tarafa.”

-“Aferin, akıllı çocuk!”

Meğer kız bizim çerezcinin yardımcısına tutulmuş. O yüzden dükkânın önünde aylardır turlayıp duruyormuş. Psikoloji biliyorlar ya, kızın saplantılı olduğunu söylüyorlar. Oysa aşkın kendisi bir çeşit saplantıdır. Bunu bilmiyorlar. Sanki kız, kimseyi umursamıyor. Yoksa çıkarttıkları yaygara duyulmayacak gibi değil. Ama vazgeçmiyor. Gerçekten de durmadan dükkânın önünden gelip geçiyor.

kırgınlıktan tükenip yok olana kadar

Hiç istemesem de o an, o genç kızla empati yapıyorum. Benim de duraklarda, sokaklarda kahvelerde sevdiğim insanı aramışlığım vardır, dolaşıp durmuşluğum vardır biraz.  O zamanki duygularımı düşünüp tamamlıyorum kızın hissettiklerini. Dile düşmüş bir kere. Oysa erkek olsaydı durum farklı, konuşmalar farklı, bakış açısı farklı olacaktı. Onlara komik gelen bu durum bana trajik ve ağır geldi. Uzanıp kızın yüreğini silkeleyip onu bu yükten kurtarmak, aşkın o karmaşık, hastalıklı yanlarını üzerinden silmek istedim. Onlar için seyirlik olan bu şey, yani aşk, ne kadar can yakıcıydı. Muhtemelen karşılıksız kalacak bir ilk aşktı bu. Tüm ömür boyu diğer aşklarını, seçimlerini biçimleyecek, belirleyecekti.

Adını bilmiyorum genç kızın. Ona Leyla dedim içimden. Leyla’yı “Aslı”lığımla anladım. Onu saklamak, o kem gözlerden o acımasız sözlerden sakınmak istedim. Aşk böyle bir şey kızım. Sen onlara aldırma. Bu kör bakışlar, bu alaylar için senin yerine de kırgınım. Ama asıl kızgınım galiba. Aşk bu, ansızın ve yersiz bastırır, aklın sınırlarını aştırır. Acıdan sevince, sevinçten hüzne taşır, durmadan denizler gibi çalkalanır.  Yorulana kadar… Kırgınlıktan tükenip yok olana kadar…

Ama yine de senden çok; bu aşk görmemiş, katılaşmış yürekler için; bu sıkıntıdan ne yapacağını şaşırmış, ekonomik, ailevi her türlü sorununu senin üzerinden unutmak isteyenler zavallılar işte asıl onlar için.

-“Üzgünüüüm Leeeyla!”[1]


[1] Güftesi Vecdi Bingöl’e ait olan,  Sadettin Kaynak’ın unutulmaz bestesinin nakaratından