Bir önerim var!

Yoksa ne demeye bir meczup gidip HDP binasındaki masum birini vursun? Yoksa ne demeye kutsal minberden ülkenin kurucusuna, ülkenin cumhurbaşkanı huzurunda hakaretler edilsin?

 

EMİNE SUPÇİN

Bizim dışımızda ve üstelik elimizden hiçbir şeyin gelmediği konularla öyle boğuluyoruz ki kendimizi unutuyoruz. “Kendimden geçtim de…” diye başlayan cümleler çıkıyor ağzımızdan. Ve çoğumuzunki “Çocuklara acıyorum,” diye bitiyor.

Bir dur! Bir sakin… Ne diyor Hayyam?

Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok!”

İşin özü, aslı, hakikat dedikleri bundan ibaret. Ben yok, dünya yok. Öyleyse önce kendi varlığımızın kıymetinde, diğerlerini değerlendirmemiz gerek. Önce can, sonra canan. (Gerçi bunu diyeni bulsam pataklayacağım. Şuna da bak hele, cananı nasıl arkaya atıyor? “Sen ne biçim aşıksın, pis bencil,” deyip ver edeceğim kızılcık sopasını, ayrı konu.) Elbette benim cümlemdeki canan, çok ilgilendiğimiz, kendi dışımızdaki konular. Yoksa aşığımız değil.

Kendine bir iyilik yap ve dışarıdan izle olup bitenleri. Öznesi ol cümlenin ki nesne yerine koyamasınlar seni.

Ülkeyi idare edenler yemiş içmişler, şimdi kendi aralarında, sen daha çok yedin ben yiyemedim kavgası veriyorlar. Bu kavgadan tertemiz çıkabilmek için de nesne yerine koydukları bizleri kışkırtmayı planlıyor olsalar gerek. Yoksa ne demeye bir meczup gidip HDP binasındaki masum birini vursun? Yoksa ne demeye kutsal minberden ülkenin kurucusuna, ülkenin cumhurbaşkanı huzurunda hakaretler edilsin? Ya bir oldubittinin içine çekecekler bizi ya da bir kargaşanın merhumu olacağız.

Kendine bir iyilik yap ve düşün. Bu ülkenin üstünde yaşayan herkes kardeştir ilkesiyle başlasın duruşumuz. Üstelik inançları, fikirleri, siyasi ya da cinsel eğilimleri ne olursa olsun, her birey özeldir ve kıymetlidir şeklinde bakmamız gerek. İNSANLIK noktasında buluşamazsak, “provokasyon” cenderesinde tek tek ezileceğiz. Bu ülkenin en değerli varlığı vatandaşıdır. Çünkü aynı vatan parçası üstünde yaşıyor ve aynı vatana vergi veriyoruz. (Vergilerin nasıl çarçur edilip nasıl kahve köpüğü gibi höpürdetildiğine girmeyeceğim. Şimdilik genel geçerden hareket ediyoruz. Bir gün onların da sorgulanması yapılacaktır, eminim.) Aynı toprak parçası üzerinde yaşıyorsan ve kazancını aynı devletle paylaşıyorsan, aynı ailenin ferdisin. Kardeşi kardeşe vurdurdular bir zaman. Bir kere daha aynı oyuna gelmek aptallık olur…

Kendine bir iyilik yap ve objektif bak olaylara. Birinin tarafı olmayalım. Kendimiz tarafız zaten. Milyonlarca kere yazılıp çizildiği gibi, Atatürk ilkeleri etrafında birleşmiş; Cumhuriyetçi, demokrasiden yana, laik hukuk devletine inanan ve yeniliklere açık tarafız. Şu yeniliklere açık olmak var ya işte orası bilimin kapısı. Yeniliklere açık olunmalı ki dogmalaşmasın düşüncelerimiz. Eleştirel bakabilmeliyiz.

Kendine bir iyilik yap, besle kendini. Hem biyolojik olarak besle hem de zihnen besle. En çok da zihnen beslenmeye ihtiyaç duyan yığınlarımız aklıma geliyor. İğdiş edilmiş beyinler… Açlığa mahkum zihinler… Ve bittabi ki eğitimci yanımın içi sızlıyor, memleketin en büyük zenginliği tam da bu noktada çarçur ediliyor. Ah!.. Keşke yeraltı yerüstü tüm kaynakları yiyip içip semirselerdi de şu gençliği, şu çocukları bu kadar aç bırakmasalardı diyorum yıllardır…

Of…

(İçimin sızısı tüm benliğimi kapladı yine… Şimdi kendime nasıl bir iyilik yapmalıyım da bu sızıyı azaltmalıyım. Öyle… Ancak azaltabilirim belki ama tamamen iyileştirmem mümkün değil.)

Haydi kendimize bir iyilik yapalım ve çocuklara dönelim yüzümüzü. Değil mi ki geleceğin yüzü onlar, onları özne olarak yetiştirelim…

BİR ÖNERİM VAR

Demişken… Bir önerim var!
Çantamızda hep bir çocuk kitabı bulunduralım. Yolda, asansörde, parkta nerede denk gelirse onlara hediye edelim. Yanına çikolata veya şeker de ekleyebilirsiniz. Hatta dondurma da iyi gider bugünlerde. Ağanın eli tutulmaz, değil mi? 🙂 (Bakın gülümseyen bir yer bulduk. İşte tam buradan yola devam etmeli.)

Kendine bir iyilik yap ve bir çocuğun yüzünü güldür. Bırak tepedekiler yesinler birbirlerini. Ülkeyi yerlerken sesimizi çıkarmamıştık ya, şimdi birbirlerini yerlerken uyuyor numarası yapmak en iyisi. Yoksa tepişen fillerin ayağı altında ezilen çim olacağız.

Kendine bir iyilik yap, tepkini göster ama tepişmelerden uzak dur.